Hazım Sağıye
TT

Lübnan'daki son seçimlerde ruh hali ve bıkkınlık üzerine

Lübnanlıları, prensipte de olsa, bağlılıklarını değiştirmeye iten sebepler sayısız; ekonomik kriz, mevduatların buharlaşması, Beyrut Limanı patlaması, siyasi ve güvenlik istikrarsızlık. Ancak popüler siyasi analizlerin işaret etmediği başka faktörler de var. Kapalı ve kayıtsız şartsız mezhepsel bağlılığından daha az etkilenen ortamlarda daha etkili olan bu faktörleri iki başlık altında toplayabiliriz; bıkkınlık, genel ruh hali veya genel duyarlılık.
Örneğin, Fransız Devrimi'nden, özellikle Napolyon ve savaşlarından sonra Avrupa kıtasının genel bir devrimci ruh halinden etkilendiğini biliyoruz. 20. yüzyılın altmışlı yıllarının, siyasetten kültür ve müzik, toplumsal cinsiyet ve cinsellik konularına uzanan genel bir özgürleştirici ruh halini ifade ettiğini de biliyoruz. Politikacılar ile kanaat önderlerinin sonuçlarına önem verdikleri, genel ruh halini inceleme olarak bilinen araştırma alanı böyle oluştu. Fakülteler ve araştırma merkezleri, nedenlerine odaklanarak bu olgu üzerinde çalışmaya başladı. Bunlardan bazıları, makinelerin, teknolojilerin ve bilginin gelişiminin yanı sıra gelir ve işsizlik oranları ile ilgili bilinçli ve somut nedenlerdir. Bazıları da bilinçsizdir ve burada değerler, imaj ve diğerlerinden etkilenme merkezi bir rol oynar.
Genellikle ebedi dogmaların ve davaların savunucuları olan genel ruh halini kabullenmekten nefret edenler, “bir moda” diye niteleyerek onu gülünç gösterme yoluna başvururlar. Oysa bir kâr elde etmek veya başka bir amaç için kullanılmaya, üretilmeye veya abartılmaya müsait olsa bile modanın gülünç olmadığı bilinir. Genel sahne bu modadaki değişiklikleri yansıtmaya devam eder. Bunu sokakta, giyim tarzlarında, şarkılarda, iletişim araçlarında, dile yeni giren ya da kaybolan kelimelerde görürüz. Bazı şeyler kaybolurken diğerleri yükselip öne çıkar. Bugün yazmak için klavye yerine kuş tüyleri hatta kalem kullanan kişi git gide karada ulaşım için at kullanan kişiye benzer hale geliyor. Her ne kadar tüy kalemler ve at, hayatımızdan çekildikten sonra bir tür romantik anıya dönüşseler de, rakibine veya düşmanına kılıç çekme anında kara mizaha benzer bir komedi türüne giriyor.
Politika da bundan bağımsız değil. Örneğin 1960'larda öfkeli, kaşları çatık, kalın bıyıklı, kaslı ellerinde bir tüfek veya kalaşnikof taşıyan bir adamı gösteren afişler yaygın ve alışıldıktı. Bugün böyle bir afiş, ancak ressamına ve çizilen kişiye karşı bir acıma duygusu uyandırır. "Yoldaş" terimi mizah ve bazen de ironi için kullanılır oldu. "Direnişçi" tabiri 70 yaşını geçmişlere özgü hale geldi. Değişim savunucuları “daha ​​iyi bir gelecek için” bu geçmiş cephaneliğe başvurduklarında paradoks daha da büyüyor. Sloganlar da ruh halindeki değişiklikten kurtulamadı. Vatan uğruna ya da yeni nesiller yaşasın diye ölüm, bireyin benlik duygusunun gelişmesiyle çekiciliğini büyük ölçüde yitirdi. Sonuçta hayat kısa ve değerli.
Tabii ki, ekonomik ve kültürel bir krizin ışığında genel ruh hali mevcut seçeneklerden daha kötü seçeneklere dönebilir. Popülizmin 30 yıldır devam eden yükselişi bunun net bir örneği. Ancak bu ihtimal, değişiklik özünde gerçekleşmişken değişikliği kabullenmemenin önüne geçmemeli. Zira bunun gibi bir olumlama, her zaman denemeye ve alışılmışın dışına çıkmaya daha geniş bir kapı aralayabilir. Bir yaklaşım defalarca başarısız olmuşsa, başka bir yaklaşım denenebilir. Aynı şey bıkkınlık için de geçerli. Bıkkınlık da mevcut durumdan usananları veya umutsuzluğa kapılanları aşırı ve kötü seçeneklere yönlendirebilir. Ancak bıkkınlık, kaçınılması mümkün olmayan insani bir duygudur, farklı ve çelişkili yönlerde çalışır.
Dahası eskiyen dogmalar ruh halindeki değişiklikleri umursamaz, keza tarihin zihnini ve akışını kontrol ettiğini iddia ettiğinden, siyasi miras da bıkkınlığı tanımlamayı önemsemez. Çünkü miras bırakma, tekrar eden doğası gereği bıkkınlığın ta kendisidir. Öyle olduğu için de, politik bir aktör olarak bıkkınlığın gücünün herhangi bir şekilde kabulüne son derece karşıdır.
Lübnan’daki çevrelerden birinde, kabul etmemenin daha da şiddetlendirdiği büyük bir bıkkınlık var. Çoğu söyleyecek tek bir faydalı cümle bile bulamayan mirasçı politikacılardan bıkkınlık. On yıllar boyunca, Şam'daki güvenlik otoritesine sadakat ve onun gücünü kullanmak başta olmak üzere "sabiteleri" koruyan politikacılardan bıkkınlık. Görünüşlerinden, adlarından, kıyafetlerinden, süslü lakaplarından, arabalarından ve televizyondaki çirkinliklerinden bıkkınlık. Bir de 40 yıllık direniş, işgal ve kurtuluşun, kurtuluş, işgal ve direnişin, kanın, şehitlerin, bağırıp çağırmaların, tehdit ve gözdağlarının, yüzümüze sallanan parmakların, Kudüs ve Mescid-i Aksa'yı özgürleştirecek, ama hiçbir şeyi özgürleştiremeyen silahlı milislerin geçit törenlerinin ürettiği bıkkınlık var.
Sürekli başarı bıkkınlık için yeterli bir nedenken, Lübnanlıların ağır bedellerini ödemesi gereken sürekli başarısızlığa ne demeli?