Ömer Özkaya
Yazar
TT

Madonna Mia! Anahtar adam Kim Jong Un mu?

ABD Başkanı Biden da Kuzey Kore lideri Kim Jong Un ile görüşebileceğini açıkladı. Dünyadaki en şaşırtıcı siyasal cümlelerden birisi de bu olsa gerek. Sanki politikanın, diplomasinin ve stratejinin bittiği noktada, aynen selef Trump da olduğu gibi, halef Biden’ın da Kuzey Kore lideri ile görüşebileceğini beyan etmesi küresel değişimleri ve ülkelerin iç değişimlerini gerçekleştirecek müzakerelerin tıkandığı yönünde bir analizi gündeme getiriyor.
Kuzey Kore’ye posta merkezi, liderine de İletişim hattı statüsü veren bu ilginç demeçler, uluslararası ilişkiler alanında yeni misyonlar yüklenmiş ülkeleri tanımlaması açısından ilginçtir.
İskandinav ülkelerinin Ortadoğu’daki sorunların görüşüldüğü ülkeler olması da bu bağlamda anımsanabilir. İskandinav ülkelerinin profilleri Kuzey Kore gibi olmasa da son NATO genişlemesinde oluşturdukları dalgalanma siyasal stratejik tartıların bitmeye yakın olduğu yönünde kanı oluşturmaktadır ya da tartıdan vazgeçilmiştir. Bu arada denge sağlayıcı ya da net ağırlık verici ülkeler bağlamında İskandinav ülkeleri çarpıcı örnektir.
Bu bağlamda Kuzey Kore lideri Kim Jong Un’un uluslararası ilişkiler ağında gerçekten "Kim" olduğu giderek merak celbetmesi gerekirken, hakkında "sızan" bilgiler bir anda "Kim, aslında kimdir?” sorusunu gereksiz kılmaktadır.
Gerçekten de uluslararası gündeme ABD başkanları vesilesiyle Kuzey Kore lideri geldiğinde “ne alakası var şimdi bunun" demeden edemiyorsunuz. Fakat uluslararası gelişmeler “ne alakası var şimdi bunun” soru cümlesini kurmamıza engel olmaktadır. Çünkü Kuzey Kore gibi Uzakdoğu’da stratejik noktada kaç devlet bulunmaktadır?
Kuzey Kore bir anda Moskova'da, Pekin’de, Seul’de, Tokyo’da, Washington’da ve BM’de gündemi değiştirebilecek nükleer güçlerden biridir. Aynı Kuzey Kore küresel siyaseti de "nükleer" enerji ile yapmaktadır. Nükleer füze sistemlerine sahipliği de Kuzey Kore’ye bir anda uluslararası ilişkiler sisteminde de “iletken ayna” konumu kazandırmaktadır.
İlginç olan ise küresel siyasal stratejiler ve küresel ekonomik ilişkiler dizaynındaki tüm sorunlarda "Kuzey Kore lideri ile görüşebilirim" cümlesindeki sihirdir. Bu sihirli cümle küresel sistemdeki ve ABD’deki yeni bir durumu ifade etmesi bakımından dikkat çekicidir.
Uzakdoğu'da Kuzey Kore’nin bu misyonuna benzer misyon Fransa lideri Macron’da da kendini göstermektedir. Son zamanlarda Macron, “Batı’nın Kim Jong’u” gibi işlev görmektedir.
ABD ulusal ve küresel sistemde istediği sonuçları alamadığında, Kuzey Kore lideri ile görüşme isteğini beyan ettiğinde Avrupa'da Macron ilginç siyasal açıklamalar yapmaktadır.
Yine ABD, ulusal siyasal sisteminin zorlandığı koordinatlarda Rusya’nın ABD’nin siyasal temsil eleğine müdahale ettiğini ileri sürmektedir. Bu iddia ile birlikte NATO ve AB genişlemesi diplomasisi başlamaktadır.
Almanya ve Fransa ile Rusya'nın ekonomik ilişkileri biraz enerji kazansa Ukrayna’da, ABD ve Avrupa’da Rusya aleyhine siyasal stratejik hareketlenmeler yaşanmaktadır.
Çin ile ticaret savaşlarının başladığı süreçte, Çin'i rahatsız edecek tüm faktörler devreye girmektedir.
Öte yandan Macron "NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmiştir" dedikten bir süre sonra ABD, İngiltere, Avustralya arasında AUKUS paktı kurulmakta ve Avustralya, Fransa ile birlikte yürüttüğü nükleer denizaltı projesini iptal etmektedir.
Avustralya'nın Fransa’dan nükleer denizaltı satın alma olasılığına inanan ve buna yatırım yapan Fransa'nın, gerçekleşme olasılığı sıfıra yakın bu proje ile İngiltere ve ABD’yi Uzakdoğu’da aynı stratejik kulvara girmeye zorlamışsa bu durumda ABD’nin Kuzey Kore lideri ile görüşmeyi düşünmesi daha derinlikli ve anlamlı olacaktır.
ABD ve İngiltere birlikteliği bu iki ülke için küresel anlamda yeterli olacaksa NATO’nun Batı’yı konsolide etme çabaları için yeni argümanlara ve stratejik konseptlere gereksinim duyacağı da ortadadır.
...
AUKUS ve Japonya ile Uzakdoğu'dan; NATO ve AB ile Batı’dan sıkıştırılan Rusya, Çin ve Hindistan'ın kendilerini presleyen güçlere karşı direnme olanağı nedir?
NATO gibi proaktif bir ittifakın bütün Batı’yı ve bileşenlerini konsolide etme konusunda yeterli birikimi ve deneyimi olacağı öngörülebilir.
NATO’nun kuruluşundan bu yana gerçekleştirdiği stratejik önalma önlemleri ile ilgili projeleri şu anda elini güçlü göstermektedir. İtalya, Yunanistan, Türkiye ve daha birçok pakt ülkesini sosyalist siyasal pusudan kurtarmak için yaptıkları enteresandır.
NATO, ABD, AB, Fransa, Almanya ve İngiltere gibi siyasal stratejik devlerden bahsedildiği bir süreçte, Macron'un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmiştir” beyanı doğal olarak NATO’ya karşı olarak değerlendirilmeyebilir. Çünkü beyin ölümü gerçekleşen ittifak beyanın öznesi olamaz.
O halde Batı’nın siyasal, askerî, stratejik çatısı "NATO", ya reorganize olacaktır ya da Macron yeni bir çatı önermektedir, fakat bu "çatı" ile ilgili bilgiler henüz yoktur. Avrupa ordusu ise bir "örneğin" bağlamında olabilir. Bu durumda Macron yeni bir Batı tanımı istemiştir denilebilir.
Öte yandan Batı ve Avrupa için Rusya’yı hedef almak askerî ve siyasal bir gelenek ve rutindir. Bu gelenek ve rutin, Rusya ve Avrupa ve sonra da ABD ve Rusya ilişkilerini fazlasıyla öngörülebilir menzilde tutmaktadır. Dolayısıyla Rusya'nın Avrupa’yı hedef aldığına yönelik tezler proaktif olmaktan çok provakatif, daha doğrusu “fazlasıyla izleniyorsunuz, dikkatli olun” içeriğinde olabilir. Eğer böyleyse tüm tarafların bundan fayda sağlayacağı da izahtan uzaktır.
Bu analiz ışığında Biden’ın Kuzey Kore lideri Kim Jong Un ile görüşme olasılığını gündeme getirmesi Kuzey Kore kürsüsünden küresel bir anonsu da içermektedir. O halde önümüzdeki süreç için turpun büyüğü (henüz) heybede demektir.
Kim Jong Un anahtar iletişimci ve Kuzey Kore’nin de küresel posta merkezi olması arkaplan görüşme alanı ve görüşme gündemini doğal olarak hissedecek fakat bilmeyeceğiz. Sezgisel uluslararası politika yapılamayacağına göre analize müracaat edilir ki, analizler Kuzey Kore’nin yeni bir misyon sahibi olduğunu gösteriyor.
Bu yeni durum, yeni ilişkiler haritasına ve paktlardaki oyuncu değişimlerine mercek tutmak için obje ve özne aramayı zorunlu kılmaktadır.
Avrupa'ya doğal gaz tedariğinde yeni panel oluşturma çabasının da tırmandırdığı NATO genişlemesi, Rusya'nın küresel güç olarak ciddiye alınacak nitelik ve donanım sahibi olmasını gerektirecektir. Ayrıca bunu sahada somut olarak servis etmesi de zorunlu olacaktır. Dolaysıyla “turpun büyüğü heybede” derken uluslararası güç olmanın şekil şartlarının oluşması süreçleri için de yeni uluslararası politika ve strateji üretimleri göreceğiz.
Şu anda küresel krizler zinciri oluşturan olayların ve olguların yirmi beş yıllık net finansal büyüklüğü, bazı hesaplamalara göre, onbeş çarpı dokuz yüz trilyon doları bulabilecektir. Bu rakamın aslında oluşacak pazarın çok cüzi bir tutarı olduğu konuya yakın çevrelerce bilinmektedir.
Küresel entegrasyondan birden küresel deentegrasyona evrilmenin distopya olacağı bir başka "handikap"tır.
Küresel ısınma senaryoları kapsamında gelişmelere bakıldığında uzayın çok daha yoğun bir rekabet alanı haline geleceğini söyleyebiliriz.
NATO ve Rusya arasındaki mücadelenin boyutlarının bir konsensüs veya anlaşma mümkün olmazsa inanılmaz düzeylere ulaşabileceğini öngörmek zarurîdir. Asıl çatışma alanının da Avrupa'dan, Pasifik’ten uzaya kayacağı da Çin’in yapay güneş teknolojisi ile de ifşa olmuştur.
ABD ve Avrupa ittifakı bu süreçte stratejik önemde olacaktır. Ancak bundan önce Avrupa ve ABD arasındaki anlayış farkları önem taşımaktadır.
Avrupa ile ABD arasındaki anlayış farklarını ilk ortaya koyan olayın ABD’nin Volkswagen araçlarının ABD standartlarının üstünde karbon salgıladığı iddiasıyla Volkswagen üreticisine ceza kesmesiyle başladığını anımsamak, yeni sürecin seyri için bir başka veriye göz atmak gerekliliği oluşacaktır.
Almanya daha yeni ABD’nin Ford otomotiv üreticisine patent anlaşmazlığı nedeniyle Almanya’da satış yasağı getirmesi, Ford’u Avrupa pazarında zorlayacak süreçler başlatıyor.
Bunlar henüz yeni başlayan etaplar. Eğer “ülkeler arası marj daralması” adını verdiğimiz parametreyi izlemeye devam edersek yeni sektör ve şirketlere cezalar, yasaklar ve giderek genişleyen ticaret savaşları yoldadır. Bu sorunsal Batı’yı zorlamaktadır.
Biden’ın “Kuzey Kore lideri Kim Jong Un ile görüşebilirim” demesi, “küresel dizaynda birçok alanda tıkanma yaşıyoruz, zamana ve yeni yaklaşımlara ve vizyonlara gereksinim en üst düzeydir anonsu olabilir” diye analiz etmiştik. Bu bağlamda yeni vizyon ve yaklaşım gereksinimleri, müzakereler, çözümler ve anlaşmalar için umut demektir. Umut ise ABD’de bir yöntem olarak kabul edilmemektedir.
Diğer taraftan umut dinsel temellidir. Beklenmedik gelişmeler, hesap hataları ve insan dışı olgular, birileri için hep umut olabilmiştir. ABD ve SSCB’nin tek ortak kümesi, umut kavramına planlarında yer vermemesidir. Bu durumda “umut edelim ki” veya “umalım ki, umarım ki” gibi sözcükleri kullanmamız çok da anlamlı olmayacaktır.
ABD, Rusya ve Avrupa umut bazlı değil kesin sonuç bazlı strateji kurarlar.
“Meryem aşkına neler oluyor böyle” cümlesini fazla kuracağız anlaşılan.