Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Yeni bir dini paradigmaya doğru

Bu makalenin fikri yüksek sesle düşünülmeli. Umarım değerli arkadaşlarım ve okuyucularım da bana katılır. Bunun, gerçekten üzerinde düşünülmeye değer bir konu olduğunu düşünüyorum.
 Mesele, genel olarak din ve dindar (mütedeyyin), özel olarak İslam ve Müslüman arasındaki ilişkidir. Son derece önemli olduğunu düşünmeme rağmen, nadiren tartışılan bir konudur. Dini geleneklerin, modern hayatın artan dönüşümleriyle  teması giderek daha belirsiz hale geliyor.
Bahsedilen ilişkinin mevcut resmi, iki yön arasındaki bazen açık, bazen de örtük bir çatışmaya daha yakındır...
*Dini toplumda hâkim olan, insan Rabbine itaat etmekle yükümlü olduğu için Allah hakkında öğrendiklerini, emir ve yasakları, değer ve kaideleri, şüphe ve tartışma olmaksızın tereddütsüz teslim etmeye çağıran bir eğilim vardır.
*Herhangi bir cemaatten bağımsız olarak bireysel insanın statüsünün ve benlik duygusunun gelişiminin bir sonucu olarak yavaş yavaş kristalleşen bir eğilim. Bireyin kültürel mirasını ve sosyal çevresindeki ortak varsayımları ve bunların arasında özellikle dini değer ve hükümleri sorgulama eğiliminde kendini gösterir. Bunların bir kısmı kişisel özgürlüğün kısıtlanması olarak görünür.
Müslüman bireyin cemaat okyanusunda sadece bir nokta olduğu, kişiliğinin onun bir kopyası olduğu ve kimliğinin onun bir uzantısı olduğu uzun zamanlar geçti. Bu zamana gelince, tüm dünya büyük kimliklerin ve geniş milliyetlerin ağırlığını hafifletme eğilimindedir. Bireyler, kendi kimliklerinin sentezine katılan ve içinde yaşadıkları dünyayı şekillendiren bağımsız benlikler olarak görülürler.
İnsanlık tarihi böyle bir zaman görmedi.  Devletlerin ve büyük kuruluşların rolü azalırken, bireylerin yeni ekonomi ve kültürü geliştirmedeki rolü arttı. Bunun nedeni, farklı sınıf ve yaş gruplarındaki bireylere dünyanın kültürleri, eğilimleri ve dönüşümleri hakkında bilgi edinme fırsatları sağlayan modern iletişim sistemlerinin muazzam genişlemesine dayandırılıyor. Dünyanın dijital teknolojilere ve yapay zekaya artan bağımlılığı, bu alanın ihtiyaç duyduğu uygulamaların üretilmesinde bireyleri önemli bir oyuncu haline getirmiştir. Onları büyük sanayi kuruluşlarının kayıtlarındaki sayıların ve denklemlerin yapımcılarına ve dünyanın yeni ekonomilerinin gelişiminde etkili katılımcılara dönüştürdü. Daha fazla bilgi, daha fazla özgüven ve daha fazla bağımsızlığa yol açar.
Daha önceki toplumsal deneyimlerde bu tür dönüşümler, ideolojinin gerekliliği ve inancın faydasının sorgulanmasında ve bireyin ideoloji ve inanç kaynaklarıyla ilişkisi konusunda motive edici bir faktördü. Benzer sorular zaten toplumlarımızda sorulmaktadır. Yeni neslin dini geleneklerden ayrıldığına dair duyulan çok sayıda şikâyet, bu soruların alevlendiğinin ve dini toplumun, uygun cevaplar veremediğinin bir göstergesidir.
Kanımca, günümüz dünyasının koşulları, dini sistemi, özellikle alma ve duyguya dayalı bir ilişkiden (makalenin başında belirttiğim gibi) etkileşimli bir ilişkiye geçiş yönünde, bir bütün olarak gözden geçirme fırsatı sunuyor. Semavi mesajların amaçladığı en önemli hedeflerden birine ulaşmayı, yani tüm insanların, özellikle de inananların, çağın ihtiyaç ve yükümlülüklerine uygun bir dini yaşam modelinin yeniden üretilmesine katılmayı kastediyorum.
Dini, toplumsal bir varlıkta temsil edilen kolektif bir sistem olarak görmek alışılmış (ve zamanla pekiştirilmiş) bir durumdur. Özeldir, resmi bir ideolojiye, liderliğe ve geleneklere sahiptir ve içerideki insanlarla dışarıdaki insanlar arasında ayrım yapan bir duvarla çevrilidir. Dindarlık fikrinin özü bu gruba aittir.
Özü vera ve takva olan, yani Allah korkusu, iyilik yapma ve kötülüklerden kaçınma arzusu olan ortak bir kültürde temsil edilen yeni bir paradigmaya geçme zamanı gelmiştir. Tüm Ademoğullarını, Allah'ın emriyle muhatap oldukları şekilde, içerisi ve dışarısı ayırt edilmeden bir araya getiren bir sisteme ihtiyaç vardır.