Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Yeniden Henry Kissinger üzerine...

Lübnanlı üst düzey bir politikacı bana şöyle dedi:
“İmaduddin Bey ve yazar Memduh el-Muheyni ile Henry Kissinger hakkında girdiğiniz tartışmada ne oldu da mağlup oldunuz? Fikrinizi, daha doğrusu tutumunuzu çok kısa bir şekilde açıkladınız. Daha sonra çok fazla bilmediğiniz ve hislerinizin bilgi ve nesnellikten önce geldiği bir konuya girdiğiniz izlenimini bırakarak sırtınızı döndünüz. Özür dileyip müsaade istemek yetmez. Her zaman gerekçesini de beraberinde söylemeliyiz.”
Peki, öyleyse başkandan sonra en yüksek makama sahip olan ve 100’üne merdiven dayayan Almanya doğumlu ABD’li politikacıya geri dönelim. Taşıdığı tüm unvanlara ve ulaştığı mevkilere rağmen, bu gezegenin bir vatandaşı olarak, bu adamın dünyadaki en yüksek karar mercilerine ulaşmasından şikayetçi olma hakkım var. Bunun nedeni, siyasetin ne kadar ‘gerçekçi’ olursa olsun, insani değerlerden, ahlaktan ve duygulardan âri olmaması, asıl şiddetten, kabalıktan ve vahşilikten arınmış olması gerektiğine hâlâ inanan basit ya da saf bir zümreden gelmemden kaynaklanıyor.
Dr. Kissinger, Holokost nedeniyle Almanya'dan ABD’ye kaçtı. Holokost'tan kaçan biri, Avrupa yollarına düşmüş evsiz 6 milyon insanı düşünemiyor ve çözümün Ukraynalıların topraklarını, evlerini ve hayatlarını komşuları Ruslara ve üzerlerine uçaklar, tanklar ve tecavüzcüler gönderen adama vermek olduğunu söylüyor.
Bu düşünürün ahlaki çizgisini Davos'taki konuşmasından değil, onu yarım asır önce takip etmeye başladığımdan biliyorum. Yarım asır önce ‘en-Nehar’da ‘Ritak’ (yamalı kıyafet) başlıklı bir yazı yazmıştım. O zamanki Filistin ‘Dışişleri Bakanı’ bana “Bu başlığı koymak aklına nereden geldi?” diye sormuştu. Kendisine verdiğim cevap şöyleydi:
“O çözüm adamı değil. Ya eski bir kıyafete yeni bir yama yapıyor, ya da yeni bir kıyafete eski bir yama yapıyor. Her iki durumda da sonuç sahtekarlık. Sahtekarlık da bir sorun. Bu adam ‘adım adım’ politikasıyla bizi uyuştururken, bir taraftan Arap dünyasını paramparça ediyor. Parçalanmayı yasaya, adalete ve kışkırtmaya dönüştürecek ve sonra bizim başımıza kakacak.”
Ukraynalıların üzerindeki insanlarla birlikte bir kısmının korunması karşılığında, topraklarından vazgeçmesini öneren adamın ideolojik temeli veya insanlığı değişmedi. Her iki durumda da Dr. Kissinger, kendi topraklarından ve halkından koparılmış ve Golda Meir’in ölümü üzerine gözyaşı dökmüşken, İsviçre dağlarından hayatında hiç görmediği toprakları ve halkı birilerine bağışlıyor.
Görüşmek üzere…