Adil Derviş
Mısırlı siyasi yorumcu, Westminter Parlamentosu ve Downing Caddesi muhabiri ve Ortadoğu Siyaseti uzman tarihçisi
TT

Bilgi eksikliği ve taraflı gazetecilik

Araştırmacıların ve akademisyenlerin arşivleri karıştırırken başvuracağı, günümüzü ve geleceği ilgilendiren ifadelerin kullanımı üzerinden gazetecilikte doğruluk konusunu tekrar ele almamın nedeni, sanat ve kültür festivalleri mevsiminde oluşumuz ve yapılan gösterilere ilişkin haberler yapılırken kullanılan ifadeler üzerine yoğunlaşan tartışmalardır. ABD Yüksek Mahkemesi’nin 1969'da tıbbi sebepler dışında kürtajı yasaklayan Teksas eyaletine karşı genç bir kadının lehine verdiği karar karşısında göstericiler ikiye bölündüler. Bir kısmı kararı desteklediğini söylerken, diğerleri buna karşı çıktılar.  
1969’da alınan karar, emsal oluşturmasının yanında yerel yasaları (seçilen yasama organlarınca onaylanan ve Kongre tarafından yapılan federal yasalar) askıya aldı ve (eyalet dışından) federal fonla kadınlar için bu hizmeti sağlayan merkezleri güçlendirdi. Geçen ayki karar ise eyaletlerin kürtajı suç sayan yasalarını yeniden yürürlüğe koydu. Çeşitli akımlar, (dini, ahlaki veya tıbbi) kürtaj karşıtı felsefelerini yansıtan isimler kullandılar. Bunlar arasından en ünlüsü, hemşireleri ve doktorları da içeren “pro-Life movement” (yaşam yanlısı) harekettir. Bu akım, fetal gelişimle ilgili biyomedikal bilgilere ve stereoskopik canlandırma gibi yöntemlerle tespit edilen kalp atışı gibi yaşamı ihsas eden bulgulara dayanarak kürtaja karşı çıkarken, sol akımlar ise yayıncıların “yaşam yanlısı” ifadesini kullanmalarına itiraz ediyorlar.
BBC gibi solcu platformlar, küresel ısınma, ırkçılık karşıtlığı ve feminist hareket gibi konularda tarafsız olmadıklarını itiraf etmelerinin yanında, feministleri memnun etmek adına yayıncılara, “yaşam yanlısı” ifadesinin “özgürlük karşıtı” veya “kürtaj karşıtı” gibi ifadelerle değiştirilmesi için yönlendirmelerde bulunuyorlar. 1965’ten bu yana yayın yapan “Press Gazette” tarafından kürtaj tartışmalarına dair haberlerde “yaşam yanlısı” ifadesinin kullanımına ilişkin bir istatistik yayınlandı. Bu istatistiğe göre İngiliz kadınlar arasında en çok okunan gazete olan “Daily Mail” gazetesinde bu ifade 75 kez yer aldı. Onu ‘yaşam yanlısı’ ifadesini 18 kez kullanan muhafazakar Daily Telegraph, 14 kez kullanan The Times ve birer kez kullanan The Guardian ve BBC takip etti.
Yaklaşık yarım asırlık gazetecilik tecrübem, en tarafsız ve uzun vadede insanların düşüncesini dönüştürmede en etkili yöntemin, temel gerçeklerin kasıtlı olarak görmezden gelindiği seçicilik olduğunu gösterdi. Bu aynı zamanda haberciliği kamuoyunun yönünü değiştirmek amacıyla bir kampanyaya dönüştüren basın için bir tür can simididir. Sol gazeteler, İngiltere ve Avrupa'daki kapitalist endüstrilere karşı olumsuz bir tavır sergilerken, çevre kirliliğiyle mücadelede Çin'den söz etmiyorlar. Burada, Çin'in enerji santrallerinde ve çevreyi kirleten yakıtları kullandığı çeşitli endüstrilerde aylık olarak kullandığı enerjinin tüm İngiltere'nin bir yılda kullandığı enerjinin iki katından fazla olduğu bilgisi görmezden gelinmektedir. Gazete arşivlerine bakarsanız, bundan bahsedildiğini göremezsiniz. Olur da bu konu bir sempozyumunda gündeme getirilirse, iki yüz yıldır “Avrupa sömürgeciliği nedeniyle” kaçırdığı sanayi devrimini yakalamaya çalışan bir ülke olarak lanse edilen Çin için “geçici bir müsamaha” gösterilir.
ABD Yüksek Mahkemesi'nin kararıyla ilgili olarak İngiltere’deki yaklaşık on kadar ağın hepsi tarafsız değil,  aksine “kadınların seçme hakkını” destekliyorlar. Bununla birlikte ağlar, kürtaj yasalarını mahkemenin yeniden incelemesinin nedenlerinden biri olan şu bilimsel gerçeği göz ardı ettiler: Ceninin oluşum aşamalarını izlemek üzere kullanılan tıbbi araçlar bugün, 1969'daki muadillerinden çok daha ileri bir seviyededir. Ayrıca prematüre doğanların bakımında da yarım asırlık bir teknolojik ilerleme söz konusu. Yıllar önce kritik sınır yaklaşık otuz haftaydı. Yaşam yanlısı hareketten bir kadın doktor, anormal doğum vakalarından ve en kısa gebelik süresinin yirmi bir haftadan az (mevcut kürtaj yasasının izin verdiğinden dört hafta daha az) olduğundan bahsetti. Doktor, diğer pek çok kişi gibi kürtaja karşı değil, fakat sağlığın siyasallaştırılmasını reddediyor ve annenin fiziksel ve psikolojik güvenliği için “tıbbi bakım” konusunu gündemde tutmak istiyor. Dolayısıyla onu sol basının tanımladığı şekliyle “kadınların seçme özgürlüğüne” karşıt biri olarak lanse etmek hatadır, daha doğrusu onun bir doktor olarak annenin ve çocuğun hayatını korumak isteyen “yaşam yanlısı” biri olarak tanımlanmasıdır.
İngiltere'deki Glastonbury Çağdaş Performans Sanatları Festivali’ndeki yorumcuların sanat ve kültür eserlerini sınıflandırma tarzları ve sanatçıların mahkemenin kararını protesto etmek için sarf ettikleri sözler karşısında şok oldum. Bazı gazeteciler, yıllar önce üretilmiş bazı paragraflar için, “sağ görüşlü mahkemenin mağdurlarıyla dayanışma içinde özel olarak üretildiği” yönünde değerlendirmelerde bulundular. Aynı şekilde İsveç gibi ülkeleri temsil eden, kültürel kurumları tarafından finanse edilen Mısır veya İran kökenli yönetmenlerin filmlerini gösteren festivallere ilişkin basında yer alan haberlerde, filmlerin orada çekilmemesine rağmen “Mısır filmi” ya da “İran filmi” ifadeleri kullanıldı.
 Edebi ve kültürel festivallerle ilgili basında çıkan haberlerde yanlışlıklar tekrarlanıyor. Örneğin “Avrupa edebiyatı” terimini kimse kullanmıyor. Oysaki Fransız edebiyatı var, Alman tiyatrosu var, İspanyol edebiyatı var. İngilizce gibi ortak bir dildeki metinler için bile “İngiliz edebiyatı” ifadesine rastlıyorsunuz. Fransızca, İngilizce, Portekizce, İspanyolca ve Afrikanca (Güney Afrika'nın dilidir, Felemenkçeden evrilmiştir) dillerindeki eserler ulusal dillerde, Latince veya Arapça harflerle yazılırken, gazeteler neden “Afrika edebiyatına” atıfta bulundular? Bu tanım, coğrafi bir ırkçılığı ihsas etmektedir. En doğru olanı, Berberi edebiyatı ya da “Mısır edebiyatı”, “Nijerya edebiyatı” ve “Fas edebiyatı” demektir. Hangisi daha kötü bilmiyorum, gazetecilerin duyarsızlığındaki ırkçı sömürgeci bakış mı, yoksa cehalet ve zihinsel tembellik mi?