Ömer Özkaya
Yazar
TT

Strateji ve ölüm

Yaver, Tevfik Rüştü Aras’tan gelen şifreli mesajı okudu. Yavere dönerek,
-Arkadaşlara söyle acil toplanacağız. Akşam herkes burada olsun.
-Emredersiniz.
-Tevfik, ‘beş yıla kalmaz savaşacaklar’ diyor. Churchill’in Versay Anlaşması’na Almanların mutlaka bir savaşla cevap vereceklerini bu sebeple de Fransa ve İngiltere’nin Versay’ın imzalanmasıyla birlikte Almanya ile paralel olarak savaşa hazırlandıklarını ifade ettiğini bildiriyor ki, bu hususun bu noktaya geleceğini zaten biliyorduk. Yine Tevfik, İngiliz ve Fransızların bazı çok özel ve çok gizli diplomatik temaslar için randevu istediklerini yazıyor. İngiltere ve Fransa’nın ittifakına katılmamızı isteyeceklerini ifade ediyor Tevfik.
-Paşam, bir hafta önce de Almanların da benzer talepleri oldu. “Sayın Reisicumhur ile çok özel ve çok gizli bir görüşme için randevu talep ediyoruz, iletiniz lakin resmi kayıtlarda bulunmasın” diye de özellikle belirttiler.
-Paşam bir talep te Ruslardan var.
-Bu talepleri değerlendirmek için ayrıca toplanacağız. Arkadaşlar elimizdeki tüm istihbarat belgeleri savaşın 1940’tan önce başlayacağını gösteriyor. Adı geçen devletler Türkiye ile müttefik olmak istiyorlar. Tevfik, İngiltere ve Fransa’nın Türkiye’den hiç bir şey istemediğini özellikle yayma görevini yerine getirmek için şimdiden görevlendirildi. Almanya için de Türkiye’den talepleri olmadığı bilgisini Tevfik, Muzaffer (Kılıç), Falih ve İsmet kulislere fısıldayacaklar.
Türkiye, İkinci Dünya Harbi’ne hiç bir şekilde girmeyecektir. Bu hedefi gerçekleştireceğiz. Bu kutsal bir vazifedir. Bu aynı cephe savaşı gibi yürütülecek bir vazifedir. Ve ölüm yanıbaşınızda olacaktır. Devletin istihbarat teşkilatına bu uğurda yardımcı olacaksınız. Hepiniz İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya, İtalya ve ABD’nin savaşa dair faaliyetleri hakkında en nitelikli istihbaratı toplamak için vazifelisiniz. Haftada bir toplantı yapılacaktır. Cevat (Abbas Gürer) koordinasyonu sağlayacaktır.
-Paşam, Hindistan ve Tibet’ten bazı rahiplerin Almanya’ya intikal etmeye devam ettiğine dair bilgiler gelmeye devam ediyor. Bu rahipler İran, Batum, Romanya üzerinden Almanya’ya ulaşıyorlar. Bir kısmı da Bakü’de bekliyor ve Bakü’ye başka rahipler de geliyorlar.
-Tahsin’(Mayatepek)in raporları da aynı yönde. “Aztek, Maya ve İnka rahiplerinin de bir kısmı ABD’ye bir kısmı da Almanya ve Japonya’ya gidiyorlar” diye rapor ediyor. “Bu savaş metafizik varlıkların devletleri kullanarak yeryüzünde yeni bir devir başlatma savaşı olacaktır. Roma İmparatorluğu’nu kuran güçler yeni bir dünya kuracak, Zeus yani Jüpiter, Mu'nun rahipleri, Tibetliler ve Antik Mısır'ın yani kadim Afrika’nın rahipleri Batı uygarlığını manipüle edecekler ve yeni deviri inşaa edecekler, bu yeni siyasi ve iktisadi mimarlık esnasında on milyonlarca insan ölecek, İngiltere, Almanya ve Fransa ağır kayıplar verecek. Sonrasında da ABD ve Rusya dünyayı yönetecekler” diyor kehanet. Bu kehanet gerçekleşecekse savaşın içinde olmamak gerekecek ki bu kehanet gerçekleşecektir. Başta da ifade ettiğim gibi bu İkinci Dünya Harbi’ne girmemek için gerekirse canımızı vereceğiz.
-Mahiyeti değişik olduğuna göre, bir nevi kadim Tanrıların yönettiği bir harp olduğuna göre bunu insanlara anlatmak mümkün olmayacak paşam. Peki yöneticilere, generallere ve felsefecilere bu konuyu sızdırsak?
-Kimseyi inandıramayız. Kadim tanrılar insan beynini etkileme konusunda çok ileriler. İçinizde bile şu anda “böyle saçma şeyler olur mu” diyenler vardır. Dünya harp tarihi tetkik edilirse bu tür (metafizik) müdahaleler açıkça görülecektir. Arkadaşlar bu yaklaşan harp aynı Birinci Dünya Harbi’nde olduğu gibi yine kadim Tanrıların yönettiği harp olacaktır. Birinci Dünya Harbi’nde ekilenler şimdi hasat edilecektir. Şimdi vazifelerimiz için dağılalım.
Aylar sonra…
-Arkadaşlar 1936 yılının bahar aylarındayız. Verdiğiniz raporları, yaptığımız toplantıları tetkik ettikten sonra İkinci Dünya Harbi’nin gerçekleşmesini engelleyecek beşeri hiç bir unsurun olmadığı ortadadır. Türkiye'nin üzerindeki “Bize müttefik olun” baskısı giderek artmaktadır. Bu baskılara karşı koyabilmek için gücümüz sınırlıdır. Harbe katılmak için maddi ve askerî takatimiz yoktur. On üç yıl önce verdiğimiz beka harbinde neredeyse her evden bir şehidimiz veya gazimiz çıktı. Bu durumda milletimizi yeni bir harbin içine atmak hem milletimizi mahveder hem de Avrupa’ya daha da büyük hasar verir. Türkiye bu İkinci Dünya Harbi’nin dışında kalabilirse kadim Tanrıların iradesinin tecelli etmesini sağlayacaktır ki kadim Tanrılar Birinci Dünya Harbi’nde Türkiye’yi yeniden inşaa ettiler.
Avrupa'nın zihniyet dünyasına kadim kıtanın kadim Tanrıları müdahale etmektedir. Avrupa'nın zihinsel kimyası yeniden oluşturulacaktır.
İngiltere’nin ve Almanya’nın zihinsel matrisi yeniden yazılmaktadır. Tahsin’ (Mayatepek)in raporları da ABD’nin İkinci Dünya Harbi için Ruslarla birlikte ilâhi bir vazifeyi deruhte edeceğini göstermektedir ki, “bu vazife ABD’yi de değiştirecektir, Japonya’yı da teknolojik merkez yapacaktır” demektedir.
-Paşam Avrupalıların Tanrı inancı Tek Tanrı’ya dayanıyor. Kadim tanrılar derken kastınız nedir.
-Kadim tanrılar Avrupa'nın şuurunun esasında olan tanrılardır. Avrupa zihniyetini bunlar inşaa etmiştir. Yunan, İskandinav ve Mısır mitolojisi, Avrupa’nın aklını ve düşünce dünyasını dolayısıyla da dünya görüşünü şekillendirmiştir. Bu zihniyet şimdi imtihanını verecektir. Avrupa tarihte de bu imtihanı verememiştir. Fakat kadim Tanrılar Avrupa’ya Yunan mitolojisinde olduğu gibi sürekli akıl yükleyerek Avrupalıları geliştirmiştir. Şimdi İkinci Dünya Harbi’nde ve sonrasında artık Avrupa ve Batı dünyasında mitolojik kanunlar carî olacaktır. Avrupa ve Batı bunu anlamayacaktır. Bu konuyu uygun zamanda yine müzakere ederiz.
Arkadaşlar şimdi nihai stratejimizi bugün burada sizlerle paylaşacağım. Bu stratejiyi uygulayacağız. 1936’da olduğumuza göre harbe az bir zaman kalmıştır. Bu harpte Türkiye’nin harbe girmemesini sağlamak kutsal bir vazifedir demiştik, şimdi bu kutsal vazife için benim hastalığımın günden güne artması elzemdir. Sizler de “Atatürk günden güne ölüme yaklaşmaktadır” diye kulislere fısıldayacaksınız. Bazı devletler yaşamam için ne gerekiyorsa yapacaktır. Hatta bütün Avrupa hayatta kalmamı isteyecektir. Çünkü İkinci Dünya Harbi’ne ben yaşarsam Türkiye dahil olmak mecburiyetinde kalacaktır. Ancak harpten az evvel ölürsem Türkiye’nin idare tarzı ve meclis vetireleri (süreçleri) ve İsmet’in müzakere stratejileri harbi Türk topraklarına girmeden bitirmeye yetecektir.
Benim askerî ve siyasi geçmişim bu İkinci Dünya Harbi vetiresinden en geniş şekilde yararlanmaya matuf yönümü tahrik edecektir. Bu da Türkiye için sonu gelmez harpler demektir. Ben ölmeyi tercih edersem Türkiye çok önemli zamanlar kazanacaktır. Benden sonra İsmet’in vazifeye gelmesi konusunda mutabakat ta oluştu. İsmet’in çetin, yorucu ve bıktırıcı müzakere metotları İkinci Dünya Harbi’ne Türkiye’nin girmesini engelleyecektir. Bu sebeple ben tedrici ölüm stratejisini tatbik edeceğim. İkinci Dünya Harbi’ne en yakın vakitte öleceğim.
Benim inancıma göre şehid olacağımdan şüphem yoktur. Benim ölmem Türkiye’yi harbe dahil olmaktan alıkoyamazsa sırasıyla İsmet sonra Tevfik Rüştü öleceklerdir. Fevzi (Çakmak) bu vetireyi yürütecektir. Harbin hitamında da İsmet, Türkiye’yi Avrupa ve Batı siyasi ve iktisadi dünyasına dahil edecektir. Hakkınızı helal ediniz arkadaşlar.
...
 Mustafa Kemal Atatürk'ün bu stratejisi Türkiye için gerekli stratejik olanakları sağlar ve Türkiye Atatürk'ün çizdiği strateji kapsamında Avrupa ve Batı dünyası içinde yerini alır.
Ne ilginçtir ki Batı ve Avrupa, Türkiye’nin Avrupa’yı bilimsel, teknolojik ve siyasal nedenlerle tercih etmesini ve Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’na katılmayışını hazmedememiştir.
Bu durum Atatürk’e karşı yoğun bir psikolojik saldırı dalgası oluşturmuştur. Birinci Dünya Savaşı'nda işgal etmek için vatanına giren devletlerle on üç yıl sonra aynı saflarda omuz omuza savaşmayı halkına ve tarihine izah etmek mümkün değildi. Yine on beş yıl önce Almanya ile birlikte yenik sayılan Osmanlı’nın varisi Türkiye’nin aynı sebepten Almanya’nın yanında olması da beklenemezdi.
Bu konsept o dönemdeki Türk elitince çok analiz edilmiştir. Sonuçta hâlâ karanlık olan o döneme bir takım belgeler ve yayınlar üzerinden simülatif ve kısmen kurgusal bir yöntemle mercek tutmaya çalıştık.
Yaklaşan sonunu stratejik bir çıkış yolu olarak kullanmak askerî ve siyasal dehalarda sık rastlanan bir olgu değildir.
İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’yi savaşa katmak isteyen ülkelerin çok yakın siyasal ve askerî geçmişi dikkate alarak "İlla Türkiye savaşa girmelidir” dayatması yapamamaları da göz önüne alındığında savaş seçeneğini ne kadar iktisatlı kullanmak gerektiği bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Bu sebeple savaş ve diplomasi çok geniş vizyon gerektiren bir sanattır.
Bu yüzden Avrupa'nın akıl ve düşünce yapısını oluşturan kadim Tanrılar Avrupa ve Batı’yı her daim evirip çevirmektedir ve “Mısır, Yunan ve İskandinav mitolojisine bir daha bakınız” demektedirler.