Memun Fendi
TT

ABD Başkanı’nın ziyareti: Görünüm ve içerik

ABD Başkanı Joe Biden'ın Suudi Arabistan ziyaretinde, dipnotların analizine dalıp temel meseleleri gözden kaçırmamak için konuyu formalitelerden uzak tutmak gerekiyor. Ziyarette ciddi olan ile olmayanı, deyim yerindeyse sap ile samanı ayırma sürecinde görüşün açık olması için ziyaretin hareket ettiği geniş bağlama, içeriğine ve yerel motivasyonlara aşina olmalı. Zira nihayetinde demokrasilerde tüm siyasi meseleler yereldir. Ardından bölge ülkelerinin gündemlerini, Amerikan vizyonuna ne kadar yakın veya uzak olduklarını ve bunun Arap ülkelerine yansımalarını tartışacağız.
Başlangıç ​​olarak; ABD Başkanı’nın taktığı gözlükler, ABD'nin küresel rolüne yönelik Çin'in ciddi rekabetiyle, Çin-Rus ittifakı ve bunun küresel finansal sistemi, piyasaları ve özellikle de Avrupa'da enerji güvenliğini açıkça etkileyen Ukrayna savaşıyla ilişkisiyle şekillenen dünya düzeninin gözlükleridir. Bu ziyaretin geniş bağlamıdır. Bu yüzden küresel enerji güvenliği sorunu ABD Başkanı'nın gündeminin en başında yer alıyor.
İkincisi, ABD Başkanı, Rusya'ya yönelik durumu kontrol altına almak için dünyayı bir yanda demokrasiler, diğer yanda diktatörlükler olarak ikiye ayıran kendi bakış açısıyla hareket ediyor. Biden'ın Eylül 2021'de düzenlediği Demokrasiler İttifakı Konferansı da bu eğilimin açık bir göstergesiydi. Bundan dolayı Ortadoğu sistemi içinde reform konusu Amerikan tarafı için büyük bir öncelik olmayacak olsa da önemli bir konu ama aynı zamanda iki ucu keskin bir bıçaktır. İlk ucu, bir baskı kartı olarak reformdur. İkincisi, serbest piyasa politikaları, demokrasiler ittifakı sistemine kabul edilebilir bir şekilde katılmak çerçevesinde reform adına reform yapmaktır.
Joe Biden ayrıca NATO toplantılarından, 29 Haziran 2022'de İsveç ve Finlandiya’nın ittifaka katılımına yönelik Türk vetosunun kalkması için liderlerle yaptığı ve sonunda bu iki ülke ile Türkiye arasında bir mutabakat muhtırasının imzalandığı toplantıdan sonra Ortadoğu’ya geliyor. Bu mutabakat Baltık Denizi'ni adeta bir NATO gölüne dönüştürüyor. Ancak Türkiye'nin bu toplantılardaki rolü ve oynadığı kartlar ile Biden-Erdoğan görüşmesi ayrı bir yazının konusu. Ama buradan şu fikir çıkıyor; güvenlik bugün ittifaklara açılan kapı haline geldi. Güvenlik kapısı da ABD Başkanı'nın İsrail'i bölgenin haritasını değiştirebilecek yeni bir bölgesel güvenlik sistemine dahil etme vizyonunun yöneticisidir. Dolayısıyla bir Amerikan önceliği olan İsrail'in güvenliğinin özünün değişmediğinden, yalnızca bu güvenliğin sağlanma biçiminin değiştiğinden bahsedebiliriz. İsrail'in yeni bir bölgesel güvenlik sistemi çerçevesine entegre edilmesi, barış kapısının değil güvenlik kapısının Biden'ın vizyonunun temelinde yer aldığı, Ramallah'a yapacağı ziyaretin, olup bitenler için asıl bir mesele değil sadece siyasi bir örtü olduğu anlamına geliyor. Dolayısıyla bu ziyarette Arap-İsrail barışının Amerikan Başkanı için bir öncelik olmasını beklememeliyiz. Amerikalılar, İsrail'i bölgeye entegre etmeyi amaçlayan güvenlik kapısı anlaşması uygulamaya geçene kadar sessiz kalmasının bedeli olarak Filistin Otoritesi'ne bir yardım da sunmazlarsa, Ramallah ziyareti Biden’ın Ortadoğu turunun süslerinden birinden ibaret kalacak ve özüyle kesinlikle bir ilgisi olmayacak. Özetle ziyaretin özünü enerji güvenliği ile İsrail'in güvenliği oluşturuyor.
İran'ın bölgesel bir tehdit olarak temsil ettiği diğer sorunlara gelince… Bir önceki yazıda bahsettiğim gibi iki İran var. İlki bir İsrail-ABD meselesi olan nükleer İran. ABD onunla doğrudan müzakereler yoluyla kendi yöntemiyle ilgileniyor. İkincisi, Arap sahasında genişleyen geleneksel İran. ABD yeni bölgesel ittifak aracılığıyla bunun kontrol edilmesine yardımcı olabilir ama nihayetinde bu bir Arap meselesidir. ABD Başkanı’nın öncelikleri arasında olmayan, daha ziyade bir Arap ya da daha doğrusu Körfez önceliği olan bir dosya. Davet edilen diğer ülkelere gelince; İran sorununda belirli bir rolleri yok. Elbette karmaşık iç yapısı nedeniyle İran'ın çözemediği bir sorun olmayı sürdürdüğü Irak dışında İran, Irak dokusunun vazgeçilmez bir parçası haline geldiğinden ancak bu dokunun oluşturduğu Irak halısı tamamen kesilip parçalara ayrıldığından ondan atılabilir.
Bölge ziyareti sırasında Biden’ın bir gözü de Amerikan içişleri, ara seçimler ve ABD Kongresi'ndeki Demokrat Parti'nin geleceğinde olacak. Bu nedenle, ziyaretin Demokrat Senatör Bernie Sanders'ın destekçilerini oy kullanmaya ikna edecek. Aynı zamanda çeşitli eyaletlerdeki adayların kampanyalarını desteklemede büyük rolü olan İsrail lobisinin isteklerini de karşılayacak kazanımları olmalı. Bu iç itici güç, Biden ve yönetiminin düşüncelerinin merkezinde yer alıyor.
Biden'ın Tiran Boğazı'nı küresel bir su koridoruna dönüştürmek veya Filistinli hacıların doğrudan kutsal yerlere seyahati gibi başka bir çerçevede gündeme getirebileceği yan konular da var. Bunlar öz değil, anlaşmalara kılıf olabilecek konulardır.
Önce Donald Trump ve şimdi de Joe Biden olmak üzere ABD başkanlarının son zamanlardaki bu ikinci ziyaretin, Suudi Arabistan'ın bölgedeki bölgesel liderlik rolünün açılışını yaptığına şüphe yok. Okurlarımızı gereksiz ayrıntılara boğmamak için özetleyecek olursak; ziyaret sırasında iki devletli çözüm veya diğer çözümler anlamında Arap-İsrail barışı hakkında söylenecek herhangi bir şey, ziyareti popüler olarak kabul edilebilir kılma formatı çerçevesinde kalacaktır. Ciddi olmayacaktır. Keza İran dosyası da bir Amerikan dosyası olmaya devam edecektir.
Geçici İsrail Başbakanı’nın ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile yaptığı son görüşmede söylediği gibi; Biden'ın ziyareti "önemli bölgesel sonuçlar doğuracak." Ancak bu sonuçların kazanç ve kaybının hesaplaması, bölge devletlerinin kartlarını profesyonelce, çıkarlarını en üst düzeye çıkaracak ve maruz kaldıkları tehdit kaynaklarını azaltacak şekilde oynama yeteneklerine bağlı. Bu toplantıda ele alınacak Arap önceliklerinin düzenlenmesi konusunu ciddi şekilde konuşmak için halen zaman var. Bunun için ziyaret hakkındaki diyalogları yönetecek ciddi konuşmalar gerekiyor. Bu bağlamda, bu gazetede yayınlanan iki makaleyi takdir etmeden geçemeyeceğim. Birincisi, kendisine ciddi bir anlayış ve uluslararası deneyim kazandıracak bir süre boyunca Mısır'ın ABD Büyükelçi Yardımcısı olarak görev yapan Remzi Remzi’nin makalesi. İkincisi de ciddiyeti, açık sözlülüğü ve keskinliği ile tanınan bir akademisyen olan Muhammed Rumeyhi’ye ait. Söz konusu iki makale, ABD-Arap ilişkileri konusundaki tartışmaları, zorlukların ölçeğine yakışır ciddi bir diyaloga dönüştürüyor. Bu makalelerin son derece karmaşık bu ilişkilerin tartışılmasında bir norm oluşturmasını umuyorum. Sapı samandan ayırmak, bölgenin geleceğinde fark yaratabilecek bir ziyaretle ilgili ciddi konuşma ve diyalogların ilk adımıdır. İş işten geçtiğinde pişmanlılık duymamak ve keşkeli analizler yapmamak için de bu konuda ciddi tecrübe ve bilgi sahibi kişilerden yardım alınmalıdır.
Son olarak kişisel bir not düşmek istiyorum. Ben ve şu an Teksas Üniversitesi'nde profesör olan meslektaşım Dr. Gregory Gause'un katıldığı birden fazla brifingte, Senatör Biden'ı tanıma fırsatım oldu. Nitekim bir kütüphanede üçümüzün katıldığı ve iki saatten fazla süren bir oturum sırasında, Biden bir dinleyiciden çok bir konuşmacıydı. Görüşlerine bağlı kalmasıyla, ayrıntıları bilmek isteyen biri değil, kendisine yeni bir bakış açısı kazandıracak görüşler yerine fikrini destekleyen sözler arayan bir hatip gibi görünüyordu. O yüzden bir iki toplantı ile Biden’ın fikrini değiştirmek isteyenlere şunu demek isterim: Bol şanslar.