Hamad Macid
TT

İğneli popülizm kovanı

Aklı başında bir insanın ancak büyük bir dikkatle dokunması ve ince, akıllı ve kibar bir dille yarayı acı vermeden tedavi etmesi gereken fanatizm türleri var. Etnik, dini, bölgesel, kabile, fikir, mezhep ve benzeri fanatizm türleri… Bunlardan birine umarsızca dokunanlar, kovanına çomak soktukları eşekarılarının sokmalarına ve yan etkilerine katlansınlar.
Hiç kimse dinini, vatanını, mezhebini, ülkesini, ırkını, kabilesini, aşiretini, dilini, lehçesini veya kültürünü sevenleri bunun için suçlamaz. Geçmiş ve modern dönem şairlerinin yaptığı gibi bunlarla övünmekte ve gururlanmakta abartıya kaçılsa da kınamaz. Ne var ki bu, övünme, ayıplama, küçümseme, aşağılama veya yok sayma yoluyla “öteki” kabile, aşiret, bölge, ırk ve kültürün küçümsenmesine kadar uzandığında kesinlikle gerek aklı başında gerekse çılgın tepkiler cehenneminin kapısını aralayacaktır.
Arap ve Arap olmayan dünyalardaki talihsiz yaygın hatalardan biri de medya ve popülistlerin, siyasi anlaşmazlıklar, spor etkinlikleri ve mezhepsel çatışmalar nedeniyle halkları, coğrafyaları, tarihi ve ırkları hor görme ve küçümseme eğilimidir. Talihsiz şiddet olaylarıyla gölgelenen iki milli takım arasındaki bir maçın sonucunda iki asil ve köklü halkın nasıl birbirlerine taktıkları kötü lakaplarla atıştıklarını hepimiz hatırlıyoruz. Sefih ve akılsız kişilerin bu karşılıklı polemiğe kapılmaları doğaldı. Dünyadaki her ülkede akılsızlar ve tahrikçiler bulunur. Ancak kantarın topuzu ve denge unsuru, ırkçılık ve hoşgörüsüzlüğün dizgini olması gereken bazı medya görevlilerinin ve görüş yazarlarının, bu pis kokulu “popülist” bataklığa sapması ve sürüklenmesi ne normal ne de kabul edilebilir bir şeydir. Gerçek şu ki popüler talk show sunucularının büyük bir bölümü (izleyicilerin istediği) popülist içeriklere yöneldiler. Gözlerini kitlelere ve isteklerine çevirdiler. Aleni hakaret ve sövgü dalgalarıyla yüzleşmeye ve onları dizginlemeye değil…
Bilhassa mezhepçi fanatizme gelince; dini ve mezhepsel azınlıkları kışkırtarak ulusal bütünlüğü bozma eğiliminde olan nefret dolu mezhepçilik ile herhangi bir bölgesel gücün, diğer ülkelerin vatandaşlarını provoke ederek, cezp ederek ve tam anlamıyla yıkıcı mezhepçi askeri milis gruplarına katılmaya kışkırtarak o ülkelere nüfuz etmesine ve mahvetmesine karşı uyarmak arasında ince bir çizgi var. İran'ın Irak, Lübnan, Suriye ve Yemen'de yaptığı ve yapmayı sürdürdüğü, bölgedeki diğer ülkeleri de harabe haline getirmek için yürüttüğü mezhepçi çabalar da böyledir.
Bir dizi Arap ülkesinde aşiret, bölge, mezhep ve kültür fanatizmlerine dokunmaktan kaçınmak konusunda üst düzey hükümet yetkililerinin sorumluluğu daha fazla. Zira bu durumda Arap yöneticiler, sokmaya hazır arılarla dolu popülizm kovanına çomak sokmuş olabilirler. Toplumsal barışı da bozabilecek bu durumu, söz konusu ülkelerin liderleri de kabul etmeyeceklerdir. Çünkü yürütmeden sorumlu hükümet yetkilileri toplumsal barışı desteklemeli, ulusal uyumu güçlendirmeli, din, kabile, bölge, kültür ve mezhep fanatizmleri fırtınalarının rüzgarlarına karşı kapıları sıkı sıkıya kapatmalılar.