Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar
TT

Suudi Arabistan stratejisi: Siyasi ve ekonomik kısıtlamalardan kurtulma

Birkaç gün önce sona eren Cidde zirvesi, tüm zirvelerde olduğu gibi nihai açıklamada özetlendi, ancak genel gözlem, bildirinin dilinin ilk kez herhangi bir emsalinden farklı olduğu yönünde. Tarafların eşit olduğunu ifade eden bir dildi. Kral Abdulaziz ve başkan Franklin Roosevelt'in iki ülke arasındaki ilişkileri başlattıklarında üzerinde anlaştıkları temelin, bir tarafın kefesinin diğerine daha ağır basmaması olduğunu açıkça kabul ediyordu. Birinin diğerine üstünlüğü yoktur ve esas olan değerler değil ortak çıkarlardır. ABD Başkanı Joe Biden, bu temele dayanarak, değerlerin ve kültürlerin birleştirilmesini tartışmak değil ülkesinin çıkarlarını gerçekleştirmek için Cidde’ye uçtu. Ortadoğu dosyasına sırt çevirme kararının yanlış olduğunu pratik olarak tasdik etmek istedi. Çünkü Ortadoğu ülkeleri, gerçeğin de onayladığı gibi, dünyanın geri kalanından duvarlarla izole edilmemişler. Uluslararası çıkarların birbirinden ayrıldığını düşünmek saflıktır.
Tüm dünya ve özellikle de Amerikalılar başkanlarının Suudi Arabistan'ın Cidde kentine yaptığı gezinin detaylarını takip etti. Amerikalılar ilk dakikalarından itibaren memnun değillerdi, zira ‘kontrolü elde tutma diplomasisi’ kendisini dayatmıştı. Herkes Suudi Arabistan liderliğinin ABD ile tarihsel ilişkide kendisini yeniden konumlandırma ve eşit pozisyonda yer alma konusunda ciddi olduğunu, Biden yönetiminin Beyaz Saray'daki iki yıllık yönetimi boyunca bölge ve özellikle Riyad’a yönelik politikalarını reddettiğini hissetti.
“Zirve, harika olmasa da önemliydi…” Ilımlı Amerikan politikacılarının ve medyasının zirveyle ilgili pozisyonu buydu ve de doğru bir pragmatik pozisyondu. Çünkü dünyanın batı ve doğu olmak üzere iki kutuplu savaş aşamasına dönebileceği kritik bir aşamadan geçtiği bir zamanda koşullar değişken ve kararlar duyguları hesaba katmıyor. Dünyanın son yüzyılda Batı ile Doğu arasında yaşadığı kutuplaşma, büyük ölçüde bunlardan birinin tarafını tutan Arap bölgesine de yansıdı. Bu sefer Arap ülkeleri o zamanki gibi yapıp, bir taraf seçmediler, çünkü aldıkları ders açık ve net; taraf seçme, seçilen kutbun devletin kararını elinden alması ve egemenliğini kemirmesi anlamına gelmektedir. Ayrıca Arap ülkeleri bu yönde, yani taraf tutma iştahlarını yitirmiş durumdalar, bugün siyasi pozisyonlar almayı değil, kalkınmalarını pekiştirmeyi ve fırsatları cezp etmeyi hedefliyorlar. Gerçek şu ki zirvenin en önemli çıktısı, dünyaya bölge ülkelerinin kutuplaşmayı reddettiği, dünyanın faydalı ekonomik ilişkilerden ve her türden siyasi ideolojiden uzaklaştığı onlarca yılın ardından bölünmez bir bütün olduğu mesajıydı. Zirve, yaramaz ülke İran’ı bile, kalkınmayı ve güvenliği güçlendirmeyi amaçlayan bir dünyaya katılmaya davet etti.
Amerikan siyaset ve medya çevrelerinde, Çin ve Rusya'nın dolduracağı bir boşluk bırakmamak için ABD'nin bölgede var olmasının önemi hakkında söylenenler doğru değil. Washington'daki bazı politikacıların, Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin Biden’ı yumruk tokuşturarak karşılamasını Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin veya Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile el sıkışırken izlemeye tercih edecekleri yönündeki yorumları içinde biraz gerçek dışılık barındırıyor. Yeni Suudi Arabistan stratejisi, ABD bölgede olsun ya da olmasın, Çin, Rusya ve Hindistan'ı içerecek şekilde ilişkilerini yatay olarak genişletmeyi seçti. Nitekim eski Başkan Donald Trump'ın başkanlığı sırasında bile, Suudi Arabistan’ın Doğu ile ilişkileri zirvedeydi. Karşılıklı resmi ziyaretler yapıldı ve ekonomik ilişkilerin derinleştirilmesi için koordineli çalışan iş konseyleri etkinleştirildi. Riyad, bu yaklaşımla siyasi kısıtlamalardan kurtuldu. Petrol dışı ihracat oranını yükselterek ve gelir kaynaklarını çeşitlendirmeye çalışarak da ekonomik kısıtlamalardan kurtuldu. Bu kararların, Beyaz Saray’daki koltukta oturan Amerikan başkanının pozisyonuyla hiçbir ilgisi yoktur.  Aksine, Suudi Arabistan'ı bugün okuyamayabileceğimiz, ancak beklenen değişikliklerden korumayı amaçlayan bir stratejik düşünceden kaynaklanmaktadır ve olası dalgalanmalara hazırlıklı olmak en iyisidir.
Koronavirüs salgını beklenmiyordu ama yaşandı ve dünyayı sarstı, ekonomik olarak da tüketti. Ukrayna savaşı, o coğrafyada durum istikrarsız olsa da, enerji piyasalarındaki karışıklığın da kanıtladığı gibi hesaplanmamıştı. Pekin petrol ihtiyacının üçte ikisini Riyad'dan ithal ederken, herhangi bir Amerikan başkanı nasıl Çin'e yönelik politikasında tek bir öncelik belirleyip, Ortadoğu'yu dışlayabilir? Evet, bu kararın isabetli olmadığı ortaya çıktı, dolayısıyla Biden’ın ziyareti, ilişkinin gidişatını düzeltmeye yönelikti. Başkan Biden, Beyaz Saray'a varır varmaz kendisini karşılayan sol medyanın, kendilerini utandırdığını hisseden Kongre’nin Demokrat veya Cumhuriyetçi üyelerinin gazabıyla yüzleşmek zorunda. Onların bu büyük sorusunu cevaplaması gerekiyor: Bu ziyaret onlara ne fayda sağladı?
Devam edecek…