Ömer Önhon
TT

Tahran zirvesi: Ortaklar, rakipler ve muhalifler

19 Temmuz'da Tahran'da İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla üç toplantı yapıldı.
İlk toplantı, İran-Türkiye Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi 7. Toplantısıydı.
İkincisi, Rus ve Türk devlet başkanları arasında ikili bir görüşmeydi.
Üçüncüsü, İran, Rusya ve Türkiye liderleri arasındaki üçlü Astana zirvesiydi.
Astana sürecinin, Suriye'deki krizin birçok yönden en kötü olduğu bir dönemde, 2017 yılında başlatıldığını belirtmekte fayda var.
Bu üç ülkenin her birinin, bölgesel ve uluslararası siyasi düzeylerdeki yeri ve rolü açısından özel bir konuma sahip olduğu açık.
Üç ülke, yaklaşık olarak aynı bölgede yer alıyor ve bunun sonucunda Suriye, Güney Kafkasya, Irak ve Libya gibi ülkelerde yolları kesişiyor. Üç ülke, bir yandan ortak çıkarlar, diğer yandan çelişen çıkarlar ve bir tür rekabet durumu temelinde birbirleriyle ilginç ilişkilere sahipler.
Türkiye, NATO üyesi olarak, Haziran 2022'de Madrid'deki NATO Zirvesi Bildirgesi'ni ve ittifakın yeni stratejik konseptini imzalayan ülkelerden biri. Bu belgeler, Ukrayna'yı destekleme taahhüdünün yanı sıra Rus işgalinin güçlü bir şekilde kınanmasını içeriyordu. NATO, Rusya'yı Avrupa-Atlantik bölgesindeki müttefiklerin güvenliği, barış ve istikrar için en tehlikeli ve doğrudan tehdit olarak görüyor.
Bu taahhütlere ve Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline yönelik aleni kınamalarına rağmen Türkiye, gıda güvenliği gibi küresel sonuçları olan bazı sorunlarda Rusya ile iş birliği yapıyor. Türkiye geçtiğimiz günlerde, Karadeniz'de bir tahıl koridoru oluşturma planını görüşmek üzere iki savaşan ülke ve BM'den temsilcilerin katıldığı toplantıya ev sahipliği yaptı.
Güney Kafkasya da üç ülkenin varlık gösterdiği ve birbirlerini şüpheyle gözlemledikleri bir diğer bölge. Azerbaycan ile Ermenistan arasında 2020'de yaşanan 44 günlük savaş, Türkiye'nin buradaki rolü ve savaşın sonucu, bölgede yaşanan ‘Büyük Oyun’ çerçevesinde belirleyici bir andı.
Ayrıca şu mesele de var: Transit güzergahlar (kara, demiryolu, enerji) açısından bölgesel merkez olma konusunda hangi ülke aslan payına sahip olacak?
Kendi açısından Türkiye ‘Orta Koridor’ adı verilen güzergah (Çin'den Orta Asya, Kafkaslar, Türkiye üzerinden Avrupa'ya) üzerinde çalışıyor. İran'a gelince, Rusya üzerinden kuzeyindeki ve güneyindeki bölgeleri birbirine bağlayan bir güzergah oluşturmaya çalışıyor.
Suriye, üç ülke arasındaki ilişkilerin çok önemli bir boyutunu oluşturuyor. Rusya ve İran Esed rejiminin yanında yer alırken, Türkiye Esed'e karşı. Bununla birlikte, 2017'de üç ülke, Suriye'deki krizi başka bir aşamaya taşıyan ‘gerginliği azaltma bölgeleri’ konusunda bir anlaşmaya vardı. O zamandan beri, bildiğimiz haliyle Suriye savaşı durdu. Ancak krize neden olan sorunlar henüz bitmiş değil. Gerginlik, aralıklı çatışmalar ve ülkede tam ölçekli bir savaşın yenilenmesi olasılığı ile ilişkili riskler devam ediyor.
Rusya ve İran, Esed'in uluslararası topluma geri dönmesini sağlamaya ve yönetimini meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Buradaki sorunlardan biri, Esed'in savaşı kazandığını hissetmesi, dolayısıyla, Cenevre'deki Anayasa Komitesi toplantılarında açıkça görüldüğü gibi, bir tür güç paylaşımıyla sonuçlanabilecek herhangi bir girişime ilgisiz görünmesi.
Paradoks içeren diğer sorun, bu iki ülkenin kendisinin uluslararası toplum düzeyinde ‘izole edilmiş’ olmaları gerçeğinde yatıyor. Her halükarda, iki ülke, uluslararası toplumun kendi çıkarlarına hizmet ettiğini düşündüğünde sorunları birbirinden ayırma eğiliminden yararlanmaya çalışmalı.
Bir diğer sorun da İran'ın varlığı ve rolü. Suriye'nin İran ile ilişkileri 2011 krizinden önce en büyük engellerden biriydi. O dönemde Suriye İran'dan uzaklaşmaya başlamışken, İran artık Esed rejimi için ‘vazgeçilmez ülke’ haline geldi. Arap dünyasında bazıları Esed'i yeniden kucaklamanın onu İran'dan uzaklaştırabileceğine inanırken, diğerleri bu yaklaşımın işe yaramayacağına inanıyor.
Bu arada Rusya ile İran arasında Suriye'de nüfuz için kıyasıya bir rekabet olduğu ve rejim içinde kendi grupları ve silahlı oluşumları olduğu biliniyor. Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden bu yana, İran'ın Suriye'deki varlığı daha görünür hale geldi. İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan, Ağustos 2021'de bakan olduğundan bu yana 4 kez Şam'ı ziyaret etti. Kendi açısından İran, Suriye içindeki nüfuzunu sürdürmek, Irak ile bağlarını ve İran'dan Lübnan'a uzanan Şii kuşağını korumak istiyor. Tahran'da 3 ülkenin Suriye dosyasıyla ilgili ele aldıkları konuya gelince, Türkiye'nin açıkladığı Suriye'nin kuzeyine bir askeri operasyon başlatma niyetiydi. Hem Rusya hem de İran, Türkiye'nin güvenlik kaygılarının farkında olduklarını, ancak aynı zamanda Türkiye'nin Suriye'ye askeri operasyon düzenlemesine karşı olduklarını da açıkça belirttiler. Bunun yerine, Türkiye'nin endişeleri hakkında doğrudan rejimle konuşmasını önerdiler.
Esed'i destekleyen bu iki ülkenin rolü sözlü uyarılarla sınırlı kalmayıp, bir takım tedbirlerle de somutlaştı. İran Devrim Muhafızları ve Şii milis unsurları bölgede yayıldı. Rusya, rejim ve YPG arasında onları birbirlerine yakınlaştırmak (herhangi bir dış müdahaleye karşı ortaklaşa çalışmalarını sağlamak) amacıyla toplantılar düzenledi. Buradaki dış müdahale ile büyük ihtimalle Türkiye’nin olası askeri operasyonu kastediliyor.
O zaman soru şu: Kim kime dost, kim kime düşman? Türkiye, Suudi Arabistan, İsrail ve Mısır dahil olmak üzere bölgedeki bir dizi ülke ile gergin ilişkileri bir dereceye kadar düzeltmeyi başardı.  Bu ülkeler, bir tehdit kaynağı olarak İran'a karşı en ihtiyatlı ve tedbirli ülkeler arasındalar.
Öte yandan Haziran ayında Türk güvenlik güçleri, İran'ın İstanbul'da İsraillileri hedef alacak suikastlar planının bir parçası olduğu söylenen bir hücrenin birkaç üyesini tutukladı. İsrail, komployu önlemedeki rolü için Türkiye'ye alenen teşekkür etti. Birkaç gün sonra İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan Ankara'daydı ve düzenlediği basın toplantısında dostluk mesajları verdi. Peki, ne oldu? İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'ne mensup bir Türk siyasetçinin, Türkiye'deki son belediye seçimlerinde (seçimde sahtekarlık iddiaları ilgili olarak) söylediği gibi: "Hiçbir şey olmasa bile bir şeyler olduğundan eminim."
Üç ülkenin liderlerinin Batı ile anlaşmazlıkları olduğu biliniyor. Üçü de, farklı zamanlarda yeni bir dünya düzeninin kurulmasına ilişkin görüşlerini dile getirdiler. Bu bağlamda, bugüne kadar bu yönde somut bir adım atılmamış olmasına rağmen, karşılıklı ticarette ulusal para birimleriyle işlem yapmak da birçok kez üzerinde durdukları konulardan biriydi.
Bu arka plana dayanarak ve Tahran'da yapılan açıklamalar ışığında, kendilerine en çok yaptırım uygulanan iki ülkenin, Rusya ve İran'ın liderleri her ne kadar NATO üyesi bir devletin başkanıyla görüşmüş olsalar da birbirlerine bağlılıklarını deklare ettiler. Tek başına bu başlıklar bile Tahran toplantılarına büyük önem atfediyor.
Bir NATO üyesi olan Türkiye, Rusya ve İran ile olan ilişkileri nedeniyle eleştirilebilir. Türkiye Cumhurbaşkanı buna diplomasinin herkesle konuşmayı gerektirdiğini söyleyerek karşılık verebilir ki yaptığı da bu.
Üç devlet başkanı, aralarındaki ticari ve ekonomik ilişkileri güçlendirme konusunda anlaştıklarını da söylediler, ancak herkes bu yönde var olan çeşitli kısıtlamaların farkında.
Karadeniz'de oluşturulacak tahıl koridoruyla ilgili anlaşmanın açıklanacağına dair beklentiler vardı ama bu olmadı. Putin bu konudaki çabaları övdü, ancak hala bazı sorunların olduğunu kaydetti.
Terörle mücadele defalarca vurgulandı ama üç ülkenin de aynı şeyi kastettiklerinden emin değilim.
Türkiye, Kuzey Suriye ile ilgili endişelerini yineledi. Rusya ve İran da orada bir askeri operasyon yapılmasına karşı olduklarını yinelediler. Bu sorunun askıda kaldığını ve üç ülke arasında sorunlara yol açabileceğini belirtmek isterim.
Son bir not, Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad'ın aynı gün Tahran'a geldiği bildirildi ve Türk mevkidaşı ile olası bir görüşmesi hakkında spekülasyonlar yayıldı. Bilindiği gibi böyle bir görüşme olmadı ama bazı yetkililer arasında temaslar, hatta dolaylı görüşmeler olmuş olabilir. Her halükarda İran, Mikdad’ın oradaki varlığı ile Esed rejimine desteğini, rejimin kendisi ile sürekli istişare ettiğini ve her zaman bilgilendirdiğini teyit etti.