Ekrem Bunni
Suriyeli yazar
TT

Suriye’nin yokluğu!

Arkadaşımla aramızda, bölgede yaşanan gelişmelerde Ukrayna'daki savaşın yansımalarının dayattığı ve ABD Başkanı'nın yaptığı ziyaretin belki de temelini attığı yeni bir ittifaklar ve saflar haritası çizmek için mutlaka gelmekte olan düzenlemelerde Suriye'nin yokluğuna dair benzer üzüntülerle dolu bir konuşma geçti. Konuşmamız, Şam'ın önemli bir bölgesel pencere, yetkililerin ziyaret ettiği bir merkez, herhangi bir Arap ekseninin onsuz olamayacağı, bölgenin istikrar koşulları belirlenirken çözüme yardım etme veya engelleme enstrümanlarına sahip olduğu bir geçmişe ilişkin farklı derecelerde de olsa bir özlem de içeriyordu. Zira bugün Suriye, büyük oranda ihmal edilmiş. Lübnan ile İsrail arasında sınırların belirlenmesi gibi her zaman kendisini ilgilendiren bir konuyla ilgili müzakerelerde bile ihmalin en büyüğüne tanık oluyor! Ancak üzüntü ve özlem arasında korkunç şiddet, öldürme, yıkım ve yerinden edilme biçimlerine tanık olan 10 yıllık kanlı bir çatışmanın ardından Suriye’nin ve bölgesel rolünün bugün geldiği durumun sebeplerini sıralarken aramızdaki anlaşmazlık açık bir şekilde ortaya çıktı. Arkadaşımın yaşadığımız trajedi ile dengeli bir Suriye pozisyonu, devam eden diktatörlüğün ve yolsuzluğun gölgesinde güçlü bir dış rol arasındaki karşılaştırması, ikinci seçeneğe olan eğilimini ortaya koydu. Sanki iyi veya kötü niyetle olsun, yaşanan zayıflıktan, dağılmadan, işgallerden ve bunların sonucu olan Suriye’nin Arap ve bölgesel sahnelerdeki bu yokluğundan, dolaylı olarak Suriye devrimini sorumlu tutuyordu.
Mevcut olaylar kalabalığında arkadaşım, rejimi meşgul edenin ve onu dış nüfuzunu koruma konusunda gerilemeye iten şeyin Suriye devrimi olmadığını ilk bakışta görmek istemiyor olabilir. Zira doğru olan, Suriye’nin bölgesel ağırlığının devrim nedeniyle değil, daha devrim başlamadan önce azalmaya başladığıdır. Devrimden önceki bu gerileme, başkalarının bölge meselelerinde karar alınımına doğrudan müdahalelerinin büyümesinin sonucuydu. ABD’nin Irak’ı işgalinin yankılarıyla ve Batılı çıkarların rejimin daha önce kendilerine sorun çıkaran rolünü elinden almakta fikir birliğine varmalarıyla bağlantılıydı. Rejimin rolünü geriletme konusundaki fikir birliği belki de kendisi ile uzun ve acı bir tecrübeden kaynaklanıyor. Kendisine verilen her fırsatı geri çevirmesi, Arap ve uluslararası gelişmelere uyum sağlayarak bölgesel konumunu ve varlığını yeniden üretmek için samimi bir istek göstermemesi sonucunda kendisine duyulan güvenin kaybedilmesine dayanıyor. Kendisine verilen fırsatlara rağmen rejim hegemonyasını dayatırken ve rolünü pekiştirirken aynı askeri yöntemleri ve aynı güvenlik zihniyetini sürdürmekte ilginç bir ısrar gösterdi. Böylece Avrupa Birliği ile ortaklık seçeneğini kaybetti ve bazı Arap taraflarla ilişkilerinde gergin bir atmosfer yarattı. İran hegemonyasının hedefleriyle açık bir şekilde suç ortaklığı yapan zararlı yaklaşımının bıraktığı olumsuz olgulara komşu toplumların devamlı tepkisi bu gerginliği güçlendirdi. Bu da Lübnan üzerindeki kontrolünü kırmak için bu tarafları dayanışmaya ve Refik Hariri suikastından sonra onu ordusunu Lübnan’dan geri çekmeye zorlamaya teşvik etti. Yukarıdakiler, Suriye otoritesinin yıllardır inşa etmek için mücadele ettiği bölgesel nüfuzunun başına gelenlerin ana sorumlusu olduğunu deklare etme cesaretini gerektiriyor. Zira dahili koşulların sağlığı ve esenliği pahasına dış rolünü pekiştirmek amacıyla güç, baskın gelme ve terör mantığına başvurdu. Böylece dahili koşullar bu yaklaşımın kurbanı oldu ve zamanla baskı, yolsuzluk ve ayrımcılık olsun en kötü hale geldi. Suriye halkını ayağa kalkmaya ve marjinalleştirilmiş çoğunluğunun korku bariyerini yıkmaya, hak, özgürlük ve onur talep etmeye teşvik eden de bu oldu.
Kaptan varken denizcilerle konuşmanın bir anlamı yoktur. Bu, rejimin iktidarını korumak için dış taraflara başvurmasının ve bundan dolayı politikalarının İran ve Rusya’nın politikalarına bağlanmasının sonucunu gösteren bir ifadedir. Rejimin kendisini bu iki ülkeye bağlamasıyla, destekçileri Tahran ve Moskova ya da en azından birinin arzusuyla çelişen bağımsız bir karar alma gücü yok oldu. Kastettiğimiz, Rusya var olduğu ve İran, Hizbullah, Hamas ve diğerleri gibi bölgenin istikrarını etkileyen güçleri kontrol ettiği sürece bölgesel ve küresel hesaplarda Şam'ın pozisyonunu ve görüşünü dikkate almanın bir anlamı ve faydasının olmadığıdır. Çeşitli güçlerin işgallerinden, aşırı otoriter şiddetin arkasında bıraktığı yıkım ve zayıflık durumundan, dahası Rusya'nın Ukrayna'daki savaşla meşgul olması nedeniyle nüfuzunun gerilemesine karşılık, İran'ın "Devrim Muhafızları"na daha yakın katı bir otoriteye dayalı politikasının öne geçtiğine dair haberlerden bahsetmiyoruz bile. Devrim Muhafızları’nın amacı ise bilindiği gibi nükleer dahil olmak üzere askeri güç biriktirmek, ülkesinin bölgedeki etkisini genişletmek, tarihsel bir hak olarak gördüğü şeyi geri almak için mezhepçi çatışmaları körüklemektir.
Suriye'nin ağır bir yük haline geldiği, önemini ve rolünü kaybettiği söylemi, içinde pek çok gerçeği barındırıyor ve bizi Suriye sahnesinin bugün geldiği noktaya götürüyor. Suriye sahnesine sadece yıkım, öldürme, yerinden edilme ve şiddetlenen çeşitli krizler veya bağımlı ve bağımsız bölgesel bir rol oynamaktan aciz, kararı ipotek altına alınmış bir rejim açısından bakmıyoruz. Aynı zamanda herhangi bir aktif dış rol üstlenmeye ve etkinleştirmeye yetkin Suriye güçlerinin doğası açısından da bakıyoruz. Özel Kürt yapısı sebebiyle Demokratik Suriye Güçleri’ni dışlarsak, deneyimler, muhalefet içinde güvenilebilecek, Suriye'nin konumuna ve rolüne eski değerini kazandırmak için kendisiyle iş birliği yapılabilecek güvenilir ve dengeli bir taraf olmadığını kanıtlamıştır. Bazı muhalif taraflar Ankara'nın rolüne ve hesaplarına bağımlı hale gelirken diğerleri Moskova'nın yörüngesinde ve modası geçmiş ideolojik sloganların etkisi altında.
Halkının acıları pahasına çeşitli tarafların müzakere ve şantaj için zayıflığına rağmen Suriye dosyasını kullanmaktan vazgeçmemeleri, halkının yaşadığı trajediyi tavizler koparmak için bir pazarlık ve takas kozu olarak kolaylıkla kullanmaları yukarıda bahsettiğimiz gerçeği değiştirmiyor ve hatta doğruluyor. Buradan bakıldığında Suriye'deki durum ile Tahran'la yapılan nükleer anlaşma arasındaki gizli ve tehlikeli bağlantının, İran'ın Suriye'deki genişlemesine göz yummanın onu iş birliğine teşvik edeceğine dair Batılı bahse dayandığı görülebilir. Yine buradan bakıldığında Moskova'nın Cenevre'de yapıldığı sürece Anayasa Komitesi toplantılarını askıya alma kararının, Ukrayna savaşı konusundaki tutumu nedeniyle İsviçre hükümetine baskı olarak görülebilir. BM yardımlarının milyonlarca muhtaç ve felaketzede Suriyeliye ulaştırıldığı son koridoru kapatmak için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde veto hakkını kullanmadan önce altı aylık son bir şans tanıyan Rus pozisyonuna da buradan bakılabilir.
Sonuç olarak kumdan inşa edilen rüzgarlarla yıkılıp savrulur desek doğrudur. Dolayısıyla on yıllar içinde güç ve galebe çalma mantığı, askeri ve güvenlik araçlarıyla kazanılan Suriye'nin bölgesel nüfuzu da, sağlıklı ve esen içinde, başkaları tarafından saygı ve takdir görmeye değer bir toplum meydana getiren dahili kalkınma ve onurlu insan ilişkilerine dayanmadığı sürece yok olmaya mahkumdu. Sovyetler Birliği'nin ve onun küresel nüfuzunun başına neler geldiğini ve Amerikan liderliğinin Irak ve Afganistan'da topladığı acı meyveleri hatırlayalım!