Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Akademi ve kadın

Herkesin üniversite okuması gerektiğine inanmıyorum, bir üniversiteyi bitirmenin başarı, bitirmemenin başarısızlık olduğuna da…  Önemli olan insanın kendi yaratılış gayesini bulması ve bu yolda yürümesidir. Ki bu da belli bir yaşta ve belli bir doğrultuda olmaz, ilerleyen yaşlarda da insan kendisini keşfedebilir. Ancak genel sorun insanın, kendinin ne olduğuna ve ne olmak istediğine kendisinin karar verebileceği imkanların olup olmamasıdır. Ve bu konuda maalesef dünya ölçeğinde adil ulaşılabilir imkanlardan söz etmek pek mümkün değildir.
Akademisyen Bekir S. Gür ve Muteber Gamze Bozgöz’ün birlikte hazırladığı “Kadın Öğrencilerin Doktorayı Terk Etme Nedenleri: Hayal Kırıklığı ve Bakım Yükü” başlıklı makaleden (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2200357 ) bahsetmek istiyorum bugün... Zira bu konudan mustarip olan çok sayıda insan çok sayıda kadın olduğundan eminim. Gür ve Bozgöz, Türkiye’de daha önce yapılmamış bir çalışmaya imza atmışlar, kendilerini tebrik ederim.
Bahsi geçen makale, dünyadaki birçok ülkedeki örneklerden ve verilerden yola çıkarak, birçok ülke ve Türkiye’de, kadınların doktorayı terk etmelerinin nedenlerine odaklanıyor.
Birçok şeyi, birçok yerde söyleyebiliriz ancak akademinin bu tarz araştırmalardaki farkı söylenen şeylerin afaki değil bilimsel araştırmalara dayanmasıdır. Akademinin kenarında köşesinden bir öğrenci olarak sıkça duyduğum problemlerden biriydi bu konu ancak bunun verilerle ortaya konulması, hem meseleyi net şekilde görmenize hem de konuştuğunuzda net şekilde konuşmanıza olanak sağlıyor.
Çalışmada genel olarak ortaya çıkan sonuç, kadınların finansal yetersizlik, kendilerine yüklenen aile içi sorumluluklar, aşırı yorucu ve stresli bir sürecin verdiği bezginlik, akademinin kendi içindeki istikrarsızlıklar ve elbette ayrımcılık gibi nedenlerle doktorayı bırakma oranlarının erkelere göre daha fazla olması.
Çok üzücü, en azından benim için.
Doktorasını bırakmak zorunda kalan arkadaşlarımın da dinlediğim bırakma nedenleri çalışmadan çıkan sonuç gibi.
Çünkü kadınlar olarak, birilerinin eşi, annesi, kızı, torunu, kardeşi, gelini oluyoruz. Tüm bu roller, tek tek roller değil, hepsini birden olduğunu anlar da oluyor. Normal kapasitede bir insanın, tüm bu rollerin gerektirdiği şekilde davranıp bir de akademi gibi kendine fazla zaman ayrılması beklenen bir alanda yürümesi gerçekten çok zor.
Eğer tüm bu zorluklardan kurtulduysanız, çalışmada da belirtildiği gibi akademinin kendi içindeki problemleri ve ayrımcılığı ilk tecrübe eden maalesef kadınlar oluyor zira genellikle hem erkek egemen bir dünya hem de bir şekilde bazı hocalar, “nasılsa bırakacak” diyerek baktığı için kadınlara emek ve zaman harcamaktan imtina ediyor. Tabi burada kadınların akademide kalması için özel çaba gösteren, bu konudaki hassasiyetlerine bizzat şahit olduğum değerli hocalarımızı istisna tutuyorum.
Engeller arasında bir diğer engel, dünyada durum nasıl pek bilemiyorum ancak Türkiye üniversitelerinin genelinde başarılı olmanız yerine hatırlı dostlarınızın olmasının sizin önünüzü açmasıyla, hatırlı dostlarınız yoksa akademik kadro almanızın zorlaşmasının getirdiği bezginlikle alakalı. Nihayetinde en az 10 yıl emek verdiğiniz bir alan konusunda işsiz kalma riskiniz var, kim buna cüret edebilir?
Finansal sıkıntıları da unutmayalım, mevcut şartlar bir kadının hem ev içinde sorumluluk alıp hem de yarı zamanlı çalışmasına imkan tanımıyor zaten yarı zamanlı iş imkanları da yok denecek kadar az. Burs konusunda ise işiniz şansa kalmış durumda. Mesela ben yurtdışında yaşayan ve doktora sürecinde mutlaka net şekilde bir gelir edinen kişilere, 4 yıllık doktora boyunca sadece burs imkanı bulabilirsek maddi destek alabildiğimizi onun dışında maddi bir destek alınmadığını anlatamadım zira böyle bir şeyin olabileceğine inanamıyorlar ama inanamasalar da maalesef öyle…
Eğer tüm bu zorlukları atlattıysanız, azala azala sayınız çok az kalıyor zira bunlar kolayca atlatılacak zorluklar değil.
Düşünün bir kere, yoğun ve titiz çalışmanız gereken bir alandasınız, zamanınızın ve enerjinizin çoğunu istiyor ama bu arada birileri sizden aile içi sorumluluk, sosyal hayata dair sorumluluk, temizlik, yemek, ütü ve bakım bekliyor. Üstelik bunların yanında maddi kaygılar taşıyor ve hepsinin üstesinden geldiyseniz iş bulamama kaygısı taşıyorsunuz ve üstelik emek verdiğiniz alan içinde de cinsiyetçi ayrıma uğruyorsunuz. Bu gerçekten yıpratıcı bir durum. Kadınların tüm bunların üstesinden gelmesi mümkün mü?
Bitmedi… eğer doktora alanında çalışmak istiyor ve bu nedenle toplumun ve yakın çevrenizin sizden beklediği sosyal ilişkilerinize, özel hayatınıza dair bir ertelemeye gidiyorsanız, bu kez kendi hayat tercihleriniz nedeniyle yıpratılıyorsunuz, üstelik üzerine hiç vazife olmayan kişilerce.
Ve tüm bu yükler, tüm bu yıpratma süreci duygularını üst seviyede yaşayan kadınların  sadece aklına değil vicdanına yükleniyor. Başınızı yastığa koyduğunuzda, aileme yeterince vakit ayırmadım mı, şu kişiyi mutlu edemedim mi, çocuğumdan vakit mi çaldım soruları ve sızısı başlıyor. Böyle ıstırap dolu bir şekilde eğer uyuyabildiyseniz uyuyun. Sabah uyanabilirseniz, kahvaltıyı hazırladıktan, ailenizin ve çevrenizin size yüklediği sorumlulukları yerine getirdikten sonra… eğer gün bitmediyse ve siz hala tükenmediyseniz ve çalışmaya mecaliniz kaldıysa aklınızın bir yerinde maddi kaygılarınızla, çalışma masanızın başına geçebilirsiniz.
Eğer bu anlattıklarımdan bir başarı çıkarsa bu sadece o doktoralı kadının emeğidir ve eğer bir vazgeçiş ya da bir terk ediş çıkarsa o da bir kadına bu kadar gerekli gereksiz yük yükleyip, emeklerini zayi edenlerindir.
Ve evet çok üzgün ve kırgınım… Kadın ve erkek arasında bir yarışın ve savaşın olmadığına inanan biri olarak, işten eve gelen erkeğin yorgunluğunun dert edildiği kadar, işten eve gelen, işe gidemeyen, evde kendi hayal kırıklıklarını yalnız başına yaşayan kadının hem beden hem de ruhsal yorgunluğunun dert edilmemesine dair kırgınlıklarım çok fazla… o kadınların yarım kalan hayallerine bakıp da üzülmemek ve kırılmamak mümkün mü?