Ömer Özkaya
Yazar
TT

Sidereus Nuncius (Yıldızların habercisi)

-Bu kişi meraklı, araştırmacı ve sorgulayıcı bir profile sahip. Adı Galileo. İlham ettiğimiz teleskopu yatay değil de dikey tuttuğunda dünyada unutulan birçok bilgiye ulaşmayı sağladı. Gerekli gördüğümüz bilgileri de bu ve bunun gibi beyinler üzerinden istediğimiz gibi servis etmek iyi bir seçenektir.
Dünyayı ve dünyayı kontrol etmek için özellikle Roma İmparatorluğu’nu göklerden yönettiğimiz gibi açacağımız yeni çağlarla dünyayı sürekli ve istediğimiz gibi dizayn edebiliriz.
İnsanlar orjinlerinden koptular. Kayıplar. Dikkatlerini göklerden, yeryüzüne çektik. Savaşlar ve kahramanlık öyküleri psikolojik tatminlerini sağlıyor. Şimdi tekrar dikkatlerini göklere evrenin her yerine çekeceğiz. Fakat yine sürekli yerlerinde sayacaklar.
Onlara yeni bir dönem başlatmışız izlenimi vereceğiz. Galileo bu başlangıç için ideal bir profil.
İlham (direkt hedefli mesaj) verdiğimiz kişi sayısı arttıkça insanlığın orjin bilgilerini sürekli örtmüş olacağız. Göklere yakınlaştıkça uzaklaşacaklar.
Göklerle ilgili bilimleri, yani astronomi, jeoloji ve fiziği değiştirdikçe dünya ve insanlık yeni döneme girdiğini "algı"layacak. Oysa sonsuz hareketlilik içinde çok sınırlı bilgi ile dünyada kısır döngü içinde yaşayacaklar. Var olanı korumaya, yeni mallar ve mülkler ele geçirmeye yoğunlaşacaklar.
Galileo’dan beri 400 yıldır yerlerinde sayıyorlar. Üç bin yıl önceki bilimsel ve teknolojik düzeylerinden hâlâ inanılmaz derecede uzaklar.
-2013 yılında Higgs Bozonu veya Tanrı Parçacığı bilgisini servis ettik.
-Higgs Bozonu öncesi mekanik fizik ve kuantum fiziğini hediye ettik. Buradan elde ettikleri bilgileri Japonları durdurmak için kullandılar. Higgs Bozonu veya Tanrı Parçacığı yeni bir dönemin veya çağın sembolü olacak.
Bu bağlamda varlığının koordinatlarını bile bilmeyen gözü bağlı ve hiç bir şeyi tam olarak görmeyen ve bilmeyen fakat çok ilerlemeler kaydetmiş gibi yapan kibirli insanlarla vereceğimiz yeni mesajlar var.
Işınlanma teknolojisini kullanırken birden yaya ve at ulaşımına indirgenen insanlar motorlu taşıtları ve uçağı tekrar bulunca hem dünyada hem de evren dışında eşzamanlı ilerlediklerini düşünüyorlar.
Hala bir elektronun hareketi üzerinden şaşırtıcı derecede cılız "bilimsel üretimler ve simülasyonlar" yapıyorlar. Bilimde ulaştıkları hiç bir aşama yokken sanki varmış gibi Nasreddin hocanın kaybettiği eşeğini tekrar bulması türü bir sevinç içinde insanlık. Nasreddin hoca sendromunu yaşıyorlar.
Şimdi yeni bir süreç ve çağ başlayacak. Her göksel hatırlayış sonrası insanlık yaşamına hız kazandıracak "bilimsel ve teknolojik aşama”lar geliyor. Bu "aşama atlayışları" kendi aralarındaki iletişimi sonsuz artırırken, aynı zamanda kendilerini daha çok kendilerine bağlayarak küresel psikolojik gerilimi artırıyor. İletişim ve mobilizasyon sonucu artan aşırı yoğun psikolojik yakınlaşma ve sıkışma, insanları tıpkı bir atom bombası gibi patlatacak. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra üçüncü dünya savaşı gelecekse insanlar arası mesafeyi sıfırladığımız için gelecek. İnsanlar kendilerine aşırı yabancılaştılar. Kendileri ile karşılaştıklarını dahi fark etmiyorlar.
Çift yarık deneyini yaptırdık. Sonuçlarını anlayamadılar. Fiziksel ve fizik ötesi dünyada var olmanın sonsuz boyutu olabileceğini yine çift yarık deneyi ile izah ettik, yine anlamamakta direndiler ve hala direniyorlar.
Bu durumda kısır döngünün çapını biraz daha artırırsak, bu çapa uygun bilimsel ve teknolojik yenilikler geliştirecekler ve bu tablo onlara daha da ilerlediklerini düşündürtecek yanılsamalar yaşatacak.
-İnsan orjininden uzaklaştıkça insanlık güvende olacak. Şimdilik görevimiz insanlığı ilk orjinine yaklaştırmamak. Bir dünya savaşı daha çıkarırlarsa "yeni bilimsel ve teknolojik aşama atlayışları" yapacaklar. Dünyada ve evrende yine kendileri ile karşılaşacaklar ve yine kendilerini tanımayacaklar, şimdi olduğu gibi.
-Bu durumda onlara sürekli anons ettirdiğimiz üçüncü küresel savaş için tarih belirlendi demektir.
-Evet. Üçüncü küresel savaşın yaklaştığına ilişkin ikinci ve daha önceki savaşlardan enstantaneleri her gün kendilerine bizzat servis ettiriyor, kitaplar yazdırıyoruz ve belgeseller çektiriyoruz. Buna rağmen savaşın dışında bir seçenek aramama ve geliştirmeme yolunu tercih ediyorlar. Bir takım diplomatik ve siyasal entrikalarla savaşa karar veriyorlar. İnsanlar kitleler halinde ölünce de birbirlerini suçluyorlar.
Savaşlardan sonra da "zaten insanlık cennetten kovuldu", "Tanrı insanları lanetledi" diye tarih oluşturup suçu göklere atıyorlar. Gökler olarak bizler de yeryüzünde delegeler seçip ya da bazı varlıklara artı ve eksi yükler şarj edip dünyayı dizayn ediyoruz. Bunu yaptığımızı bildikleri ve "kılıç”larımızı teşhis ettikleri halde tekrar en olumsuz koordinatlara yerleşiyorlar.
-Bu kısır döngü içinde kalmaya devam edenlere göklerde yer vermeyeceğiz. Higgs Bozonu veya Tanrı Parçacığı üzerinden ulaştırdığımız bilgilerle dünyada ve evrende çok çeşitli bilimsel ve teknolojik düzeylere ulaşılabilecekken hâlâ Higgs Bozonu’nun açtığı bilimsel ve teknolojik dikey yükselim ve gelişim tercih edilmiyor.
Bizleri, Tanrıları arıyorlar. Biz Tanrıları bulunca onları tercih edeceğimizi düşünüyorlar. Oysa bilimsel araştırma merkezlerini deforme olmuş, özünü yitirmiş merkezlere dönüştürmek istiyorlar. Biz tanrıların gücünü kullanarak kendilerine yeni statüler üretme peşindeler.
-Niyetlerini orjinlerinden koptukları ve misyonlarına ihanet ettikleri günden beri biliyoruz. Şimdi Tanrısal kaynaklara ulaşıp oradan alacakları yeni güç modülleri ile dünya ve evrende saltanat sürme yolları aradıklarını bilmediğimizi düşünüyorlar. Tanrıları aldatacaklarını düşünüyorlar.
Mevlana Celaleddin Rumi’ye söylettik; "Ya olduğunuz gibi görünün ya da göründüğünüz gibi olun" diye, dikkate alınmadık. Asaf Halet Çelebi’ye söylettik, "Gömenler beni, gövdemi gömerler, ben başka yerdeyim" diye, anlamadılar. Peygamberlerle, Yunan trajedileriyle, dünya klasikleriyle ve Higgs Bozonu ile sayısız mesajlar gönderdik. Anlamamakta daha da inat ettiler ve etmekteler.
-Belli bir determinist kronoloji içinde olacaklar, Tanrısal kronoloji de de geçerli olacak. Hem mesajlarımızı iletenler hem de buna rağmen mesajlarımızı geçersiz kılanlara bakarak "Yok sayılma kat sayımızı" artırdılar. Böylelikle Tanrılara karşı ve ilahi adaletin işleyiş mekanizmasına karşı şüpheler ürettiler ve üretilmesini teşvik ettiler. Oysa evrenin işleyişinin içinde adaletimizin nasıl tecelli edeceğine ilişkin tüm verileri sergiledik. Fakat biz Tanrıları "köle"ler gibi kullanmak istediler. Hatta aramızda bir eşitlik bile gözetmediler. Biz Tanrıları yarattıklarının otomatları gibi konumlandırdılar. Bu aşamada insanlığın yeniden dizayna gereksinimi olduğu açıktır.
-Tasarladığımız gibi insanlık dünyaya mahkûm edilecek. İnsanlık orjinine ve misyonuna hakaret ve ihanet etti. Bildiği herşeyi orjininden ve misyonundan daha da uzaklaşmak için kullanıyor.
Kısır döngüden kurtulmak için bilimsel ve teknolojik olanakları kullanmaya çalışan, Mars’a ve uzaya koloniler kurup yeni bir yaşam oluşturmaya çalışanlara en ağır aşağılanmalar yakıştırıldı. Bunun yanında uzayı ve gökleri hegemonik hedefler için kullanma yarışını da izlemek durumunda kaldık.
Tanrıları hayatlarının dışına atarak denetimden kaçmak istedikçe biz Tanrılar hayatlarının içine tebdil-i kıyafet ederek tekrar girdik. Bizleri hayatlarının içine köle, güvenlik görevlisi, doktor, bankacı, Alaattinin cini, temizlikçi ve çiftçi gibi almak istediklerinde de onları terk ettik.
-Bu durumda çok daha yoğun bir mahsuplaşma gündemde demek.
-Kesinlikle, mahşer mahiyetinde olmamakla beraber ABD’deki büyük ekonomik buhranın küreselleşmiş biçimi ile üçüncü dünya savaşının tam küreselleşmiş versiyonunun bir sentezi yanında küresel ısınma ve iklim değişimi artı olarak da hastalıklar serisi carî olacaktır.
-İnsanlık için çok ağır bir süreç olacak.
-Biz Tanrılar için de aşırı zor süreçler bunlar. Mahşer gerçekleşecek olursa biz Tanrılara da sorular gelecektir. Ya bu sorulara doğru yanıtlar vereceğiz ya da yaşamın ve göksel hiyerarşinin sırlarından bir parça açıklamada bulunacağız. Tanrısal sorumluluklarımız var. Fakat hiç bir tanrısal sorumluluğumuz dünyada yaşananları irdelememize engel olamaz... Mahşer biz Tanrılar için de geçerli dinamikler içerir.

Yunan ve Roma mitolojisindeki gibi "Göksel Konsey"in bir kurgusal toplantısının hemen hemen bu düzlemde gerçekleştiğini düşünmemizin mahsuru yoktur.
Dünyamızda önümüzdeki süreçte yaşanacak küresel ekonomik, diplomatik, askerî ve sair tüm gelişmeler öngörülebilir durumdadır. Bu kısır döngünün son bulmasını sağlayacak olan, tüm tarafların aklın tüm boyutlarını üstünlük kurma bağlamında değil de küresel optimal bir denge kurma düzleminde kullanması olacaktır.
Bilmemiz gereken bir olgu, öldükten yani form değiştirdikten sonra da devam eden varlığımızın dünyada olup bitenleri görerek ve yaşayarak sürekli davranışsal determinizmin yasalarına tabi olacağıdır.
Öte yandan bir de lineer boyutlu antidetermist metafizik süreçlerde ruhsal gelişim ve değişimlerle evrenlerdeki olağanüstülükleri gözlemleme içselleştirme yolculuğumuz devam edecektir.
Dünyada önümüzdeki süreçte yaşanacak tüm olayları öngörmek ve bilmek olanak dahilindedir fakat bunların yıkıcı etkilerini ortadan kaldırmak da pek istenilmeyecektir.
İnsan olarak bizlerden varlığımızın tam olarak vücut bulması için tüm evrensel bağlarımızı tekrar kurmamız beklenmektedir.
Tanrı’ya tanrısallık taslamadığımızda evrensel varlık olabiliriz. Ve Tanrı’ya kendisi kalması için fırsat verdiğimizde Tanrısal özümüzden yararlanma yolları kristal yol gibi önümüzde belirecektir.