Seyyid Mukteda es-Sadr'ın, ‘başkaldırının fitilini Aşurâ günlerinde ateşlemeyi seçmesi’ manidardır. Aşurâ günlerinin Müslümanlarda özellikle Şiilerde ne tür duygular uyandırdığı biliniyor, bu günler Hz. Hüseyin’in hatırasının yad edildiği günlerdir. Sanki Mukteda Sadr, sayıları milyonu bulan göstericilere Hz. Hüseyin’in izinden giderek, “Heyhat zillet bizden ve sizden uzaktır, Maliki’ye karşı zelil olmayacağız” demek istemektedir. Sadr’ın bu son hamlesini bir ‘başkaldırı’ olarak tanımladığımızda, Sadr’ın iki güç kaynağını dikkate alıyoruz. Bunlardan ilki dini miras olup, bu miras, maruz kaldığı felaketler, zulümler ve infazlarla güçlenmiştir. İkincisi ise kendisine kalan ‘siyasi mirastır’ ki bu sayede son seçimlerde çok önemli bir çıkış kaydetmiştir. Sadr’ın bu ‘başkaldırısı’ eski Başbakan Nuri el-Maliki'nin kendisini hafife almasına duyduğu öfkenin ardından geldi. İran destekli Maliki’nin haddi aşan sözleri Sadr taraftarlarını öfkelendirdi. Başkaldırının öncesindeki öfkeden çok daha önce de Sadr’ın Maliki’ye yaklaşımı farklı değildi. Özellikle 3 Nisan 2014 Perşembe günü Necef'te düzenlenen toplantıda Sadr aleni bir şekilde Maliki’yi hedef almıştı. Bu toplantı Sadr-Maliki rekabetinin dönüm noktalarından biridir. Sadr ülkedeki tüm kesimlere ve Arap ülkelerine açılım taraftarı iken, Maliki, tüm rakipleri arasında bizzat kendisini tercih eden İran rejimine sırtını dayamış bir şahsiyettir. İran milis güçlerini Maliki’nin etrafında kenetleyerek kendisini tüm bu yıllar boyunca desteklemiştir.
Sadr’ın Necef’teki o konferansta söylediklerinin bir kısmı şöyleydi; “Ben hala siyasetten uzağım çünkü siyaset samimi insanların alanı olmaktan çıkmıştır, yürütülen çocukça işlerdir ve ben bir çocuk değilim, dolayısıyla yanlış olan şeyden geri çekildim. Bu konudaki motivasyonum, İslami, ulusal ve vatanidir. Ancak düzeltmek gerekirse müdahil olurum.’’ Sadr ayrıca, ‘’Seçimler yaklaşıyor ve eminin diktatörler felah bulmayacaktır. Maliki bir kez daha seçilmeyecek ve halk galip gelecektir. Kardeş Maliki’ye bir nasihatte bulunmamız gerekiyor, eğer Irak’a hizmet ettiğini zannediyorsa dört yıl dinlensin” demişti.
Sadr'ın sekiz yıl önce Maliki için yaptığı bu değerlendirme, Maliki’nin, Mustafa el-Kazimi’nin yerine geçecek başbakan olarak Muhammed Şiya es-Sudani'yi aday göstererek tekrar iktidara gelme girişiminde bulunduğu bu günlerde yeniden gündeme geldi. Maliki’nin sızdırılan ses kaydında Mukteda es-Sadr'ı ‘hakaretamiz ve düşmanca’ ifadelerle hedef alması, Sadr destekçilerinde büyük bir öfkeye sebebiyet verdi. Sadr’ın destekçileri, liderlerinin çağrısını karşılıksız bırakmayarak cuma namazından sonra ‘yeşil bölgeye’ akın etti. Ancak Maliki ve çervesindekiler Sadr’ın tehditlerini yeterince ciddiye almamış olmalılar ki Sudani’nin adaylığından geri adım atmadılar. Bu biraz da Lübnan’da Kardahi olayını hatırlattı; Lübnan'da Enformasyon Bakanı George Kardahi kayda alınan açıklamalarıyla, ülkesiyle Körfez ülkeri arasında krize yol açmıştı. Maliki’de sızdırılan ses kaydıyla Irak içinde benzer bir krizin derinleşmesine sebep oldu. Aday gösterilen Sudani’nin ‘başbakanlık için’ Kardahi’nin bir bakan olarak sahip olduğu ehliyet ve liyakatin bir benzerine sahip olduğu tartışma götürmez! Ancak güdümlü ve bağımlı olmak umutları hayal kırıklığına dönüştürür.
Ameller niyetlere göredir ve isimler değil nitelik önemlidir, ancak Sudani’yi bir başbakan olarak haberlerde duyduğumuzda bu biraz tebessüm konusu da olabilir. Şöyle ki; haber bültenlerinde, “Başbakan Sudani (Arapça Sudan Başbakanı) Irak genel bütçesini onayladı”, “Başbakan Sudani İran Cumhurbaşkanıyla Irak’taki milis güçlerinin kontrol edilmesini tartıştı.” gibi başlıklar duymak tuhaf olabilir. Halk şaşıracaktır acaba kendi başbakanları mı yoksa Sudan başbakanı mı kastedilmektedir.
Bu mülahaza bir dereceye kadar kaba görünebilir, ancak yine de bu espriyi yapmış bulunduk.
Eğer ‘Sadrcı başkaldırı’ son istasyona ulaşmayı başarabilirse, Mukteda Sadr, tıpkı Bolşevik ya da Fransız Devrim’i gibi, Irak’ın tarih kitaplarında kendine yer bulacaktır. Irak’ta şimdilerde sıcaklık 50 dereceye ulaşmış durumda, göstericiler eğer Meclis binasını basmamış ve buradaki klimalardan faydalanmamış olsaydı, birçoğu sıcaklardan bayılabilir ya da başlarına başka türlü şeyler gelebilirdi.
Irak sahnesinde daha sürpriz yaşanması beklenirken, ABD Başkanı Joe Biden’ın, tüm bu olanların kendi ülkesinin işgali nedeniyle yaşandığını dikkate almıyor olmalı. ABD Irak ordusunu ilga etti ve ülkeyi işgal etti, ardından çekilerek ülkeyi bahis çetelerinin, manipülatörlerin insafına terk etti. İşte şimdi görüyoruz, Irak’ın kaderi, öfke duyması ve ‘gazaba uğrayanlardan’ olmasından ibarettir.
TT
Irak: Amerikan kumarının kurbanı
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة