Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Arapların Sesi: Mescid-i Aksa'nın kapısında

Hasan Hadda adındaki memur, bir numaralı bildiriyi okudu. Demokrasi bahsinden daha çok, Arap dünyasında kaydedilen ilk ve en kötü bıçaklamadan bahsediliyor.
İlk mesajla, Hüsnü el-Zaim'in ilk kurbanı olduğu tebliğler, darbeler ve suikastlar dönemi başladı. Suriye tek başına devrilmedi; şapkalar ve tanklar da haritalara doğru emekledi. Ardından durum akbabaların dostlarını ve ülkelerini bombalamalarına evrildi. 
En önemli silahlarından biri radyo idi. Herkes ona başvuruyor, biri diğerini taklit ediyordu. Şam’daki ilk tebligatı pek çok kişi duymadı, zirâ kırsal kesim henüz radyo kullanmıyordu. Ancak komşu komşuyu haberdar etti. Sonrasında ise herkes bir radyo ihtiyacı hissedecekti. O küçük kutu, kısa bir zaman sonra ses kayıt cihazları ile hayrete düşecek olan eski nesil için bir mucize niteliğindeydi.
50’li yıllarda radyo, mutluluk ve neşe kaynağıydı. Aynı zamanda toplumda kaydedilen endişe ve paniğin ilk sebebi idi. 10 yaşındayken ilk siyasi suikast haberini duyduğum andan defalarca kez bahsettim. Dedem ve bir grup adamın köydeki tek transistörün etrafında toplandığını görmüştüm. Suspus bir halde, Ürdün Kralı Abdullah’ın 20 Temmuz 1951 tarihinde Cuma namazı vaktinde Mescid-i Aksa girişindeki suikastının haberini takip ediyorlardı. Ürdün’ün veya kralın ne olduğunu, böyle bir suikastın ne anlama geldiğini henüz anlayabilecek yaşta değildim. Ancak radyo o gün itibariyle benim kuşağıma ve sonrasındakilere kanlı haberleri iletmeye devam edecekti.
28 Kasım 1971'de Ürdün Başbakanı Vasfi et-Tel’in suikast haberi yine radyo aracılığı ile bize ulaştığında an-Nahar gazetesinin dış haber editörüydüm. Uzun boylu, zayıf, altın dişi ile gülümseyen katilin İzzeddin veya Ebu İzze olduğunu çok yakında öğrenecektik. Ebu İzze, bize her gün öğle vakti sonrasında Filistin resmi haber ajansı WAFA'nın bültenini getirip meslektaşı Abdulkerim Ebu en-Nasr’ın masasına fırlatır, ardından çıkardı. Bu mütebessim gencin günün birinde haberin kendisi olacağı hiç aklımıza gelmemişti. Sonrasında kendisini görmedik elbette. Ancak arkadaşımız Bilal el-Hasan, o altın dişli çocuğun suçunun kahramanlığı ile gurur duyarak arkadaşlarına kabadayılık edeceğini anlatacaktı.
1951'in ardından Ürdün, radyo çağından, bilhassa Ahmed Said’in programlarından en büyük payı alacaktı. Dokunaklı sesin sahibi, Kral Hüseyin ve diğer Arap krallarını eleştirerek gece gündüz dinleyicilerine sesleniyordu. Dolayısıyla Araplar onlarca yıl öfkeyle beslendi.
Bu aşamada radyo, Kral Hüseyin'in annesinin kendisinden ‘Hüseyin bin Zeyn’ şeklinde bahsettiğine kadar vardı.
Görüşmek üzere…