İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Tayvan bir savaş ganimeti mi yoksa kaybı mı?

Geçtiğimiz çarşamba günü birçok kişi birkaç saat boyunca, özellikle ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'yi Tayvan'a taşıyan ABD uçağını düşürme tehditlerinden sonra dünyanın bir uçurumun kenarında durduğunu düşündü.
Pelosi, Üçüncü Dünya Savaşı çıkmadan ertesi gün Tayvan’dan ayrıldı. Ancak bundan sonra sahne Çinlilerin dediği gibi ‘stratejik provokasyon’ ziyaretinden önceki gibi olmadı.
Olayları anlamaya çalışırken birkaç kilit soru ortaya çıkıyor. Bunların başında "Pelosi, Çin tehditleri karşısında geri çekilip ziyareti iptal eder miydi?" sorusu geliyor.
Öncelikle ziyaretin kendisiyle ilgili Amerika'nın içerisindeki anlaşmazlık sahnesinin gerçek bir sahneden ziyade bir Hollywood sahnesini andırdığını belirtmemiz gerekir. Aynı şekilde Pentagon'un ziyareti reddettiği açıklaması, özellikle ziyareti başından sonuna kadar güvence altına almak için denizden ve havadan askeri bir hareketlilik olması sebebiyle sahte görünüyordu.
Karşılaştığı tüm problemlere rağmen ABD'nin derin ve sistematik stratejik planlama kapasitesini kaybettiğini düşünmek gerçekçi değil. Tayvan ziyareti, insanların dikkatini Washington'ın güçlü varlığına ve ipekle sarılmış olsa bile demir mesajlar yoluyla çeşitli derecelerde yapabileceklerini gösterme becerisine dikkat çekmek için yapıldı. Pelosi'nin ziyaretinin amacının Tayvan'daki demokrasiyi desteklemek ve ABD'nin müttefiklerinin yanında olma rolüne vurgu yaptı.
Diğer soru işaretlerine bakacak olursak, Pelosi'nin geçtiğimiz nisan ayında açıkladığı ziyaretinin yeni tip koronavirüse (Kovid-19) yakalandığı gerekçesiyle ertelenmesinin ardından bu sefer ziyaretin iptal edilmesinin hiçbir şekilde mümkün olmadığı söylenebilir. Çünkü Washington bunu yapsaydı, Çin'in tehditleri karşısında geri adım atmış gibi görünürdü. Bu, Pekin'in gerilimi tırmandırma politikasını güçlendirebilirdi. Ayrıca yaklaşık bir buçuk milyar Çinlinin ABD karşısında diplomatik bir zafer hissetmesine neden olabilirdi ve bu durum dünyanın birçok yerinde açık ve bariz bir ABD zayıflığı olarak değerlendirilebilirdi. Bunun arkasından başka konularda geri adımlar atılabilirdi. Kapının arkasında İran, her gün nükleer silahını istediği zaman elde etmeye hazır olduğunu vurgulayarak ABD-Çin maçının sonucunu izliyor gibi görünüyor.
Pelosi’nin, Çin daha sonra Tayvan adası yakınlarında belli askeri faaliyetler yürütme konusunda ne kadar ileriye giderse gitsin, küresel bir çatışmaya kadar varmasa da büyük bir askeri gerilim yaşanması riskini göze alarak ziyaretini gerçekleştirmesi gerekiyordu.
Savaşı Çin mi kaybetti yoksa ABD mi kazandı?
İlginç bir soru. Çünkü Washington, küresel siyasi güç alanlarının mücadelesi içinde bir nüfuz konumu elde ettiğini düşünüyor. Çin ise kritik anlarda tehditlerini gerçekleştirmekten vazgeçerek, savaşı çoktan kaybetmiş olabilir.
Ancak özellikle Pekin ve Washington arasında bir koordinasyon olduğu ve iki tarafın da dünya savaşının ve bunun nükleer kısmının bir eğlence olmadığı, bilakis sınırsız bir yıkım getirdiğinin tamamen farkında olduğu göz önüne alınırsa gerçek, olayların görünen yüzünden daha derin.
Büyük ihtimalle olup biten şey, ABD kartalının Çin ejderhasını kışkırtmak için uçuşa geçme ve değerli bir yemle hedef alarak nabzını ölçme ve yetenekleri ve isteklerini test etme girişimi idi. Pelosi, ABD’li yetkililer sıralamasında üçüncü sırada yer alıyor. Çin ve ABD arasındaki anlaşma, ABD'li yetkililerin Tayvan'ı ziyaret etmesini engelliyor. Ziyaret, kaçınılmaz olarak yaklaşan çatışma -Tukidides’in kaçınılmaz tuzağı- için bir test balonu olarak geldi. Tıpkı 2000 yıl önce Atina ile Sparta arasında yaşananlar gibi. Tekrarı olmasa da mevcut durum tarihte geçen olaylara benziyor. Bu Karl Marx tarafından reddedilen bir şey.
Olanları analiz ederken, Çin'in tarihi veya yeri belli olmayan bir savaşa sürüklenemeyecek kadar yetenekli olduğu gerçeği bize yol gösterebilir. ABD ile silahlı çatışmada askeri bir yıpratmaya girmeye gerek olmadığını çok iyi biliyor. Bu, Washington'ın kalbine su serpiyor. Zira bu, Pekin'in pandemi tarafından bozulan yükselişi ve İpek Yolu gibi uluslararası projelerini sürdürmesini engelleyebilir. Pekin’in BRICS ile ilgili vizyonuna da ciddi şekilde zarar verebilir.
ABD tarafına dönecek olursak, Pelosi'nin ziyareti, ABD’nin içerisinde oybirliği ile kabul edilmiş gibi görünmüyor. Ziyaretten bir gün sonra ABD’li yazar Thomas Friedman'ın New York Times'ta yayınlanan yazısı inanılmaz. Ziyareti eleştiren Friedman yazısında, diğer iki süper güçle aynı anda iki cephede savaşmaktan kaçınmanın jeopolitiğin temel kurallarından biri olduğunu belirtiyor. ABD şayet Çin ile bir çatışmaya girmek istiyorsa, bunun Çin'in isteğine göre değil, ‘ABD’nin belirleyeceği zaman ve koşullara’ göre olması gerektiğini belirtiyor.
Bazıları, El Kaide lideri Eymen ez-Zevahiri suikastının duyurulmasının ve ondan sonra Pelosi'nin ziyaretinin gelmesinin Demokratların siyasi gidişatını etkilemeye ve gelecek kasım ayında yapılacak Kongre ara seçimlerinde şanslarını artırmaya yönelik iç girişimler olduğunu düşünüyor.
Ancak gerçek durum, Amerikan vatandaşının Pelosi'nin demokrasi bayrağı altında da olsa yeni dış cepheler açmaktan çok kendi iç sorunları ve enerji fiyatları ile ilgilenmesi gerektiğini söylüyor.
Bu sırada Çar Putin, Pekin'i Moskova ile daha yakın bir ittifak kurmaya iteceği için ziyaretin kendisine yarayacağını düşünüyor.
Çin'in Eski Başbakanı Çu Enlay bir keresinde “Bin yıllık stratejik sabrımız var” demişti. Şi Cinping ise Tayvan'ın geri alınması için en fazla 18 aylık bir zaman sınırı koydu. Savaş devam ediyor. Öyleyse tuzak kapıda.