Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Uluslararası dönüşümler ve Arapların durumları

Birçoğumuz ABD ile dokuz Arap ülkesi arasında Cidde’de gerçekleştirilen zirveyi ve yapılan açıklamayı üç açıdan önemli bir değişken olarak gördük: ABD ile Maşrık ve Körfez Arapları arasındaki ilişkileri eski haline geri döndürmek, ele alınması ve çözüm aranması gereken çeşitli meseleler ve sorunlarla bir Arap gündemi belirlemek ve imparatorlukların mücadelesi ortasında -Araplar açısından- kendi ulusal meselelerinin önceliği konusunda ısrar.
İmparatorlukların çatışması artık geçmişte kalmış bir olay değil, aksine geçmişte olduğu gibi şu anda da iki kamp arasında mevcut bir gerçekliktir: Bir yanda Rusya ve Çin ya da Çin ve Rusya, diğer yanda ise ABD, Avrupa, Kanada, Japonya ve Avustralya... Geri kalanlar ya eksenler arasındaki salınımdan yararlanmayı umuyor ya da çatışmanın sonuçları netleştikten sonra taraflardan birine katılmayı umuyor!
İki kamp, ​​İkinci Dünya Savaşı sonrasında galipler arasında gerçekleşen paylaşımdan memnun değildi. Nitekim bunu Kore Savaşı, ardından Vietnam Savaşı, İsrail'in Ortadoğu'daki savaşları ve Balkanlar'da başka savaşlar takip etti. Paylaşımlarda değişen pek bir şey olmadı ve yirmi yılı aşkın bir süre kırılgan bir istikrar (barış için bir arada yaşama) sağlandı. Bu, ABD’nin 1980'lerin ortalarında “kötülük imparatorluğunu” yıkmaya niyetlenmesine kadar sürdü. Sovyetler Birliği çöktükten sonra Almanya'nın birleşmesi ve terörle mücadele gibi başarılı işler yapan ABD hegemonyası dönemi geldi. Ancak yeni dünya düzeni, terörle mücadele ve yeni Ortadoğu gibi sloganlarla yaptıklarının çoğu, Araplar ve küresel istikrar için kötü ve olumsuz oldu.
Dünyanın 2008 yılından bu yana (Putin'in Gürcistan’a girdiği tarih) tanık olduğu şey, Rusya'nın Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle ve Amerikan hegemonyası döneminde kaybettiklerini yeniden kazanma girişimleridir. Çin'e gelince; en büyük dürtüsü, büyüklüğünü ve ekonomik ve askeri gücünü eşi görülmemiş boyutlara taşımaktı. Makao ve Hong Kong'u askeri gürültü olmaksızın ele geçirmeyi başardı. Trump döneminde ABD’nin ekonomik meydan okumasına cevap verdi. Böylece Biden’ın dönemine geldiğimizde askeri ve ekonomik olarak ABD’nin karşısına çıkan bir Çin ile karşılaştık. Peki, şimdi ne oluyor?
Şöyle ki imparatorluklar, sınırlarını yeniden çizme girişimlerinde bulunuyorlar. Bu girişimler bağımlı bölgelerin yanı sıra nüfuz alanlarını, petrol, gaz ve maden alanlarını ve aynı şekilde stratejik alanlar olduğu bilinen geniş tarım alanlarını da içeriyor!
Bunun bölgemize etkileri nelerdir?
Maşrık ve Körfez, Amerikan hegemonyası döneminden (1990 - 2008) günümüze kadar en çok zarar gören bölge oldu. Nitekim ABD, Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgali ve ardından (İslami) terör dolayısıyla Araplarla karşı karşıya geldi. İşgaller, gizli operasyonlar ve terörle mücadele kampanyalarına bu bağlamda çeşitli bahaneler bulundu. Bunlar hiçbir şeyi değiştirmedi. Büyük Arap devletleri hem Saddam'ın işgaline karşı hem de terörle mücadelede onun yanında yer aldı. ABD’nin yanı sıra İran, Türkiye, Rusya ve İsrail çeşitli sebeplerle Maşrık Arap ülkelerine (ve Yemen'e) müdahale etti. Bugün aynı durum halen devam etmektedir.
Rusya, Esed rejimini savunmak için 2015 yılında askerlerini Suriye'ye getirdi. Bunun karşısında ABD Suriye'yi terk etti ve kuzeydeki Kürt yerleşim bölgesini savunmakla yetindi. Türkiye, her iki ülkede de var olduğunu söylediği PKK karşısında ulusal güvenliğini savunma gerekçesiyle Suriye ve Irak'a müdahale etti. Kuzey Irak'ta askeri üsleri var. Suriye'nin kuzeydoğusunda geniş alanları işgal etmiş durumda ve Erdoğan bu alanları genişletmek istiyor. Türkiye’nin Trablus ve Batı Libya'da askeri ve güvenlik varlığı bulunuyor. İran’a gelince; Irak, Suriye ve Lübnan'da Şii milisleri konuşlandırdı ve Yemen'de Husi milislerini destekledi. Ayrıca şu dört Arap başkenti üzerindeki kontrolünü açıkça dile getirmekten çekinmiyor: Bağdat, Şam, Beyrut ve Sana. Gazze'deki “Sünni” milisler uzun yıllardır onu takip ediyor. Tahran'ın bahanesi çoktur. Kimi zaman Ehl-i Beyt türbelerini bahane eder, kimi zaman Esed rejimini savunur, kimi zaman da milisleri aracılığıyla İsrail'in karşısına dikilir.
Son zamanlarda iki olay yaşandı. Bunlardan ilki, İslami Cihad ile İsrail ordusu arasındaki karşılıklı roket atışlarıdır. İran bunu motive etmekle gurur duyarken, İsrailliler “İslami Cihad’ı” tuzağa düşürmekle övündüler. Diğer olaya gelince; Hizbullah’ın lideri Aşura vesilesiyle yaptığı konuşmada, kendini Lübnan'ın açık deniz gazı haklarının savunucusu ilan etti ve haklarını gasp etmeye uzanan elleri keseceğini söyledi. Hizbullah lideri bununla da yetinmeyip Bahreyn'deki Şiileri özgürleştirme ve Arap müdahalesine karşı savaşında Yemen'deki Husileri desteklemenin gerekliliğinden de bahsetti! Elbette arabulucu olmasının ardından ABD’nin İsrail yanlısı tavrını da unutmuyoruz. Bir yandan işgal altındaki Golan'ın ilhak edilmesini onaylarken diğer yandan Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak kabul etti. Joe Biden, Trump'ın Filistin’deki yönetime yönelik politikalarını değiştireceğini söyledi ancak Abu Mazen ile Ramallah'ta değil, Beytüllahim'de görüştüğünde tüm vaatlerinden tamamen vazgeçti!
Yeni küresel bölünmenin Maşrık ve Körfez'deki Araplar için faydalı olmayacağı görülürken, Türkler patlak verecek savaşta Rusların ve Amerikalıların kendilerine ihtiyacından yararlanmak için adımlar atıyor. Türkiye'nin BAE ve Suudi Arabistan ile ilişkilerindeki gelişmelere rağmen bunun şimdiye kadar Arapların üzerindeki etkisi ne oldu? İranlılar Bush ve Obama dönemlerinde başardıklarının uluslararası bir proje haline gelmesini umuyorlar. İran, ABD ile tecrübesinden, ısrarlarıyla istediğini elde edeceğini biliyor. Arap-Türk ilişkilerinin İran'ın aksine daha iyi durumda olduğu doğrudur. Ancak Araplar, şu ana kadar herhangi bir sonuç vermemiş olsa da Cidde’deki zirvede İran'la temaslara devam edeceklerini söylediler. Arapların İran’dan talepleri, İran’ın ve milislerinin Arap ülkelerine yönelik saldırılarını durdurmakla sınırlı değil, aksine Cidde zirvesi gündeminde görüldüğü kadarıyla, Lübnan, Suriye, Irak, Yemen ve Gazze'yi İranlı milislerin ve ona bağlı olanların pençesinden kurtarmak istiyor. Arap ülkelerini İran ve Türkiye baskısından kurtarmayı amaçlayan bir Arap iradesinden söz etmek mümkün olsa da İran, Türkiye ve İsrail'in hırsları halen çok güçlü ve küresel bölünmeden yararlanmayı umuyorlar.
Evet, zorbalardan bahsediyorduk. Fakat yeni tür imparatorlukların inşa edildiği şu zamanlarda artık Titanlar hakkında konuşmamız gerekiyor!