Abdurrahman Şalkam
TT

Afrika'nın kızgın kumları üzerindeki Fransa

Senegal Cumhuriyeti'nin eski cumhurbaşkanı, şair, düşünür, siyasi lider Leopold Sedar Senghor hayatı boyunca birçok çelişkiyi kendinde birleştirdi. Hristiyan’dı, fakat çoğunluğu Müslüman olan bir ülkeye başkanlık etti. Karayipli düşünür ve yazar Aimé Césaire ile şiir yazdı. Her ikisi diğerleriyle de birlikte, Afrikalılara karşı olan beyaz ırkçılığa direnmek için entelektüel ve siyasi bir akıma öncülük etti.
Fransa, Sedar Senghor için baş düşmandı. Kendisi Fransız diliyle şekillendi, bu dilde düşündü ve şiirlerini de bu dilde yazdı. Fransız Akademisi'ne üye olan ilk Fransız olmayan yenilikçiydi. Senghor, Afrika'yı Fransa'ya bağlayan göbek kordonu hakkında da yazıp çizdi. Neydi bu bağ? Bağımsızlıktan sonra da etkinliğini sürdürdü mü? Afrika'nın 1960’ların başlarında tanık olduğu bağımsızlık dalgasından bu yana kıta iki akım arasında bölünmeye tanık oldu. İlki, Avrupalı sömürgeciler olan Fransa ve İngiltere ile kadim ilişkileri muhafazada ısrarlıydı. İkincisi ise yeni sömürgecilik diye adlandırılan duruma karşı siyasi bir direnişe öncülük etti. Afrika ülkelerinin en büyük sömürgecisi olan Fransa, kıtadaki varlığını dilin gücü, tohumlarını ektiği kültürü, askeri ve ekonomik varlığıyla desteklemiştir. Yalnızca birkaç Afrika ülkesinin hayatta kalmayı başardığı askeri darbeler, Cumhurbaşkanı Senghor’un hakkında yazdığı göbek kordonunu yeni ipliklerle tekrardan dokudu. Liderler değişti, konuşmaları ve sloganları değişti ve sömürgeciliği kınama çığlıkları atıldı ancak Fransa kültürel, ekonomik, askeri ve hatta politik olarak varlığını sürdürdü.
Sahel ve Sahra ülkeleri, aralarındaki ekonomik işbirliğini desteklemek için Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu'nu (ECOWAS) kurdu ve üye ülkelerin kalkınma projelerine Fransa, ABD ve Avrupa Birliği'nden (AB) destek aldı. Ancak tüm üye ülkeleri sarsan askeri darbeler büyük çöküşün kapılarını açtı. Radikal terör örgütlerinin pençeleri de bu ülkedeki başlara, bedenlere ve oluşumlara darbeler indirdi. Silahlı İslami gruplar, farklı mezhep, etnisite ve dillere sahip Batı Afrika ülkelerinde yayıldı. Bu ülkelerin yaşadıkları ekonomik zorluklara ve geçim derdine idari kırılganlık ve mali yozlaşma eşlik etti, böylece silahlı gruplar devlet içinde devlet kurdular. El Kaide ve sonra DEAŞ, Batı Afrika ülkelerini işgal etti ve sistemlerini çökertmek, eklemlerini ele geçirmek ve güçlerini kontrol etmekle tehdit etti. Sahel ve Sahra ülkeleri, silahlı örgütlere karşı koymak için birleşik bir güç oluşturdu. Hükümetleri, Afrika'yı Fransa'ya bağlayan göbek bağını harekete geçirdiler ve silahlı örgütlerle yüzleşmede destek istediler. Birleşmiş Milletler, Avrupa ülkeleri ve ABD tarafından desteklenen askeri harekata Fransa öncülük etti. Barkhane Operasyonu'na beş bin asker gönderildi. Mali, Fransız kuvvetlerinin merkeziydi. Bu kuvvetler, Mali'nin içinde ve dışında çatışmalara girdiler. Ancak Mali’de ve Burkina Faso'da gerçekleşen askeri darbeler ve Çad Cumhurbaşkanı İdris Deby'nin öldürülmesinden sonra gelişen olaylar ve siyasi karışıklık, Fransız hükümetinin önünde yeni bir askeri ve siyasi gerçeklik yarattı.
Mali'de Fransız askeri varlığına karşı askeri ve siyasi bir akım ortaya çıktı ve diğer ülkelerdeki akımlar da ona ayak uydurdu. Ölen Fransız askerlerinin sayısı altmışa yükselince, Fransa içinde Sahel ve Sahra ülkelerindeki Fransız askeri varlığına karşıt sesler yükseldi ve bu, son seçim kampanyası sırasında kullanıldı. Afrika kıtasında yeni bir uluslararası rekabetin başlamasıyla bölgeye uluslararası siyasi ve askeri müdahalelerde bulunuldu. Rusya güçlü bir şekilde kıtanın batısına doğru ilerledi, Mali'nin kapılarını açık ve misafirperver buldu. Bu arada Mali hükümeti resmen Fransa'dan topraklarından ayrılmasını istedi. Çad Cumhurbaşkanı İdris Deby'nin ölümü sonrasında Fransa, Batı Afrika'nın en güçlü ordularından birine sahip olan ve Mali'deki silahlı gruplara karşı mücadelede aktif rol oynayan güçlü ve sadık müttefikini kaybetti. Burkina Faso ekonomik, askeri ve politik bir anemiden muzdarip. Bu Kamerun için de geçerli.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, dış politikasının önemli kartlarını Afrika Sahra'sına yerleştirdi. Buradan tamamen çekilmesi, onu kaybeden veya mağlup kılmasa da, yanlış yapan kategorisine yerleştirecektir. Cumhurbaşkanı Macron, siyasi ve askeri bir taktik hamleyle askeri güçlerini Mali'den komşu Nijer'e taşıdı. Ayrıca Nijer, Fransız elektrik santrallerine güç sağlayan uranyum ihtiyacının büyük kısmını sağladığı için Fransa için özel bir öneme sahiptir. Nijer’de Fransa'nın büyük bir askeri üssü bulunuyor. Fransa'nın Mali'den çıkışı, silahlı terör örgütlerinin bölgede kuluçkaya yatmalarını ve yumurtlamalarını sağlayacak büyük bir boşluk yaratacaktır. Ülkelerin oldukça kırılgan olduğu Sahel ve Sahra bölgesinde yayılan bu örgütlerle yüzleşmek, uluslararası bir askeri, güvenlik ve ekonomik ittifakı gerektirmektedir. Fransız ordusunun geri çekilmesine, halkın Batı Afrika'daki askeri operasyonlara karşı çıkmasına ve Fransız ordusunu reddeden bazı Afrikalı seslerin yükselişine rağmen onun rolü göz ardı edilemez. Nitekim Fransa bağımsızlıktan sonra kıtayı terk etmedi. Sahel ve Sahra ülkelerinin subaylarının çoğu eğitimini Fransa'da aldı. Avrupa Birliği (AB), özellikle de güney Avrupa ülkelerine doğru akan düzensiz göçün büyük kaynağı olan bu bölgede Fransa'ya arka çıkma yeteneğine sahiptir. Fransız-Afrika göbek bağı, zamanın güneşiyle zayıflamış ve tozla kaplanmış olsa da halen bu kızgın kumların üzerinde etkindir.