Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

İran ile anlaşma

Büyük ülkeler ve İran arasındaki ‘nükleer anlaşma’ ile ilgili sızdırılan bilgiler, bunun önceki anlaşmaya büyük ölçüde benzediğini ve iyimserliğe yol açmadığını gösteriyor. 2015 yılında gizli ayrıntılarının yayınlanması ile birçok kişiyi şoke eden önceki anlaşmada olduğu gibi bu anlaşmada da her iki tarafın bilip söylemediği gizli maddeler varsa, öfkeli bir politikacının ya da cevval bir gazetecinin bunları ifşa etmesi uzun sürmeyecektir.
ABD’liler ve İranlılar Viyana'da müzakere ederken bir buçuk yıl geçti. İran’ın Dini Lideri'nin kararını vermesi için önünde sadece birkaç hafta kaldı. Zaman daralıyor ve Donald Trump ile Cumhuriyetçilerin hayaleti, önümüzdeki kasım ayında yapılacak kongre ara seçimlerinin üzerine çökmüş durumda. Seçimlerde Demokratlar Temsilciler Meclisi ve Senato'da çoğunluğu kaybederse, anlaşmayı imzalamak zor ve belki de imkânsız hale gelecek, ki bu olası. Bu yüzden zamanın daralmasıyla Viyana bir sezaryen doğum odasına dönüştü ve müzakere maratonu bitti. Ana meseleler üzerinde az çok anlaşmaya varıldı ve şeytanların içine gizlendiği ayrıntılar kaldı.
İster İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) yönelik yaptırımların kaldırılması talebinden vazgeçsin, ister Güney Kore yedi milyar doları İran'a teslim etsin, ister Avrupalılar rejime bağlı tüm suçluları serbest bıraksın, ne konuda uzlaşılırsa uzlaşılsın muhtemelen sonuçta sakat bir çocuk doğacak. Bana göre bu tavizler anlaşmayı yetersiz kılan noktalar olsa da Tahran'ın kendi toprakları dışında Irak, Lübnan, Yemen, Gazze, Suriye ve Afganistan'da ateşe daha fazla odun atacağı askeri faaliyetlerinin basite alınmasıyla karşılaştırıldığında tehlikeli değiller.
İran'ın dış askeri operasyonlarına ses çıkarılmamasıyla birlikte, anlaşmanın imzalanması ve yaptırımların kaldırılması, bölgedeki gerilim ve şiddetin tırmanmasına yol açacak. ABD ve Avrupa ülkelerinde uzun süreli sıkıntılara sebep olacak. Bölgesel anlaşmazlık ve uluslararası saflaşmayı geri getirecek ve bölgedeki Rus ve Çin faaliyetlerinin büyümesini teşvik edecek.
Müzakereleri yakından takip edenlerden biri, anlaşmanın yetersizliğini iki tarafın da kısa sürenin esiri olmasına bağlıyor. Bu yüzden uygulanamaz yükümlülükler ile ağırlaştırılmamış, uygulanabilir bir anlaşmaya varmaya çalışıyorlar. Obama ekibinde de aynı sorun vardı. 2013'te müzakere masasına oturduklarında sadece 20 ayda bir anlaşmaya varılması hedeflenmiş ve müzakereler, Obama'nın görev süresi bitmeden sona erecek şekilde tasarlanmıştı. Tahran’da ise bunun tam aksi söz konusu. Burada Dini Lider, ömür boyu hükümdar olduğu için müzakere etmek ve anlaşma yapmak için bütün zamana ve yetkiye sahiptir. Bugün müzakereciler aynı koşullarla karşı karşıya. Biden yönetiminin önünde ara seçimleri geçmeyecek şekilde kısıtlı vakit olduğu için sınırlı hedefler belirlediler. Ancak Biden’ın Demokrat Partisi'nde zayıf bir anlaşma yapılmasına karşı çıkanlar var. Zira daha önce 18 Demokrat, kurumsal terörizme ve İran'ın bölgedeki savaşlarına karşı asgari şartların yerine getirilmemesi durumunda öylece oturup sessiz kalmayacaklarını açıklamışlardı. Büyük olasılıkla DMO ve Hizbullah'ın kurtlarından olan Lübnanlı bir adam tarafından Yazar Salman Rüşdi'ye yönelik suikast girişiminde bulunulması, Tahran'ın bu suçla ilgisi olmadığını söylemesine rağmen ABD yönetimini sıkıntıya soktu.
Peki, İran’ın anlaşmayı istemediği ve ayaklarını soğuk suya sokmuş bir vaziyette müzakerelere süreci oyalayıp uzun ve yıpratıcı hale getirme niyetiyle girdiği varsayımına ne demeli?
Halbuki anlaşmanın başarısızlığı, Çin gibi bir ülke İran petrolünü satın almak ve askeri kurumlarını finanse etmek için uzun vadeli sözleşmeler yaparak ekonomisini desteklemedikçe, İran'ın boğuştuğu sıkıntıların ve ambargonun uzaması demek. Her halükârda yetersiz anlaşma, başarısız anlaşma gibidir. Her ikisi de çatışmanın tırmanmasına neden olur.
Zayıf bir anlaşmanın ters sonuçları olur. Bugün Çin, ekonomik çıkarlarına hizmet etmek için bölgedeki çatışmanın tüm taraflarıyla iyi ilişkilere sahip. Ancak Washington ile aralarındaki artan anlaşmazlık, Çin’in siyasi hesaplarını acil ekonomik çıkarlarının önüne koymasına sebep olacak. Pekin’in, Tahran'ın otomatik olarak ortağı olmasına rağmen, İranlıların anlaşmayı imzalaması ve ABD'ye açılması durumunda anlaşmayı güvenlikleri için bir tehdit olarak görebilecek Arap Körfezi devletlerine daha yakınlaşması olası. İlişkilerin bu şekilde değişmesi, ilerideki gelişmelere bağlı.
Anlaşmanın ters sonuçları arasında rejimin geleceği de var. Ülkenin iç durumuna bakıldığında mevcut durum, yaklaşımda veya yönetimde bir değişiklik beklentisine işaret ediyor. Zira Trump'ın anlaşmadan çekilmesi İranlıları aleni anlaşmazlıklara sürükledi. İranlı muhafazakârlar anlaşma Dini Lider'in onayıyla yapılmış olmasına rağmen eski Cumhurbaşkanı Ruhani’yi ve Dışişleri Bakanı Zarif'i hem ‘aptallık’ hem de ‘ihanet’ ile suçlayıp durdular.