Hasan Ebu Talib
TT

Cezayir ve Macron: Geçmişin mirası ile bugünün baskıları arasında

Cezayir'in bağımsızlığının üzerinden altmış yıl geçmesine rağmen, Fransa ile ilişkileri 132 yıl süren sömürge döneminin sonuçlarından henüz kurtulmuş değil. Cezayirlilerin, sömürgeciliğin acı hatıralarını yavaş yavaş silecek tatmin edici çözümü sabırsızlıkla bekledikleri birçok dosya ve çetrefilli mesele var. Bunlar arasında el konulan ulusal arşivlerin iadesi, Fransa’nın nükleer testlerinden etkilenen Cezayirliler için tazminat, sömürgeciliğe isyan eden Cezayirlilere ait olan kafataslarının geri verilmesi, sömürge döneminde ülkenin maruz kaldığı ciddi ihlaller için özür dilenmesi gibi hususların yanında onların tarihsel ve ulusal hakları göz önünde bulundurularak köklü bir şekilde çözmekte ısrar ettikleri diğer çetrefilli dosyalar bulunmaktadır.
Bugün de geçmiştekinden daha az karmaşık olmayan bir dizi ikili dosya bulunmaktadır. Bunlar arasında da, Cezayir'in birkaç bin yasadışı göçmenin dönüşünü gönüllü olarak kabul etmesi -ki Cezayir bunu reddetmektedir- yönündeki Fransız talepleri ve Paris’in Cezayirlilere verilen vize sayısını azaltması sorunu yer almaktadır. Bu sorun Paris'in Cezayir ile ilişkileri geliştirmedeki ciddiyeti konusunda şüphe uyandırmaktadır. Bunun yanında bir diğer mesele, son beş yılda Çin ve Türk yatırımlarının genişlemesinden olumsuz bir şekilde etkilenen Fransız yatırımcılara da kapıların açılmasıdır.
Bölgesel olarak, listede her biri siyasi ve güvenlik tuzaklarıyla dolu çeşitli problemler ve krizler yer almaktadır. Libya'daki durum, Tunus'taki siyasi değişikliklere destek, Madrid yönetiminin Fas'ın Batı Sahra üzerindeki egemenliği tanıması üzerine Cezayir ve İspanya arasında yaşanan gerilim, akabinde gelen İspanya'ya ithalat ve ihracatı yasaklama kararı, Cezayir ile Fas arasında bir yıl önce zirveye ulaşan kalıcı kriz gibi durumlar bunlardan bazısıdır. Cezayir, İsrail ile olan normalleşme süreci ve bunun askeri, silahlanma ve istihbarat açısından uzantılarını kendi ulusal güvenliğine tehdit olarak düşündüğü için Kazablanka ile diplomatik ilişkilerini kesti. Buna, Fas topraklarından güney İspanya'ya giden Cezayir doğalgaz boru hattının kapatılması kararı eşlik etti ki, bu boru hattı Fas'a yerel kullanımı için doğal gaz sağlıyor ve yılda yarım milyar dolardan fazla gelir temin ediyordu. Bunun yanı sıra Cezayirliler, Fransa'nın Sahel ve Sahra bölgelerinin güvenliğine yönelik yükümlülüklerinden kaçtığını düşünüyorlar. Radikal örgütler ve dini şiddet karşısında çok az sonuç veren yoğun askeri operasyonun üzerinden geçen dokuz yılın ardından Mali'den çekilmesiyle bunu pratikte açıkça gösterdi.
Evet, açık tartışmalar ve karşılıklı tavizler gerektiren uzun bir dosya listesi var. Bunun çözümü için her iki tarafı tatmin eden, çıkarlarını dengeli bir ortak kazanç formülüne göre gerçekleştiren yeni bir ikili ilişkiler ufku yakalanmalıdır. Cumhurbaşkanı Macron, Cezayir'in bağımsızlığının 60’ıncı yıldönümü vesilesiyle mevkidaşı Tebbun’a gönderdiği mesajında, “Cezayir ve Fransız halklarının hafızalarının uzlaştırılması ve gerçeğin ortaya konulması sürecini” sürdürmeye dair taahhüdünü yineledi. Bu, henüz elde yeterli çözümlerin bulunmadığı anlamına geliyor.
Öte taraftan dosyalar, ister Ukrayna'daki savaşın yansımalarıyla ilgili olsun, isterse Cezayir'in Fas ile olan ilişkilerine dair güçlü çekinceleriyle ilgili olsun, karmaşık bölgesel ve uluslararası gelişmelere kadar uzanıyor. Pratikte göstergeler, Macron ve Tebbun’un ikili ilişkilerin yeniden canlandırılması yönündeki açıkladıkları arzularından halen uzak olunduğuna işaret ediyor. Zira Fransa'nın sömürge mirasını çözüme kavuşturmak için hangi adımları atacağı belli değil. Belki de sömürge geçmişinin dosyaları yerine geleceğe öncelik veren açıklanmamış anlaşmalar var. Burada dikkat çekici olan, Fransız tarafının Macron'un bir girişiminden bahsetmesidir. Macron bu girişimiyle, Cezayirli, Faslı ve İspanyol yetkililer arasında başkent Paris'te veya başka bir Fransız şehrinde bir toplantı düzenlenmesi çağrısında bulunuyor. Bu girişimle mevcut ortamın yumuşatılması, tansiyonun düşürülmesi, Cezayir doğalgaz boru hattına yeniden hayat verecek bir çıkışın aranması ve Cezayir'in Fas ile ilişkilerde izlediği rotanın değiştirilmesi amaçlanıyor. Girişim bu haliyle, ulusal güvenliğe ve bölgesel ilişkilerdeki öncü rolüne odaklanan Cezayir’in vizyonu pahasına, Avrupa’nın Rus kaynaklarından uzak enerji alternatifleri sağlamaya yönelik çıkarlarına öncelik veriyor. Burada, Avrupa propagandasının Rusya'yı ‘Cezayir'i İspanya'ya gaz arzını azaltmaya teşvik etme’ ithamını da içerdiğine değiniliyor ki, bu bir yandan Cezayirlileri kızdıran çok yüzeysel bir yorumdur, diğer yandan Cezayir'in gerçek amaçlarına ilişkin Avrupa medyasının ve resmi makamlarının yanılgısını yansıtmaktadır.
Uluslararası ilişkiler söz konusu olduğunda, her ne kadar çeşitli yorumlar bulunsa da, çözüme ilişkin herhangi bir girişimin başarılı olmasının birçok şartı gerektirdiği konusunda uzlaşı var. Bunlardan belki de en öne çıkanı, güvenilir bir üçüncü tarafın himayesinde müzakere sürecine girmenin taraflarca kabul edilmesi ve orta çözümlere ulaşmak için karşılıklı taviz verilmesidir. Elbette, Fransız diplomasisi bunun farkındadır. Bu nedenle ilgili tarafların arasında ön anlaşma olmadan bir girişimin duyurulması gariptir. Oysa Fas-Fransa ilişkileri, özellikle Kazablanka'nın Paris'in istenmeyen Faslı göçmenleri kabul etme taleplerini reddetmesi ve Cezayir meselesinde yaşandığı gibi Faslıların Fransa'ya giriş vizelerinin düşürülmesi göz önüne alındığında, bir dizi sorundan mustariptir. Ayrıca Fas'ın resmi durumlarda Fransızcanın kullanımını azaltma eğilimi ve buna eşlik eden Fransa'ya yönelik eleştiriler -ki Paris’in Fas'ın bağımsız ve egemen bir ülke olduğunu unuttuğuna ve vize iptalinin açık bir insan hakları ihlali olduğuna odaklanmaktadır- ilişkilerde yaşanan sorunun diğer göstergeleridir.
Fas Kralı 6. Muhammed, 20 Ağustos'ta Kral ve Halkının Devrimi'nin 69. yıldönümü vesilesiyle yaptığı konuşmada, ülkesinin diğer ülkelerle ilişkisine dair vizyonunu özetledi. Bu çerçevede, Batı Sahra'nın Fas Krallığı'na ait olduğuna ilişkin açık desteğin ifade edilmesini ve özyönetim formülüne göre Fas topraklarının birliğinin desteklenmesini şart olarak öne sürdü. Ayrıca Faslı ve Cezayirli yetkililer arasında olası herhangi bir toplantıya da dolaylı bir kısıtlama getirdi.
Tüm ön koşullar fikir resmi olarak sunulmadan önce bile başarısızlığa yol açar. Bunun ziyaretin öncesinde basında yer alması, Cezayir'de görüşmelerde ele alınacak ikili meselelerin zorluğunu örtbas etme girişiminden başka bir şey değildir. Bununla birlikte, gerçekte elde edeceği sonuçlar ne kadar sınırlı olursa olsun, ziyaretin önemini yadsımak zordur.