Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Beyrut uğruna dünyayı yok mu edeceğiz?

İsrail güçleri Haziran 1982'de Beyrut'u işgal ettiğinde, Vladimir Putin, Yuri Andropov tarafından yönetilen KGB imparatorluğunda küçük bir subaydı. Aynı yılın sonbaharında, Andropov Kremlin'in efendisi olarak takdis edilecekti. O yıl, Volodimir Zelenskiy, güneydoğu Ukrayna'nın Rusça konuşulan bölgesinde oynayan 4 yaşında bir çocuktu.
İsrail'in “Celile'nin Güvenliği” olarak adlandırdığı operasyon ile Rusya'nın 6 ay önce Ukrayna topraklarında başlattığı özel askeri operasyon arasında hiçbir biçimde karşılaştırma yapmak istemiyorum. Putin'in planının Zelenskiy'yi kaçmaya veya teslim olmaya zorlamak için Ukrayna başkentini kuşatmak olduğu söylense de Beyrut ve Kiev arasında herhangi bir karşılaştırma yapmak istemiyorum. Zelenskiy'nin kısa kollu yeşil tişörtlü görüntüsü ile Arafat'ın kuşatılmış Beyrut'ta kefiyyeli ve zafer işareti yaptığı görüntüsünü karşılaştırmayı düşünmüyorum.
Putin, Zelenskiy ve Arafat farklı evrelere ve farklı sözlüklere ait. Arafat, 30 Temmuz'da yeni sürgün yeri Tunus'a gitmek için deniz yoluyla Beyrut’tan ayrılmak zorunda kaldıysa da sahadaki yenilgilerine rağmen, savaşın bir yıldıza ve sembole dönüştürdüğü Zelenskiy adındaki adamın geleceği hakkında spekülasyon yapmak için henüz çok erken. Benim asıl dikkatimi çeken, iki olayı birbirinden ayıran 40 yılın zengin, çalkantılı ve çetrefilli olması, bu süre zarfında dünyanın ve onunla birlikte Rusya'nın içindeki konumunun birden fazla kez değişmesi.
İsrail güçleri Beyrut'u kuşattığında Arafat dar çevresiyle bir toplantı yaptı. FKÖ'nün (Filistin Kurtuluş Örgütü) 6 ay savaşması ardından saha verileri ve uluslararası güçler dengesi doğrultusunda bir karar vermesi gerektiğine dair gizli kararı katılımcılara bildirdi. Arafat, toplantıda hazır bulunan Fetih Merkez Komitesi üyesi Hani el-Hasan'dan sonuçsuz bir siyasi süreç başlatmasını, yani savaşma kararını uygulamak amacıyla müzakere etmiş olmak için müzakere etmesini istedi.
Arafat'ın Beyrut'ta 6 ay boyunca savaşma kararı, Temmuz ayında Sovyet büyükelçisi Aleksandr Soldatov'un kendisini ziyaret etmesiyle bir aksilik yaşayacaktı. Arafat, Sovyetler Birliği'nin, Nikolay Bulganin'in Mısır'a karşı "Üçlü Saldırı" (Süveyş Krizi) sırasında verdiğine benzer bir ültimatom yayınlamasını beklemiyordu ama kendisini destekleyici bir pozisyon benimseyeceğini umuyordu.
Arafat, Soldatov'un kendisine "Beyrut'tan çıkın" demesi üzerine şaşkınlığa uğradı. Ona, "Nasıl çıkayım?" diye sordu. Soldatov onu "Bir Amerikan muhribi ile Beyrut’tan ayrılın" diye yanıtladı. Filistin lideri "Ben, Yaser Arafat, bir Amerikan muhribi ile mi ayrılacağım?" diye cevap verdi. Büyükelçi “Siz ve kadrolarınız Beyrut’tan çıkın. Kadroları korumak önemli” dedi. Arafat, "Vallahi buradan çıkarsam bir daha kimse bana itaat etmez, çünkü ben devlet değilim" dedi. Soldatov, İsrail ordusunun esirleri nakletmek için kullandığı yönteme atıfta bulunarak, "O zaman ağ ile esir alınacaksınız" yanıtını verdi. Görüşmede hazır bulunan Hasan, Arafat'ın yüzünde yükselen öfkeyle büyükelçiye "Tabancasında iki kurşun olan bir komutan esir alınmaz" deyişini izledi. Konuk, Filistin liderinin ses tonundan görüşmenin bittiğini anladı ve ayrılmakta gecikmedi.
Sovyet büyükelçisi, Beyrut'u dengeleri tepetaklak edecek bir Stalingrad'a dönüştürme hayali kuran "Filistin Halk Kurtuluş Cephesi" Genel Sekreteri Dr. George Habaş'ı da ziyarete gitti. Habaş büyükelçiye sordu: "Ne zaman müdahale edeceksiniz?" O da "Bu nasıl bir çılgınlık? Beyrut için dünyayı mı yok edelim? Beyrut’tan ayrılın" cevabını verdi. Habaş afalladı ve "Nasıl?" diye sordu. Soldatov, "Kızıl Haç bayrağı altında" dedi. Hasan'a görüşmenin ayrıntılarını anlatan Habaş büyük bir hayal kırıklığı içindeydi ve Arafat ile pozisyonunu birleştirmesi gerektiğine karar vermişti.
Bir adam daha büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı; o zamanlar Lübnan Komünist Partisi Genel Sekreteri olan George Havi. Bomba sesleri altında Sovyet büyükelçiliğini ziyaret eden Havi, Soldatov'u, Moskova'nın Akdeniz'e bir muhrip göndereceğini duyurması için ikna etmeye çalıştı. Bunun imkansız olduğunu fark edince, büyükelçiye Moskova'nın yaralıları taşımak için bir gemi göndermesini önerdi. Havi bu görüşmede istediğini elde edemedi ve Filistin direnişinin Beyrut’tan çıkışı kaçınılmaz bir kader haline geldi. Arafat, zafer işareti yaparak Beyrut'tan ayrıldı, fakat FKÖ'nün Arap-İsrail temas hattındaki son mevzisini de kaybettiğini biliyordu. Uzak Tunus'ta Irak'ın Kuveyt'i işgalini, Madrid Konferansını, Sovyetler Birliği'nin çöküşünü izledi ve Oslo yolunu seçmeye karar verdi. Deniz yoluyla ayrılma konusundaki ısrarı, Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed ile arasındaki çetrefilli ilişkinin acısını kat kat artıracaktı.
Yine 40 yıl önce Esed bugüne damgasını vuran bir karar verdi. Önce Suriye’deki Zabadani bölgesine, ardından Lübnan’ın Bekaa Vadisi'ndeki Janta beldesine gelen İran Devrim Muhafızlarından bir birliği kabul etti. Humeyni’nin kendisini ziyaret eden Lübnanlı gençleri kabul edip savaşa teşvik etmesinin ardından birlik, burada Hizbullah’ın doğuşuna tanık olacak bir eğitim kampı kurdu.
Sağlam bir öğretici olsa da geçmişi bırakalım. 40 yıl, Ukrayna yazını Lübnan yazından ayırıyor. Soldatov'un lehçesini Putin'in lehçesinden ayıran mesafe büyük. Moskova ve dünya değişti.
Altı ay süren savaşın ardından güvenliği, gazı ve ekmeğiyle küresel köy Ukrayna savaşına esir düştü. Putin savaşı hızla sonuçlandırabilecek kudrette görünmüyor. Kapsamlı Batı yardımı, onu zaferini ilan etme gücünden mahrum etti. Zelenskiy, Rus cephaneliğine karşı bir zafer vaat etmiyor, ama pes edecek gibi de görünmüyor. Sahadaki yenilgi beyaz bayrak çekmekten daha az acı verici.
Peki, ya Putin, bizzat Kiev'i kuşatmadan ölümcül bir darbe indirmenin imkansız olduğu sonucuna varırsa? NATO bunu engellemek için müdahale etmeyecek. Batı, Ukrayna damarlarına daha fazla silah pompalamakla yetinecek ve Zelenskiy'nin umutsuzluğu Joseph Biden'a "Ne zaman müdahale edeceksiniz?" diye sorma noktasına geldiğinde, ondan "Kiev uğruna dünyayı yok mu edeceğiz?" cevabı gelecek.