Abdulaziz Tantik
TT

Hayal…

Gerçeklik dünyası insanı yorar, sıkar ve ağırlaştırır, düşünmesine engel teşkil eder. Ama dünya ve yaşam gerçeklik üzerine kuruludur. İnsan bu gerçeklik dünyasından hayal dünyasına yönelik bir atılımla sığınma arayışına çıkar. Bu sığınma hayal ile sınırlandığı zaman bu sefer gerçeklikten farklı bir yorgunluğa duçar olur.
Gerçeklik, sınırlar arasında var olmanın kendisidir. Gerçeklik bizatihi her var olanı aşan bir boyuta sahiptir. Ama insan, bu gerçekliği olan ile sınırlandırarak gözlem konusu edinir. Ve çoğu zamanda bu gerçeklik onun aklını başından alır. Düşünce zeminini zaafa uğratır. Ama gerçeklik aynı zamanda insana acı da gelse onu kendine getirir ve bazı farklı bakışlara yönelmesine de imkân sağlar.
Gerçek ile gerçeklik arasında da önemli bir ayrım mevuttur. İnsan ve Yusuf gibi Yusuf da insandır. Ama öznel bir kişiliktir. İnsan Yusuf’u da içerecek bir alana sahiptir. Yani insan, birden fazla isimleri kendi bünyesinde toplar ve onların ayrımlarını da kendi zemininde barındırır. Ortak bir karaktere taşır. Gerçek ise tekil bir olay olarak vuku bulabilir. Farklı tekil olaylar her zaman olacaktır. Ama bu olay ve olayların ortak yönleri, ortak özellikleri de bulunmaktadır. Gerçeklik bu tekil gerçekleri kendi içinde barındırarak üst bir şema oluşturur. Ama sonuç itibarı ile var olmanın kendisi, var oluşu çağrıştırır. Var oluş ise oluşu başlatan bir gücü ve iradeyi çağrıştırır. Hayal burada devreye girer. Mevcudu aşma arzusu üzerine yeni bir şeye odaklanma ve düşünme ameliyesi onu hayal etmeye yönlendirir.
Hayali, mevcudun zihne düşürdüklerinin farklı boyutları ile yine gerçeklik zemininde olabilir mi, sorusuna yönelik bir arayışın sonucu olarak düşlemek mümkündür. Tabi ki hayal de tekil özelliklere sahiptir. Hayal edebilen insan gibi tekil olaylara tekabül edebilir. Bu öznel hayallerin ortak yönleri ve özellikleri bulunur. Burada asli vurgu; hayalin varlığı, gerçeğin baskın karakterinden kaçışın bir yöntemi olarak öne çıkmasıdır.
Hayal, bir yetinmemeyi içerir. İnsanın hep bir fazlayı istemesinin en güzel örneği hayal gücüdür. Hayal edebildiğin şeyi gerçeğe dönüştürme istidadı da insani bir haslettir. Bu da bize hayalin birden fazla veçhesinin olduğunu gösterir.
Hayal, insan olmanın en temel özelliklerinden biri ve onu farklı kılan bir özelliğe sahiptir. İnsan, hayal üzerinden kendini sonsuzluğa açarak kendi gelişimini daha da derinleştirerek karakterini sağlamlaştırır ve tarihe bir iz düşürerek yoluna devam eder. Tarihte yerini almış entelektüel, aydın, filozoflar ve âlim ile Peygamberler, hep bir hayalin peşinde koşanlardır. Burada hayal, mevcudun anlamsızlığından anlamlı bir yaşamın varlığını açığa çıkarmaya dönük bir arayış olarak öne çıkar. Bilim, felsefe ve toplumsal yönelimlerde hayal edenler yenilikler getirenlerdir.
Hayal yetisi, insanı sonsuzluğa açan bir kapının varlığına delalet eder. Herhangi bir şeyi daha iyiye doğru yöneltme arzusunun dayanağı da hayal edebilme istidadıdır. Hep bir aşkınlığı arama arzusu da hayal gücüne dayanır. İnsanın Yaratıcı Kudret ile kuracağı bağın adresi de hayal hanedir. Hayal olmadan Tanrısallığın neliğini ve anlamını bulma imkânsız olur. Kuran ulûhiyet meselesinde verdiği örneklerde bile aşkınlığı ve gerçeği aşan bir sembolik anlamı taşıdığı ikaz edilir. Böylece hayal gücünü kullanarak ulûhiyet meselesini kavrama ve ifadeye kavuşturma imkânı doğabilir.
Gaybi olana yönelik her düşünme zemini hayal üzerinden gerçekleşir. İnsanın hem geçmişe dönük ve hem geleceğe dönük bakışını oluşturduğu zeminde hayal gücünde saklıdır. Hatırlama ve geleceğe dönük beklentinin oluşturulacağı zeminde hayalde gerçekleşir. Hayali olmadığı zaman insanın kendi insanlığını sınırlandırdığını ve cüceleştiğini gözlemlemek mümkündür. Bugünün gerçekliği içinde sıkılan, ruh yorgunluğuna tutulan, akli muhakemesini zedeleyen tiplerin varlığı hayal güçlerini yitirmelerinden dolayıdır. Hayal ederek aklını yitirende var tabii, tarih boyunca bunların örneklerini gösterebiliriz. Ama burada hayalin aklı yitirmelerine neden olmasının en büyük sebebi yine hayalin gerçekle yer değiştirmesinden mütevellittir. Hayali gerçek olarak algılayan idrak zaafa uğrar. Bu durumdan da sakınmakta fayda var.
Hayalperest ismini alan kişilere de rastlamışızdır. Bu tanımın verilmesinin nedeni ise hayali salt hayal olarak değil, gerçekliği yitirerek elde etmesine yönelik bir yanılsamadan oluşmaktadır. Hayal ve gerçeklik birbirinin muarızı değil, bilakis birbirinin ikamesinde ve birbirini tamamlamada birbirlerinin yardımcılarıdır. Hayal gücü ise hayalperestin zihnini de aşan bir özelliğe ve öznelliğe sahiptir. Bilimin gelişiminde hayal etmenin varlığı kaçınılmazdır. Bilimin bugüne erişmesinde de hayal gücünü kullanan bilim adamlarının katkısı büyüktür. Felsefi sistemlerin sürekli gelişerek güçlendirilmesinde de hayal gücünün kullanılması önemlidir.
Hayali hatıra, hatırlama, bir şeyi anımsama ve anımsanan şeyi düşünme ile karıştırmamak lazım… Hatıralar, önemli ve insanın gelişiminin temel dinamiklerini oluşturur. Tecrübenin oluşumu ve insanın olaylardan ders çıkarmasının temel işlevselliğini sağlar. Anımsama, herhangi bir konuyu, bilgiyi, olayı, durumu veya tecrübeyi an itibarı ile hatırlayarak onu zihne konu edinerek onun bir tecrübeye dönüştürülmesini sağlar. Bir şeyi düşünmekte soyut bir zeminde geçerlilik kazanır. Bir şeyi tefekküre konu edinmek ve o şeyi soyutlayarak konu edinilen tefekkürü tezekkür olarak betimlemek hayal üzerinden gerçekleşir. Hatırlama, anımsama, tefekkür etme gibi hassaları, bir konuyu anlatma, ezberi tutma vesaireyi de içinde tutan çatı kavram hayaldir. O yüzden hayali tam olarak tanımlamak biraz zor görünür. Ancak bir tanıma ulaşmak, onun işlevselliği yanında varlığının tekabül ettiği alanı da imleyerek yapılabilir.
Hayal, somut durumları da içeren, soyut olay ve olguları da kavrama yetisine zemin oluşturan bir insani haslettir. İnsanı diğer varlıklardan ayırtan en önemli ayrımı işaret eder. Düşünme zemini olarak hayali geri bırakırsanız, çok sıradan, sıkıcı ve bunaltıcı bir tekrardan öteye geçemezsiniz. İnsanın mevcudun dışına çıkabilmesi, yeniliğe açık oluşu, değişimin niteliğini ve yönünü belirlemesi vesaire için hayal edebilmesi şarttır. Hayal edilmeyen bir şeyin mevcuda dönüştürülmesi imkânsıza yakındır. Herhangi bir somut durumun meydana gelebilmesi için önce zihinde hayal edilerek onu soyut zeminde var kılmak şarttır. Daha sonra onu somut bir durum olarak ortaya koymak mümkün görünür. Zihinde, hayalde belirmeyen bir şeyi varlığa çıkarmak mümkün görünmemektedir. Bu insan için vazgeçilmez bir özelliktir.
Mevcudun varlığının baskın karakterini aşma noktasında hayal etme gücünü kullanmak zorunludur. İnsanı mevcudun otoriter yapısından kurtarmaya yarayacak olan hayal, insanı olmayan bir şeye doğru sefere çıkartır. Böylece insan, hayal etme gücünü kullanarak bir başka şeyin mümkün olabileceğine olan inancını pekiştirir ve onu gerçekleştirir. Yani gerçek ile hayal aynı zeminde buluşmaktadır.
Gerçeğin ve hayalin aynı zeminde buluşmasına mekân olan yaşam, kendi sıkıcılığını da hayal üzerinden gidermektedir. Her şeyin somut bir durum olarak varlık kazanması, her şeyin sıradanlaşmasını sağlayacağı gibi, aynı şeyleri görmenin getireceği körelmeyi de dikkate aldığımızda insanın çürümesinin koşullarının nasıl oluştuğunu anlayabiliriz. Sürekli aynı şeyi yapmak, aynı yerde durmak, aynı sözü dinlemek veya söylemek, aynı eylemi gerçekleştirmek sıradanlığın çürütücü boyutunu aşikâr kılar. Bu durumdan kurtulmanın tek yolu ise bu sıradanlığı aşabilecek bir zihni donanıma sahip olmaktır. İşte hayal etme istidadı bu gücü insana veren bir özelliğe sahiptir.
İnsan hayal ederek farkını ortaya koyar. Bu farkı üzerinden kendi biricikliğini inşa eder. Hayal, farklılığı oluşturan bir zemindir. Bu zemini kaybeden kişi, aynileşir ve çoğul içinde kaybolur, biricikliğini yitirir.
Hayal iki şeyi mukayese yaparken de vazgeçilmez olandır. Mevcut iki şeyi mukayese yaparken onu zihne taşır ve hayalin gölgesinde yaparız. Böylece birçok şeyi değerlendirme imkânını da hayal sayesinde yapabildiğimizi görüyoruz.
Hayal, bir sıçrayış, toplumsal muhayyileyi bir üst şemaya çıkarma içinde zorunlu bir olgudur. İster kişisel sıçrama, ister toplumsal sıçrama olsun, hayalin derinliğine ve gücüne bağlıdır. Aşkınlığın ve gerçekliğin zihinde bir karşılığının oluşması da hayal edebilme gücü ile orantılıdır. Herhangi bir olayı, konuyu, bilgiyi değerlendirirken hayal kuşatıcı bir rol oynar. Böylece hayali kaybolan kişinin kendisi de yiter gider. Hayali olanın ise varlığı hem zenginleşir, hem de sürekli yeniliğe açık hali ile dinamik bir yaşamı mümkün kılar.
Hayal edebildiğiniz kadar var olabilirsiniz…
Hayalinizin sınırları gelişim dinamiğinizin sınırlarını belirler…
Hayalinizin derinliği; olay, olgu ve bilgiyi sahici bir zeminde değerlendirme imkânı sunar, farklılığınızı belirginleştirerek aradan çıkıp bir üst zemine çıkmaya mehaz olur.
Hayaliniz sizi iyi bir düşünür kılar…
İşte bu kadar önemli olan hayal yetisini çocukça eleştiriye tabi kılarak insanların körelmesine neden olmanın kabul edilebilir bir tarafı yoktur. Bu insanlık suçunu işlememek için hayal edebilmeyi öğretmeyi bir sorumluluk olarak kabullenmeliyiz…