Nasif Hitti
TT

Avrupa daha ne kadar Ukrayna'daki savaşın esiri olarak kalacak?

Ukrayna'da savaşın patlak vermesinden bu yana 6 buçuk ay geçti. Savaş tünelinden barışçıl bir çözüme doğru çıkış olasılığı ufukta görünmüyor ki bunun için esasen bu alanda bir Rus-Batı mutabakatı gerekiyor. Avrupa, Soğuk Savaş'ın ve “Amerikan tek kutupluluğu anının” sona ermesinden sonra, küresel sistemde nüfuz ve konum için çatışma ve rekabet oyununda ana stratejik ve aynı zamanda askeri sahne olmaya geri dönmüş görünüyor. Amerikan tek kutupluğu sonrası yeni dünya düzeninin yapısı, kuralları ve çerçevesi içinde büyük güçler arasındaki ilişki örüntüleri henüz belirginleşmedi ve hâlihazırdaki savaşın sonucunun kuruluşunda önemli etkileri olacak.
Avrupa Birliği kısa süre önce, Ukrayna'ya 9 milyar euroya varan daha geniş bir yardım paketinin parçası olan 5 milyar euro civarında bir yardım sunmaya karar verdi. Ancak bu konuda Avrupa Komisyonu ile bazı Avrupa ülkeleri arasındaki anlaşmazlık devam ediyor. Komisyon bu yardımın kolay ödemeli krediler şeklinde olmasını isterken AB'deki bazı ülkeler maddi hibe şeklinde olması görüşünde. Bu tartışma, Avrupa ülkelerinin korona pandemisinden sonra yaşadıkları zorlu ekonomik koşullardan, ayrıca enflasyon ve durgunluktan muzdarip Avrupa ülkelerinin ekonomileri üzerindeki savaşın olumsuz ekonomik yansımalarından kaynaklanıyor. Buna ek olarak Rusya ile büyük ölçüde Rusya'dan gaz ithalatına bağlı olan Avrupa arasında "gaz savaşı" başladı. Beklendiği gibi Rusya ilk olarak Almanya üzerinden Avrupa’ya gaz pompalayan en büyük doğal gaz boru hattı olan Kuzey Akım 1'i gerekli bakım çalışmaları bahanesiyle kapattığını duyurdu. Bu Avrupalılara bir ön uyarıydı. Ardından, Avrupa'nın Rusya'ya uyguladığı yaptırımlar sona erene kadar Avrupa'ya gaz arzını durdurma niyetini duyurdu. Bu, iki taraf arasında, ekonomi alanında bir savaş.
Avrupa'nın tepkisi, Rus gazına olan bağımlılığı azaltma ve başka gaz kaynakları arama kararı şeklinde tezahür etti. Doğu Akdeniz bölgesindeki gazın Batılı güçler için önemi burada yatıyor. Rus "gaz savaşını" kapsamak bağlamında AB, bu yılın ağustos ayından gelecek yılın mart ayına kadar enerji tüketimini geçmişe göre yüzde 15 oranında azaltmaya karar verdi.
Buna ek olarak şubat ayı sonlarında savaşın başlamasından bu yana Avrupa, Ukrayna'dan 8 milyon 100 binden fazla mülteci aldı. Bu esasen anormal ekonomik koşullar yaşadıkları bir dönemde Avrupa toplumları üzerindeki ekonomik ve diğer yükleri önemli ölçüde artırıyor.
AB ülkeleri arasında mevcut çatışmaya nasıl karışılacağı konusunda farklı pozisyonlar ortaya çıkmaya başladı. Macaristan ve Polonya'nın pozisyonları, her iki ülkedeki otoritenin siyasi kimliği ile ilgili nedenlerle diğer üyelerden belirli bir dereceye kadar farklı olsa da diğer ülkeler de Rusya ile açık çatışma politikasını sürdürmenin ve bu çatışmanın maliyetini sorgulamaya başladılar. Diğer yandan Avrupa toplumlarındaki aşırı sağcı, keza solcu güçlerin pozisyonları, çelişkili nedenlerle Amerikan “Atlantik” pozisyonunun arkasında sürüklenmeye karşı çıkma, Moskova'ya açılma ve ona karşı esneklik gösterme konusunda bir taraftan diğerine farklı derecelerde de olsa birleşiyorlar. Zaman unsuru, Avrupa ülkelerinin yaşadığı yıpranma durumu, gelecekte Ukrayna krizi ve ondan önce “koronavirüs” pandemisi nedeniyle ekonomi ve gıdada büyük sıkıntı yaşayan güneyli ve Afrikalı komşularına da yardım etme gerekliliği ve bunun bu ülkelerin istikrarı üzerindeki ciddi yansımaları mevcut Avrupa politikaları üzerinde ek baskı unsuru oluşturuyor. Mevcut savaşı sona erdirmeye çalışarak krizden çıkışı hızlandırmak için baskı yapıyor.
Fransa Cumhurbaşkanı'nın, yıllık Fransız büyükelçileri konferansında yaptığı konuşmada devam eden savaşa siyasi bir çözüm bulmak için Moskova ile diyaloga girmenin gerekliliğini doğrudan vurgulaması bunun son kanıtı. Bazıları görmezden gelmek istese de çözümün temelleri bilindik. Şüphesiz en önemlisi, Ukrayna'nın Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'ne (NATO) katılmayacağının ve tarafsızlığı benimsemeyeceğinin garantisini vermek. Bu, Avrupa'nın aday ülkelerden talep ettiği katılım koşullarını yerine getirdiğinde AB'ye katılmasına engel değil. Ek olarak, elbette gerekli olan, (birden fazla düzeyde Moskova'ya yakın olan) Donetsk ve Luhansk bölgelerine özel bir statü verilmesi karşılığında Ukrayna'nın toprak bütünlüğünün korunması.
Tüm olasılıklara açık bir krizi taşıyan bu savaşa barışçıl bir çözüm bulma girişiminde Avrupa'nın hayati bir çıkarı var. Elbette bu, söz konusu girişimin stratejik Amerikan müttefiki ile açık bir çatışmaya yol açacağı anlamına gelmiyor. Bu yeni olmayıp yenilenen krizi çözmek için zengin çok taraflı bir diplomatik eylem mirası olduğunu hatırlatalım. Bu bağlamda şunları hatırlıyoruz; Haziran 2014'te Fransa, Almanya, Rusya ve Ukrayna'nın katıldığı ve (toplantı alanının adına binaen) Normandiya Dörtlüsü olarak bilinen bir format kuruldu. Ardından Rusya, Ukrayna ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'ndan oluşan, aynı yıl bir araya gelen ve ihtilafı çözmek için “Minsk Protokolü” olarak bilinen belgeyi üreten Üçlü Temas Grubu kuruldu. Minsk Protokolü, 4 temas grubunun (siyasi, güvenlik, ekonomik ve insani) oluşumuyla sonuçlandı. Son olarak 2019 yılının Aralık ayında Paris'te Normandiya Grubu zirvesi düzenlendi.
Özetle; çözüm için pratik, kapsamlı ve dengeli çerçeveler, fikirler ve öneriler mevcut. Geriye bunu uygulamaya koymak için inisiyatif alma niyeti, vizyonu ve iradesi kalıyor. Bunun sonucu Avrupa'nın herkes için maliyetli savaşlardan ve başta Avrupa’nın komşuları olmak üzere dünyanın birçok bölgesi üzerindeki farklı ve büyük olumsuz yansımalarından kurtulması olacak.