“Adaları işgal etmeniz falan bizi bağlamaz, vakti geldiğinde gereğini yaparız. Hani diyoruz ya, bir gece ansızın gelebiliriz.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta Samsun’da düzenlenen Teknofest etkinliğinde sarf ettiği bu ifadeler dünya basınında geniş yankı uyandırdı. Cumhurbaşkanı’nın hedefinde NATO görevi icra eden Türk F-16’larına Rus savunma sistemi S-300’lerle radar kilidi atan Yunanistan vardı.
Kaderin cilvesine bakın ki birkaç senedir Moskova’dan hava savunma sistemi satın aldığı için Batı kampından uzaklaştırılmakla suçlanan Ankara’ya karşı bir NATO görevi sırasında bu sefer Atina yönetimi bir “Rus silahına” başvuruyordu. Pek tabii Atlantik İttifakı’nın ortakları çifte standart izleyerek Yunanistan’ın S-300’lere başvurmasını eleştirmeyi aklına dahi getirmedi.
Atina hükümeti “gerginliğin NATO’yu böldüğünü” savundu. Çekya’dan Fransa’ya Almanya’dan Hollanda’ya değin bir dizi Avrupa Birliği ülkesiyse Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “tehditkâr ifadeler kullanmakla” eleştirerek tarafları -ama en çok da Ankara’yı- gerginliği azaltmaya davet etti.
Yunanistan Başbakanı Kiryakos “sınır değişikliğini çağrıştıran hamlelerden kaçınılması gerektiğini” belirterek Avrupa ve Atlantik İttifakı’nı göreve çağıra dursun Ankara sert söyleminden vazgeçmiş değil. Gerçekten de son dönemde gerek Yunan jetlerinin hava sahası tacizlerinde gerekse de silahsızlandırılması gereken Adalar’da yoğun bir askeri hareketlilik mevcut. Başrolde Atina var. Fakat arkasında asıl hissettiği güç Washington ve Brüksel.
Özellikle geçtiğimiz senelerde Güney Kıbrıs-İsrail-Yunanistan ortaklığının bir sonucu olan EastMed enerji hattı projesinden ABD’nin desteğini çekmesi Atina’ya yakın çevreleri şaşırtmıştı. Bununla birlikte Yunanistan, çıkarları aleyhindeki bu adımı kısa sürede tazmin etmeyi başardı. Pentagon’un Dedeağaç’ta kurduğu yeni üs Amerikan askerlerinin bölgesel hakimiyet alanında yeni bir mihenk taşı oldu. Ankara’yla yaşadığı her gerginlikte Amerika’nın Yunanistan’daki askeri hareket alanı biraz daha genişledi.
Evet, Yunan Başbakan Miçotakis Washington’da kahraman gibi ağırlanarak Kongre’de uzun süre ayakta alkışlanan bir konuşma yaptı ancak uluslararası arenada hiç kimse bu tantananın karşılığında hangi tavizlerin verildiğini sorgulamadı.
Atina’nın yakın zamandaki bütün diplomatik talepleri Ankara’ya savaş uçağı satışını engellemek, Ege’de hakimiyetini kuvvetlendirecek Fransız, Amerikan veya Alman yapımı silahlara sahip olmak, Türk donanmasını Mersin limanında kilit altında tutmak gibi bir dizi askeri gündem maddesinden oluşuyor.
Karşılığında Ankara’nın stratejisiyse Kıbrıs’ta iki devletli çözümü yeniden gündeme getirerek, İtalya’yı Libya kartıyla, İsrail’i de Filistin üzerinden saflarına dahil ederek hegemonyasını güçlendirmek üzerine kurulu. Söz konusu hamlelere NATO’daki İsveç düğümünü çözdüğü için Washington’dan aldığı “yeni F-16’ların satışı garantisini” de ekleyebiliriz.
Türkiye’ye Batı basını merkezli gelen eleştirilerin temelinde “dış politikayı iç politik hesaplara alet etmek” yer alıyor. Ancak gerçekçi olmakta fayda var. Başbakan Miçotakis’in ortada somut bir tehdit yokken silah depolayarak Ege’de askeri kışkırtmaya girişmesi, seçmenlerini milliyetçi hezeyanlar etrafında konsolide etmeye ve partisi Yeni Demokrasi’yi sağın en kuvvetli aktörü haline getirmeye yaramıyor mu?
Ne en sert kışlardan birine hazırlanan Avrupa’nın ne de tüm mesaisini Çin-Rusya ikilisinin hareket alanını kısıtlamaya harcayan ABD’nin Ege’deki “kendini tekrar eden rekabete” ayıracak vakti yok. Atina’nın gerginliği tırmandırmayı seçtiği senaryodan zararlı çıkacak yine kendisi olacaktır.
TT
Atina-Ankara gerginliği kime yarıyor?
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة