Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Kemiğine kadar...

Lübnanlılardan daha alçakgönüllü bir halk görmedim.
İç savaş sırasında her iki tarafta basın, barışın tekrar tesis edilmesini ABD-Sovyet çatışmasının sona ermesine ve Filistin sorununu çözecek tek bir hükümetin kurulmasına bağlıyordu.
Viyana müzakerelerinin başından beri siyasi analistler hükümetin oluşumunu nükleer açılıma bağlıyorlar.
Anlaşma ile ilgili haberler yayılıyordu: Çifte tarih çözüldü, tek tarih çözülmedi. Bu mesleğin eski kurtlarından olduğum için bir an olsun anlaşma haberlerini takip etme zahmetine girmedim. Çünkü -yaşananlara dayanarak- İran’ın gelip gelmeyeceği belli olmayan o son dakikaya kadar ABD’yi süründürmeye odaklanacağını biliyordum. Ne zaman Viyana'da veya Beyaz Saray'da bir sözcü ayağa kalkıp yaklaşan anı müjdelese, kendi kendime “Demek ki daha değil” diyordum.
Oyalama eski bir İran sanatıdır.
İşler geciktikçe analistler Lübnan Cumhuriyeti hükümetinin kurulmasının geciktiğini yazdılar veya televizyonlarda söylediler.
Bu gecikme, Avusturya İmparatorluğu yüzünden değil, Lübnan İmparatorluğu'ndaki(!) iç acil meselelerden kaynaklanıyor:
Bir mi yoksa iki bakanlık mı!?
Göçmenler Bakanı’nın mı yoksa Ekonomi Bakanı’nın mı değiştirilmesi!? Enerji portföyü Avncıların elinde mi kalsın yoksa muhaliflerden bir bakana mı verilsin!?
Lübnan meseleleri hakkında en bilgili meslektaşım Sarkis Naum, hükümet ve cumhurbaşkanı üzerindeki mevcut tüm kavganın portföyler ve pozisyonlar ile ilgili olduğunu yazdı.
Avncılar, başta merkez bankası yönetimi olmak üzere en az 20 pozisyonu istiyor. Gazino pozisyonları, ordu komutanlığı ve diğer bölümleri… Zavallı insanlar ihtilafın Lübnan'ın kaderi olduğuna, yavaş yavaş öldüğüne ve batmakta olduğu iğrenç bataklıktan kurtulması gerektiğine ikna olmuş durumda.
Politikacılar çöküşün yol açtığı bu büyük çukuru saklayamıyorlar. Konu kotalar, hikayeler ve önemsiz şeyler olduğu sürece, herkes için bu durum geçerli olacak.
Ülke, ekonomik, toplumsal ve yaşamsal açıdan tarihinin en kötü anını yaşıyor.
Politikacıların hepsi bir koltuk ya da makam sevdasına tutulmuş.
Ahlak, bugün olduğu kadar hiçbir zaman bozuk olmamıştı.
Lübnan'ın imajı hiç bu kadar dibe batmamıştı.
Ulusal diyalog hiç bu kadar çökmemişti.
Halkla otorite arasındaki uçurum hiç bu kadar büyük ve tehlikeli olmamıştı.
Tüm bu ahlaksızlıklar hiç haya olmadan ortaya dökülüyor.
Dünyanın gözünde Lübnan sahnesi neye benziyor?
Politikacılar kotaları konusunda tartışırken yalnızca iskeleti kalmış, iflas etmiş, hasta bir ülkeye benziyor...