İstemi Yılmaz
TT

Türkiye’nin arabuluculuğu ve Ukrayna-Rusya savaşı

Rusya’nın Ukrayna işgali, Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “seferberlik” açıklamasıyla yeni bir boyuta girdi. Kremlin’in kararının ardından yüz binlerce Rus vatandaşının askere alınması bekleniyor. Çatışmaya dahil olmak istemeyenler havaalanlarına akın ederek ülkeden kaçmaya başladı bile. Bunlara Herson, Zaporijya, Luhansk ve Donetsk bölgelerinin Rusya’ya katılma referandumu düzenleme açıklaması eklenince tablo biraz daha karmaşıklaşıyor.
Moskova, Kırım’da yaptığı gibi bir oldubittiyle savaşta bu zamana kadarki toprak kazanımlarını kalıcılaştırmanın peşinde. Gelişmeleri takip eden dünyanın elinden gelen ise kınama, yaptırım ve parmak sallamadan öteye geçemiyor. Geride bıraktığımız haftada toplanan Birleşmiş Milletler 77’inci Genel Kurulu’nda hitap eden liderlerin konuşmasında da bu acizlik göze çarptı. Bir ülke hariç; Türkiye.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın New York ziyareti sırasında duyurulan ve görüntüleri ajanslarca paylaşılan Rusya-Ukrayna arasındaki 200 kişilik esir takası dahi bunun en net örneği. Ankara’nın Riyad yönetimi ile birlikte gerçekleştirdiği esir takası arabuluculuğu, taraflar arasındaki diyaloğu artıran adımlardan biri. Ancak bu kadarla da sınırlı kalmayan arabuluculuk faaliyetlerinde, özellikle Ukrayna tahılının dünyaya açılması, gıda güvenliğini tartıştığımız bugünlerde, belki de barış yolundaki en değerli katkı.
Ankara’nın Moskova-Kiev gerilimindeki son adımında dikkat çeken esas detay, Azov Taburu isimli silahlı Ukraynalı grubun üyelerinden bir kısmının Türkiye’ye getirilmesi. Esir takası sürecinde “Redis” mahlaslı Denis Prokopenko, “Volina” mahlaslı Sergey Volinski, Svyatoslav Palamar, Denis Shlega ve Oleg Homenko, Türk topraklarına ayak bastı ve savaşın sonuna kadar ülkede kalacaklar. Bu isimlerden en çok göze çarpanı Denis Propenko. Azov Taburu’nun komutanlarından olan ve Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy tarafından ülkenin en yüksek ödülü olan “Ukrayna kahramanı” nişanına layık görülen Propenko, 20 Mayıs’ta Mariupol kentinde Rus askerlerine teslim olmuştu.
Müzakereler sırasında Kiev’in Azov Taburu’na moral sağlayacağını hesap ettikleri Propenko’nun salınması için uzun uğraşlar verdiği, Kremlin’in de katiyen karşı çıktığı konuşuluyor. Türkiye sürgünü gerginliği azaltacak gibi görülse de Suriye İç Savaşı’ndan sonra bir kez daha bir çatışma bölgesine Ankara’nın müdahalesi kayda değer. Üstelik Putin’in tüylerini diken diken eden bir askeri figüre kapılarını açmanın yanında SİHA satarak sahaya Türk silahlarının sürüldüğü bir tabloyla karşı karşıyayız. Tüm bunlara rağmen hiçbir şey Moskova-Ankara hattındaki muhabbeti baltalayamıyor.
New York’taki 77’inci BM Genel Kurulu’ndan çıkarılacak tek sonuç, Batılı aktörlerin diplomatik manevralardan uzak bir kamplaşmaya mahkûm olduğu. Avrupa’nın kara kışa hazırlandığı, Rus gazındaki kesinti nedeniyle uzun elektrik kesintileriyle nasıl mücadele edeceğini düşündüğü bir ortamda Batı kanadının Moskova ve Kiev’e en yakın aktörü yine Türkiye gibi görünüyor. Küresel gıda güvenliği, enerji tedariki ve bölgesel barış açısından Ankara kaybedilemeyecek bir partner.