Fayez Sara
Suriyeli gazeteci-yazar
TT

Suriyelilerin güncel sıkıntıları!

Suriye sahnesini gözlemleyen herhangi biri yaşanan felaketin pek çok yönünü bilir. Bu kişi, sahnenin derinliğine yakından baktığında, şüphesiz felaketin daha fazla yönünü fark eder. Gözlemcinin gözlemleyip gördükleri arasında belki de en belirgin olanı, felaketin sadece sürekliliği değil, daha da kötüleşip gerilemesi yolunda ilerlemesine ciddi etki eden derin üç noktadır. İlk ve en tehlikeli nokta, çatışmaların sürmesidir. Kuzeydoğuda Esed rejiminin kontrol ettiği bölgelerden Suriye Demokratik Konseyi (SDK) tarafından kontrol edilen bölgeler ve ülkenin kuzeybatısındaki Türk kontrol bölgesine kadar çatışmalar, ülke genelinde kökleşmiş bir olgu haline geldi. İçindeki yabancı silahlı güçler ve yerel güçlerle bu bölgeler arasında yaşanan çatışmalara ilaveten, fiili kontrol alanlarının her birinde profesyonel suç örgütleri dahil olmak üzere silahlı taraflar arasında çatışmalar ve çekişmeler yaşanıyor. Bazı ayrıntılarda farklılık gösterse de ortak bir olgu haline gelen bombalı eylemler ve suikastlar aracılığıyla öldürme eylemleri, bir başka bağlam oluşturuyor. Bu bağlam genel olarak, üç bölgede kökleşmiş bir başka olguya benziyor, o da kimisi işkence altında, kimisi diğer çeşitli nedenlerle cezaevlerinde ve gözaltı merkezlerinde yaşanan ölüm hadiseleri.
Ölenlerin neredeyse sadece siviller olduğunu vurgulamaya gerek yok. Nedeni sadece orada sivillerin çoğunluğu oluşturması değil, aynı zamanda geri kalan silahlı ve askeri üslerde korunan gruplara kıyasla sivillerin en az korunan grup olması. Üslerin bazıları çok sayıda eğitimli savaşçı, gelişmiş silahlar ve yüksek hassasiyetli teknolojiler tarafından korunan kalelere benziyor. ABD, Rusya, İran ve Türkiye'den SDG (Suriye Demokratik Güçleri), Heyetu Tahrir eş-Şam, Suriye Milli Ordusu ve Esed ordusunun kapasitesine göre bu kalelerin gücü değişiyor. Saydıklarımız arasında son 4 güç, Suriye'deki silahlı kuvvetler haritasındaki asgari silahlı kuvvet sayısını temsil ediyorlar, ancak çatışmalardaki varlıkları iki büyük küresel taraf ile iki bölgesel taraftan daha az değil.
İkinci en belirgin nokta,11 yıllık kanlı savaşlardan sonra Suriyelilerin çoğunluğunun ekonomik ve geçim kaynaklarının çökmesi şeklinde vücut buluyor. Kanlı savaşlar, çok fazla insani ve maddi kayıplara mal oldu ve uluslararası kuruluşlar, bu kayıpların toplamının 700-800 milyar dolar olduğunu tahmin ediyor. BM kaynakları, Suriyelilerin yüzde 90’ının yoksulluk sınırına ulaştığını vurguluyor. Rejimin üst düzey yetkililerinin aylık geliri, komşu bir ülkede iki kişilik yemeğinin değerini karşılamıyor. En kötüsü ise, işlerin daha da kötüye gitmesi; sınırlı iş olanakları nedeniyle yoksulların oranı artıyor. Yerel para birimi değeri yeni düşüşler kaydetmeye devam ediyor. Bu arada, yolsuzluk, rüşvet, kamu parası ve mallarının yağmalanmasına paralel olarak üretim ve hizmet faaliyetlerinin ilerleyişi, giderek daha da zorlaşıyor.
Fiili otoriteler arasında hem oluşumları ve yönelimleri hem de yetenekleri ve yerel kaynakları bakımından farklılıklar olmasına rağmen, bu olgular, Suriye'nin iç bölgelerinin 3 bölgesinde de benzer durumlarda tekrarlanıyor. Üçünde de ekonomik ve yaşam koşulları çökmüş. Keza çeşitli derecelerde de olsa birbirinden farklı ama aynı zamanda yakın yolsuzluk ve rüşvet, kamu kaynaklarına yönelik yağmanın artmasıyla durum daha da kötüleşiyor.
Suriye sahnesinde en kötüyü tamamlayan üçüncü nokta, kökü Suriye çoğulculuğuna ve çeşitliliğine dayanan bölünmeler ve çatışmalar gerçeği tarafından pekiştirildi. Barış ve istikrar döneminde Suriyelilerin koşullarını güzelleştiren, daha iyi yaşama ve ilerleme olanakları ve kudreti sağlayan olumlu bir durum olan çoğulculuk ve çeşitlilik, Suriye çatışmasının koşulları, taraflarının ve dahil olan tarafların davranışları ile Suriye gerçeğini zayıflatan olumsuz bir araca dönüştü. Bunu da ulus öncesi kimlikler ve aidiyetler konusunda sakınganlıkları ve şüpheleri uyandırarak yaptı. Aynı zamanda kimlikleri mağduriyet ve hak talepleri yoluna iterek onları parçalayıcı etkenlere dönüştürdü. Böylece herkesin dayanışmasını, çabaların hepsinin olmasa da büyük bir bölümünün birleştirilmesini gerektiren istisnai koşulların üstesinden gelmek için herkesin yakınlaşmalar oluşturmaya, ortaklıkları pekiştirmeye katılması gereken bir zamanda, Suriyelerin bölünmelerini ve kendi içlerindeki çatışmaları güçlendirdi.
İhtilaflar ve çatışmalar çok ve çeşitli, bugün en belirgin olanı da, fiili otoritelerin yani Esed, SDK ve son olarak Türk kontrol alanları arasındaki çatışmalardır. Bu çatışmaların genel doğası, kontrol eden güçlerin her biri ve onları destekleyen yerel ve yabancı silahlı kuvvetler tarafından benimsenen siyasi yönelimlere dayanan siyasi ve askeri bir çatışma olmasıdır. Dahası 3 kontrol bölgesi içinde yaşanan çeşitli çatışmalar da var. Sözgelimi SDK bölgesindeki Kürt-Kürt çatışması, Türk kontrolündeki bölgelerde silahlı gruplar ile Heyetu Tahrir eş-Şam arasındaki çatışma, Esed kontrolündeki bölgelerde birden fazla taraf arasındaki çatışmalar gibi. Bir diğer çok seviyeli çatışma türü de Arap-Kürt çatışması, bu ikisinin bir yanda Türkmenlerle, diğer yanda Asuri Süryanilerle çatışmasının ortaya çıkardığı etno-etnik çatışmalardır. Tüm bu çatışmalar son yıllarda önemli ölçüde arttı ve bazıları büyüyen İslamlaştırma ve mezhepçilik temelinde büyüdü. İslamcı aşırılıkçı grupların ideolojisine çok seviyeli bir yaklaşımla silahlı oluşumların çoğu bu temeli benimsediler. Bu grupların başında El-Kaide’nin Suriye kolu olduğunu söyleyen ve daha sonra adı DEAŞ olarak değişen El-Nusra Cephesi geliyor. Suriye ihtilafında El-Kaide’yi temsil etme yetkisini alamayınca DEAŞ’a dönüşen bu grup, radikallikte seleflerini geride bıraktı.
Bahsettiğimiz 3 nokta, mevcut sahnenin en önemli, etkili ve genel bölümünü temsil ediyor. Bu durum, bölgesel ve uluslararası düzeyde koşulların yaşadığı tıkanıklığı müteakip, Suriye dosyasına özel bir önem vermeye, acilen ele almaya, derin bir kapsamaya yönlendiren faktörlerden biri. Söz konusu durum, yalnızca Suriyelilerin iç çatışmanın faturalarını ödemeye devam etmesine değil, aynı zamanda Ukrayna savaşı örneğinde olduğu gibi Suriye dosyasına müdahil tarafların da dahil olduğu bölgesel ve uluslararası çatışmaların faturalarının bir kısmını ödemeye devam etmesine yol açıyor. Ayrıca Suriye dosyasının çözümden uzak olması durumu çeşitli açılardan işleri daha da kötüleştiriyor, varlıklarını ve oluşumlarını tehdit ederek Suriyelilere yönelik tehlikelerini katlıyor.
Bu noktaların çözülmesi için Suriyeliler arasında varılacak ya da 2254 sayılı BM kararının içeriğinden türetilecek genel bir siyasi konsensüs çerçevesi oluşturulması gerektiğine şüphe yok. Cenevre müzakereleri bu kararın temellerine göre düzenlendi, Anayasa Komitesi deneyimi ondan türetildi. Ama bu seferki görüşmelerde açık bir fark olmalı, o da Esed rejiminin yan çizmelerine ve oyalamalarına olanak tanımamak. İşte bu bağlamdaki çabaları Avrupalıları ve Amerikalıları pratik olarak Suriye çözümünün yolunu döşemeye teşvik edebilecek olan Rusların yapması gereken de budur.
Genel bir siyasi konsensüs çerçevesi oluşturulması Suriyelilerin yanı sıra Rusların da çıkarına, çünkü bu, Rusya’nın çözülmesi gereken karmaşık bir Suriye durumundan kurtuluşunun kapısını aralıyor. Ancak Rusya Esed rejimine verdiği desteği sürdürdükçe bunun çözülmesi zor. Keza bu durumda Rusya'nın Suriye'de elde ettiği kazanımlardan faydalanması da zorlaşıyor. Dolayısıyla siyasi konsensüsün oluşması, Avrupalılar ve Amerikalılar ile Ukrayna dosyasını görüşürken Ruslara daha iyi fırsatlar sunacaktır. Ancak bugünlerde tartışmaları eyleme ve inisiyatiflere dönüştürmeye yönelik girişimlerde bulunan Suriyeliler ve seçkinleri harekete geçmedikçe tüm bunların olması zor. Ancak o zaman, sonuçlarıyla uzun süredir kapalı çekmecelerde olan Suriye dosyasını aktifleştirecek yeni bir çaba dalgası başlayabilir.