Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Değişim korkusu

Şunu sorabilirsiniz: Geleneksel toplumun özgürlüğün içeriğini boşaltan kurallar ve kısıtlamalar belirlemedeki arzusunun sırrı nedir?
Bunun sırrı, herkesin, özgürlüğün kültürde ve toplumsal değerlerde değişimi kolaylaştırdığının farkında olmasıdır. Değişim korkusu, yeni fikirlere karşı direnmenin en güçlü motivasyonudur. Elbette tek sebep bu da değil, aynı zamanda meşhur “Var olandan daha mükemmeli mümkün değildir” sözünde somutlaşan bir zihinsel tembellik durumu da var. Ebu Hamid el-Gazali’ye atfedilen bu söz, geniş tartışmalara yol açtı. Onun bu sözle kozmik düzenin mükemmelliğini ve Allah'ın sanatındaki harikalığı vurgulamayı amaçladığı anlaşılmaktadır. Fakat muhalifleri bunu Allah’ın kudretinin sınırlanması olarak değerlendirdiler. Gazali taraftarı ile muhalifleri arasında bu hususta pek çok risale kaleme alındı.
Burada bu sözü farklı bir bağlamda alıntılıyoruz. Bugün insanların geneli bu sözü ihsas eden şu cümleleri kurarlar: İnsanlık artık ilimde nihai noktaya ulaştı. Her yenilik bir atılım değil, aksine bildiklerimizin devamı olacaktır. Bu fikir son iki yüzyılda oldukça güçlendi. ABD Patent Ofisi Komiseri Henry Leavitt Ellsworth 1843'te Kongre'ye, “Bilim ve sanat yıldan yıla ilerlemeye devam ediyor, öyle ki aslında yolun sonuna yaklaşıyoruz gibi görünüyor” diye yazdı. Bu fikir daha sonra “icat edilebilecek her şey zaten icat edilmiştir” şeklinde dolaşıma girdi.
Değişim korkusu genellikle geçmişi kendi kimliğini koruyan bir kale olarak gören ve yeni fikrin var olan veya eski bir fikirle tutarlı olması halinde kabul eden kültürel ortamlarda doğar. Bunun aksine değişim arzusu ise sürekli olarak yeni ve bilinmeyeni arama eğiliminde olan bir zihnin ürünüdür. Böyle bir zihin de genellikle üyelerini macerayı sevmeye ve görünmeyenin perdesini açmaya yönelik eğiten ortamlarda yetişir. Kıtaların, deniz yollarının, büyük ormanların, çöllerin keşfi gibi coğrafyadaki büyük fetihlere bakalım. Bu keşiflerin çoğu, neye ulaşacağını tam olarak bilmeden yola çıkan maceraperest bireyler tarafından yapılmıştır. Bu kimseler mevcut bilginin sınırlarının ötesinde, çözülmeye değer daha geniş dünyalar olduğuna inanıyorlardı. Aynı durum doğa bilimleri ve icatlar alanındaki keşifler için de geçerlidir. Keşiflerin sahipleri, bildiklerinin tam ve nihai olmadığına ilişkin kanaatlerinden yola çıktılar. Onlar için var olan tek bir olasılık söz konusu değildi, aksine hala keşfedilmemiş olan imkanlar vardı. Macera kültürü olmasaydı ne Amerika ne Afrika kıtasını çevreleyen deniz yolu ne de Süveyş Kanalı bilinemezdi. Macera kültürü olmasaydı doğa olaylarına ve bunların etrafında örülen mitlere mahkum olan insanoğlu, kendisini evrenin hükümdarı yapan uçakları, aletleri, ilaçları vs. yapamazdı. 
Başladığımız yere geri dönersek, insanların yaşamlarında, düşüncelerinde ve bu fikirleri ifade etmelerinde özgür olduklarını hissetmeleri ilerlemenin en büyük faktörüdür. Nitekim özgürlük, ilerlemede tüm insanları ortak kılar. Muhafazakarların ve liberallerin hemfikir olduğu meşhur bir görüş vardır: “Güvenlik ve istikrar, ekonomik ve bilimsel ilerlemenin koşuludur.” Bu sözü, ünlü İtalyan düşünür Nicolo Machiavelli’nin bakış açısından anlayalım. Machiavelli, insanların özgürlüğü iktidarı ele geçirmek için aramadıklarını, zira koltukların sayısının sınırlı olduğunun ve başkaları için ayrıldığının farkında olduklarını söylüyor. İnsanlar özgürlük ararlar, çünkü bu onlara konuşurken ve çalışırken güvenlik sağlar. Özgürlük sunan ülkeler ile onu tamamen veya kısmen engelleyen ülkeler arasında yapılacak bir karşılaştırma, bu iddiayı doğrulayacak sağlam kanıtları gösterir. Bir, yarım ya da çeyrek asır içinde güdülen siyasetin neticesi, özgürlüğün ya da aksinin ne sonuçlar doğurduğunun açık bir göstergesidir.