Abdullah Raddadi
Suudi araştırmacı ve ekonomi uzmanı
TT

Çin ekonomisinin geleceği

Şi Cinping'in Çin devlet başkanlığını devralmasının üzerinden 10 yıl geçti. Kendisi şimdi bir beş yıl daha sürecek üçüncü başkanlık dönemine hazırlanıyor. Her beş yılda bir düzenlenen Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) 20. Ulusal Kongresi'nde Çin lideri iki saatlik bir konuşma yaptı. Bu, yaklaşık üç buçuk saat süren bir önceki kongre konuşmasına kıyasla daha kısa olarak nitelendirildi. Söz konusu konuşma Çin'in şu anda karşı karşıya olduğu birçok sorunu ve ÇKP’nin bu sorunlara yönelik politikasını içeriyordu. Ancak ekonomi politikasının geleceği Çin liderinin konuşmasında yer almadı. Halbuki bu, özellikle Çin ekonomisinin karşı karşıya olduğu çıkmazı göz önüne alırsak, bugünlerde Çin hakkında en çok merak edilen konulardan biri.
Şi Cinping görevini devralmadan önce, 2012 yılında Çin'in milli hasılası 8,5 trilyon dolardı. Dünya milli hasılasının yüzde 11'ini oluşturuyordu. Bu dönemde Çin ekonomisinin yıllık büyümesinin ortalaması yüzde 6,7’di. Bu, modern çağda büyük bir ekonomiye sahip bir ülke için en büyük ekonomik genişleme oranıydı. 2021'de Çin ekonomisinin büyüklüğü 17,7 trilyon dolara ulaştı. Bu, küresel ekonominin yüzde 18,4'üne tekabül ediyordu. Çin ekonomisindeki bu çarpıcı veriler, hem Şi Cinping döneminde hem de seleflerinin izlediği başarılı ekonomi politikalarının sonucunda ortaya çıktı. Ancak bu rakamlar şimdi bundan çok uzak bir gerçeklikle çarpışıyor. Zira Çin'in bu yılki büyümesine ilişkin beklentiler korkutucu. En iyi tahminler, yıllık büyümenin yüzde 3,2'yi geçmeyeceğine işaret ediyor. Bazı kaynaklar büyümenin yüzde 2,8'i geçmeyeceği görüşünde. Her halükarda bu büyüme, Çin için son 46 yılın en kötü ikinci ekonomik büyümesi olacak. Büyümenin daha kötü olduğu tek zaman 2020 pandemi yılıydı.
Çin bugün hem içeride hem de dışarıda bir takım sıkıntılarla karşı karşıya. Bu sıkıntılardan herhangi biri, yakın gelecekte ekonomik büyümesini etkileyebilir. Yurtiçi düzeyinde bakarsak, Çin emlak sektörünü kasıp kavuran emlak ve borç krizi yüzünden Çin orta sınıfında bir hoşnutsuzluk hakim. Emlak sektörü Çin ekonomisinin yaklaşık yüzde 30'unu oluşturuyor. Ekonominin büyümesinin en büyük nedenlerinden biri bu sektör. Daha da önemlisi, Çin ekonomisinin büyümesinde oynadığı rolde bu sektörün yerini hiçbir şey tutamaz. Çin hükümetinin teknoloji sektörüne karşı başlattığı kampanya genel olarak teknik yatırımları da etkiledi. Alibaba ve Tencent, geçen yıl ekim ayından bu yana piyasa değerinden 1 trilyon dolar kaybetti. Çin hükümetinden piyasanın aldığı sinyal, hükümetin şirketlerin ‘gereğinden fazla güçlü’ olmasını istemediği yönünde. Dolayısıyla bu, şirketlerin, özellikle de yabancı şirketlerin yatırım yapma konusundaki isteksizliklerinin arkasında yatan güçlü bir neden. Tüm bunlara ek olarak Çin hükümetinin sıfır Kovid-19 politikasında ısrar etmesi, Çin'deki ekonomik faaliyetlere gölge düşürdü. Böyle olmasına rağmen Çin hükümeti hala bu politikada ısrar ediyor. Çin Devlet Başkanı dün yaptığı konuşmada insan hayatının her şeyden önce geldiğini söyleyerek buna devam edeceklerine işaret etti.
Dışarıdan bakıldığında Batı dünyası açıkça Çin'i hedefliyor. Bu, son yıllarda netlik kazanmıştı. Dünya bunu pandemi nedeniyle unutmuş olsa da ABD’nin Çin'e gelişmiş elektronik çip satma yasağı da dahil olmak üzere çeşitli olaylarla bu konu tekrar gün yüzüne çıktı. Kısmen Batı'nın tedarik zincirlerini Çin'den Batılı ülkelerle daha uzlaşma içerisinde olan diğer Asya ülkelerine yönlendirme girişimi nedeniyle Çin, ekonomik açıdan önümüzdeki yıllarda Batı dünyasıyla çatışacak. ABD Başkanı'nın bu yıl bir dizi Asya ülkesine yaptığı ziyarette de bu girişim açıklandı. Çin'in Batı dünyası ile arasındaki boşluk, özellikle Çin'in gerek Rusya-Ukrayna savaşında gerek Tayvan’ın egemenliği ile ilgili devam eden konuda gerekse Hong Kong politikasında takındığı siyasi tavırla birlikte giderek açılıyor.
Çin ekonomisine ilişkin tahminlerin karamsarlığı, önümüzdeki beş yıl için ulusal önceliklerin belirlendiği Çin Ulusal Kongresi'nin bu oturumunun önemini artırıyor. Beklentiler Çin ekonomisinin yüzde 4 ila 5 oranında büyümeye devam edeceğine işaret etse de bu yüzde, içinde bulunduğumuz  yüz yılın başından bu yana küresel ekonominin büyümesine önemli ölçüde katkıda bulunan Çin'in azmiyle uyumlu değil. Siyasi ve askeri önceliklerin yanı sıra, Çin'in karşı karşıya olduğu ekonomik sıkıntılar Pekin’i başka bir Japonya olmaması için ekonomi politikalarını değiştirmek zorunda bırakabilir. Japonya 70’li ve 80’li yıllarda, dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olmasını sağlayan kesintisiz bir büyüme yaşamıştı. Ancak daha sonra girdiği ekonomik girdaplar, günümüze kadar büyümesinde düşüşe yol açtı. İşin ironik yanı, 10 yıl önce Japonya'yı ikinci sıradayken yerinden etmeyi başaran da Çin'in ta kendisiydi!