Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Lübnan Hizbullahı: Barış karşılığında petrol

Arap-İsrail çatışması, Ortadoğu'daki en uzun süredir devam eden siyasi çatışmadır. Direniş ülkeleri ve diğer Arap ülkeleri tarafından kimi zaman doğrudan savaşlar kimi zaman ateşkes ve barışlarla onlarca yıl yürütüldü. Daha sonra bu ülkelerin çoğu, Mısır’ın imzaladığı 1978'deki Camp David Anlaşması, Filistin tarafının imzaladığı 1993 tarihli Oslo Anlaşması, ardından Ürdün’ün 1994’te imzaladığı Vadi Araba Anlaşması ve nihayet Lübnan’ın 2022’de imzaladığı Nakura Anlaşması ile rasyonalizm ve gerçekçiliğin öncülük ettiği barış seçeneği üzerinde karar kıldı. Direniş ülkelerinden barış anlaşması imzalamayan sadece Suriye kaldı ve onun da özel bir bağlamı var. Baba Esed ölmeden önce İsrail ile benzer bir anlaşma imzalamaya hazırdı, ne var ki oğul Esed yerine geçince eşi görülmemiş bir şekilde İran'a yönelmeyi tercih etti. İran da İsrail ile barış öncülüğünü Suriye Esedi’ne değil, himayesindeki Lübnan Hizbullahı'na vermeyi tercih etti.
Önceki barış anlaşmalarının başlıkları Barış karşılığında güvenlik veya Barış karşılığında toprak arasında değişmekteydi. Lübnan Hizbullahı ve İran Veliyy-i Fakih rejimi ile birlikte barış karşılığında petrol şeklinde yeni bir başlık ortaya çıktı. Petrol neticede bir kavram değil bir metadır. Kapsamlı bir kavram olan güvenlik ve toprak ise her devletin ve halkın hedefidir. Hedeflere ulaşmak için tavizler verilir ve müzakereler yapılırken, petrol hiçbir şekilde bu hedeflerle karşılaştırılamayacak bir metadır.
Hasan Nasrallah ilk kez Kudüs ve Filistin'in kurtuluşu konusunda kendi rolünden veya İran rejiminin rolünden değil, Filistinlilerin bu konudaki sorumluluğundan bahsetti. Bu onun açısından ideoloji, söylem ve siyasette büyük bir değişim. "Hizbullah’ın birkaç aydır uyguladığı tüm istisnai seferberlikler sona erdi" diyerek seferberliğin durdurulduğunu söyledi. Ama asıl söylediği Hizbullah’ın 40 yıldır benimsediği “direniş” fikrinin sona erdiğiydi. Önümüzdeki günlerde farklı şekillerde de olsa bunu söyleyecektir.
Direniş ve İsrail’e karşı koyma terimleri hiçbir iz bırakmadan gitti. Siyonist varlığa karşı varoluş mücadelesi, İsrail Devleti ile anlaşmaya evrildi. İsrail ile petrol ve doğal gaz anlaşması uğruna kutsal direniş silahı durduruldu ve bırakıldı. Anlaşma küçük şeytan İsrail'in hazır bulunduğu bir odada ve büyük şeytan ABD'nin himayesinde imzalandı.
Cihat ve şehitlik, Hizbullah ve Velliy-i Fakih rejiminin temel kavramları ve İsrail ile imzalanan bu anlaşmayla birlikte Lübnan Hizbullahı'nın çöken kapsamlı sistemi içinde ilk çöken kavramlar. Bu, başarısından önce ve sonra, Humeyni Devrimi ve literatürünün birikiminden beslenen ilkeler ve kavramlar, söylemler ve sloganlarla dolu 40 yılı aşkın bir süre içinde inşa edilmiş bir sistem. Yöntem, hedef ve yolu ifade eden açık ve katı kelime dağarcığına sahip siyasi, dini, mezhepsel, düşünsel ve eğitimsel bir sistem ve tüm bunlar petrol ve doğal gazdan elde edilecek bir avuç dolar karşısında çöktü.
Tüm siyasi İslam grupları, örgütleri ve sembolleri, takipçilerine pozisyonlarının, özellikle de tam ve kapsamlı bir değişimi temsil eden pozisyonlarının sebebini izah etmez. Bunun tek nedeni, on yıllar boyunca bu takipçilerini dini, fikri ve duygusal olarak düşünmeden yerine getiren, sorgulamadan itaat eden bir sürü olarak yetiştirmiş olmalarıdır. Hizbullah’ın Lübnan'da yaptığını, Müslüman Kardeşler daha önce Mısır'da yaptı. Aradaki tek fark, Hasan Nasrallah'ın sakinliğine karşılık Muhammed Mursi'nin coşkusuydu.
Görünüşe göre Allah'ın bir hediyesi olan ilahi petrolün tadı, Lübnan Hizbullah’ına sürekli terennüm ettiği ilahi zaferden daha güzel geldi. Bu büyük değişim anı, onu gözlemlemek ve çeşitli boyutlarını açıklamak için hakkında araştırmalar ve çalışmalar yapmayı, kitaplar yazmayı hak ediyor. Lübnan devleti ile İsrail devleti arasındaki bu anlaşmanın içerdiği çelişkilerin ve paradoksların boyutunu uzman olmayan izleyiciye gösteren ölçülü ve sakin belgesellerin hazırlanmasını hak ediyor. Bu “anlaşma”dan sonrası öncesi gibi olmayacak. İmza sonrasında Hizbullah ve müttefiklerinin acilen yayınlamaya başladığı kahramanlık söylemleri, onlar için anlaşmayı pazarlama senaryosunun bir parçası. Bu senaryo kapsamında açık yalanları, çarpıtılmış yorumları ve güçlü iddiaları birleştiren yeni terimler ve hiçbir değeri olmayan çekinceler ortaya atıldı. Mesela; “İsrail ile normalleşmedik ve biz İsrail heyetiyle aynı masaya oturmadık” gibi. Bunların hepsi yaşanan değişimin hızını ve genişliğini kamufle etmeye yönelik aleni kaçma yöntemleri ve herhangi bir tepkiyi kontrol altına almaya yönelik hızlı bir girişimdi.
Gerek direniş gerekse diğer Arap ülkelerinin İsrail ile yaptığı anlaşmalar duyurulmuş ve net anlaşmalardı. Arap Barış Girişimi’nin ayrıntıları yayınlanmıştı ve hepsinin de amacı açıkça istikrar”, “güvenlik, barış, çıkarlar ve gelecekti. Buna karşılık, Hizbullah ve arkasından “Lübnan devletinin”, hedefinin sadece petrol, doğal gaz veya bizzat Hasan Nasrallah’ın deyimiyle üzüm olduğunu başkalarının eleştirilerinden önce kendi propagandaları ifşa etti.
Bu aşamada Hizbullah’ın silahının buharlaşmayacağına, ideolojisinin yok olmayacağına, deneyiminin kaybolmayacağına dikkat etmek önemli. Aksine tüm bunlar yönünü değiştirecek ve büyük ölçüde Lübnan içindeki vatandaşlara ve siyasi partileri hedef almaya, Arap ülkelerinde kaos, terör ve uyuşturucuyu daha da yaygınlaştırmaya odaklanacak. Nitekim İran, Husi milislerini harekete geçirmeye başladı. Husiler, ateşkesi yenilemeyi reddetti ve Yemen'in Hadramut kentindeki ed-Dabbe Limanına saldırarak onu bozdu.
Hizbullah bunu daha önce de yaptı. 2006 savaşından ve Lübnan'ı neredeyse haritadan silecek hesapsız maceradan sonra Hizbullah, İsrail'e saldırmayı bıraktı ve 2008'de silahını Lübnan içine çevirdi. Ardından 2011'de silahını Suriye'ye taşıdı, 2014 ve 2015'te de Yemen'e yönlendirdi. Genel Sekreteri her zaman İsrail'e değil, Suudi Arabistan'a saldırmanın onu Allah’a en çok yaklaştıran eylem olduğuyla övündü.
“Kudüs'e giden yol” sloganı Arap ülkelerinden geçiyordu ve bugün Kudüs artık bir amaç ya da hedef değil. "Petrole giden yol" sloganı da Arap ülkelerinden geçerek kaos, terör ve uyuşturucuyu yayacak.
Lübnan Hizbullahı Genel Sekreterinin anlaşmayı pazarlarken benimsediği sakin ve dengeli ses tonu, onu tırmandırma, tehdit, bağırıp çağırma ve korkutma diline olan retorik bağımlılığından mahrum etti. Ama o tüm bunları, gelecekteki herhangi bir hadisede muzaffer bir şekilde geri dönmek üzere saklıyor. O zaman yeniden Lübnan ve Arap ülkelerine karşı köpüren ve öfke püsküren bir konuşmacı olarak geri dönecek.
Kısaca; tek bir şey yani petrol uğruna dava, toprak ve güvenliği sattılar, direniş, cihat ve şehitliği terk ettiler, Hüseyin, Haydar ve Kerbela’yı unuttular, mezhepten uzakta yeniden yorumladıkları Şii siyasi İslam'ın tüm kavram ve sloganlarından vazgeçtiler.
Sonuç olarak, dini veya mezhepçi bir siyasi fakihe inanan, siyasi İslam gruplarına katılan veya onları dışarıdan haklı göstermeye çalışan herkes, utanç verici derecede kandırılmıştır ve sürü içindeki bir evet efendimcidir.
İçeride ve dışarıda defalarca tekrarlanan skandallardan, her ülkede ve her dönemde görülen tüm değişken ve çelişkili pozisyonlardan sonra, kim uyanıp fikirlerini yeniden inşa etmezse, aklını birilerine teslim etmiş bir evet efendimcidir.