Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Kesin haber Cuheyne’dedir

Herhangi bir yanlış anlaşılmadan veya yanlış yorumlanmaktan çekindiğimden dolayı, her şeyden önce 31. Arap Zirvesi başarıyla toplandığı için Cezayir'i tebrik ediyorum. Ondan önce gelen ve şu ana kadar yürürlükte olan Filistin uzlaşması için kutluyorum. Yine sevgili Cezayir'in 1 Kasım 1954 devrimi yıldönümünü kutluyorum. Arap ulusu önderlerinin (Allah ömürlerini uzatsın) zirveye katılımlarını tebrik ediyor, yolculuklarında çektikleri zahmet ve meşakkatler için onlara teşekkür ediyorum.
Değerli Moritanya zirvesinde başıma gelenlerin tekrarlanması korkusuyla, zira zirve hakkında yazdıklarım nedeniyle, biri dışında 1 milyon şairin ülkesi gazetelerinin tümü birleşerek (basın özgürlüğü adına) neredeyse asılmamı talep edeceklerdi. Bir tanesi sanki Lübnan toplumu bir şirket ve ben de sahibiymiş gibi ülkedeki Lübnan toplumunun kovulmasını talep etmişti. Bu tür herhangi birşey yaşamak ve yirmili yaşlarımda iken Unsi el Hac’ın bana hediye ettiği “Cezayir ve Aşk” adında basit bir duygusal roman başta olmak üzere, hayatım boyunca Cezayir hakkında yazdıklarıma sadık kalmak endişesiyle, kısaca tüm bunlara dayanarak, bir şey için izin istiyorum; kuruluşu ilk Arap Birliği zirvesine tesadüf eden “el-Haber” gazetesinin başyazısı hakkında yorum yapmak.
Tanınmış kadın meslektaşımız şöyle diyor: “Cezayir, diplomatik tarihi boyunca, Arapların bir kısmının büyük İslami çevrelerindeki diğer büyük ülkelere, özellikle İran ve Türkiye'ye karşı düşmanlık mantığını reddetmeye dayalı bir yaklaşımı korudu. Bu temelde, Cezayir, o dönemde merhum Saddam Hüseyin liderliğindeki Irak rejimiyle olan güçlü ilişkilerine rağmen, birinci ve ikinci Körfez savaşlarına karışmaktan kaçındı (...)Cezayir diplomasisinin gururlarından biri de Iraklılar ile İranlılar arasındaki arabuluculuktur. (...) Aynı şekilde Türkiye ile ilişkileri de her zaman iyi durumdaydı..."
Cezayir’e Türkiye ve İran’a düşmanlık mantığını ret ettiren el-Haber’den meslektaşımıza, görünen o ki söz konusu olaylar böyle görünmüş. Ancak burada, Maşrık (Levant) bölgesinde yaşayan bizler için durum çok farklıydı. Sözgelimi iki Körfez savaşı yoktu, daha ziyade bağımsız bir Arap ülkesinin işgal edilmesi, rejiminin devrilmesi, halkının onurunun çiğnenmesi ve tüm dünya yasalarının ihlal edilmesi vardı.
1975'te Cezayir'de Devlet Başkanı Huari Bumedyen’in himayesinde Saddam Hüseyin ve İran Şahı tarafından imzalanan "başarılı anlaşma"ya gelince, Saddam 1980'de anlaşmadan geri çekilerek onu kendi elleriyle yırttı. İran ve Türkiye düşmanlığına gelince, onlara düşmanlık eden kesinlikle Araplar değil. 4 Arap başkentini kontrol ettiğini açıklayan İran'ın kendisi. Suriye ve Irak'ta askeri gezintiler yapan da Türkiye'nin kendisi. Buna karşılık Türk topraklarında hiç Arap tankı görmedik. Padişahları anmak için bir Arap ordusunun Türk topraklarından geçtiğini de görmedik.
Elbette İran, Türkiye ve Araplar arasında düşmanlık olmaması daha iyi, ama karşılıklı olması koşuluyla.
* Arap atasözü