Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

İran Veliyy-i Fakih değil, halktır

İran'daki halk hareketi, boyutları ve genişlikleri bakımından benzeri görülmemiş. Kararlılığı ve sürekliliği, rejimin kendi içinde, bölgesel ve uluslararası düzeyde tüm tarafları kendisini iyi dinlemeye zorladı. 2009’daki “Yeşil Hareket” bu boyuta, genişliğe ve etkiye ulaşamamıştı.
Rejim tarihi bir kafa karışıklığı yaşıyor, çünkü tarihin ideolojiden daha güçlü ve genç nesillerin özlemlerinin “siyasallaşmış sarıkların” yanılsamalarından daha sağlam olduğunu kavrayamadı. Halkın büyük çoğunluğu ile birlikte bu gençlerin tahammülün en üst sınırlarına ulaştıklarını, tüm unsurlarıyla geçmişe ait, mezhepçi ideolojinin alevlerinde bugünü, geleceği ve halkı yakan bir rejim karşısında artık daha fazla katlanamadıklarını, halkın usandığını görmezlikten geliyor.
Fransız Devrimi'nde insanlar, zamanın siyasi ve dini sistemini mutlak bir şekilde reddederek, "Son kralı son rahibin bağırsaklarıyla boğun" sloganı atmışlardı. İran halkının sloganlarının, davranışlarının, fotoğraf ve videoların söylediği şu; bu halk kazanırsa, sert siyasi ve dini rejime karşı protesto olarak: “Son (Besic) milisini son (Veliyy-i Fakih’in) sarığı ile boğun” diye slogan atacak.
"Dini Lider" ve Kasım Süleymani'nin yakılan posterleri ve "Diktatöre ölüm" sloganları, İran coğrafyasını dolduruyor ve taşradan başkente kadar tüm bölgeleri kapsıyor. Rejimin deneyimi, onları bastırmasına yardımcı olmuyor, aksine denenmişi denemeye ittiğinde onu kandırıyor. İşe yaramayan eskiyi, derin düşünceden yoksun bir şekilde ve İran vatandaşı nezdinde tüm itibarını yitirmiş yaşlanmış ideolojinin potasından çıkmak için pratik çözümler aramadan papağan gibi tekrarlamaya sevk ettiğinde onu aldatıyor.
Rejimin kafası karışık ve tereddüt içinde, tecrübesi ona “ideolojinin tarihi yendiğini”, “diktatörlüğün halkları ezdiğini”, “halkı öldürmenin” ve “vatandaşların kanını dökmenin” rejimi koruduğunu söylüyor. Oradaki yönetim üçlüsü dağınık; rejimin başı ve umutlarının odak noktası olan “Dini Lider” geçmişte yaşayan, geleceğe bakmak bir yana bugünü anlayamayan ve anlamak istemeyen bir kişi. Savaşları eski, ideolojisi yaşlı ve önceliklerinin modası geçmiş. Devrim Muhafızları'na gelince, bütçeleri, askerleri, milisleri ve İran dışındaki güçleri, planlıyor, çalışıyor, düşünüyor ve rejimin yayılma, nüfuzunu genişletme, Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen başta olmak üzere Arap ülkeleri üzerinde hegemonya kurma stratejisini uyguluyor. Rejimin güvercinleri ise rejimin kendisi tarafından bastırıldı, rejim onları sahne dışına itti ve etkisizleştirdi. Dolayısıyla şimdi böylesi eşi görülmemiş bir krizde, bilhassa çoğu sonuçları garanti edemediklerinden, sahneye geri dönmeyi tercih etmedikleri için onlardan yardım istemesi boşuna.
Tarih ve coğrafya boyunca büyük iç krizlerle yüzleşmenin yollarından biri bunları yurtdışına ihraç etmek olmuştur. Kırk yılı aşkın bir süre boyunca ve Humeyni'den Hamaney'e, Devrim Muhafızları'ndan "milislere", hepsi Suudi Arabistan'a saldırmanın temsil ettiği tek bir doktrini sürdürmeye çalıştılar. Suudi Arabistan rejimin en büyük dış düşmanını temsil ediyor, çünkü tam tersi; Suudi Arabistan bir Mollalar devleti değil modern bir devlet, devrimci bir diktatörlük değil adil bir monarşi, Siyasal İslam’ı veya siyasi Şiileri değil, İslamı ve Sünni çoğunluğu temsil ediyor.
Rejimin Suudi Arabistan’a karşı kökleştirdiği ve yaydığı bu mirasın ve rejimin kendisini büyük krizlerle mücadelede kullandığının bilinciyle, rejimin krizini yurtdışına ihraç etmeye yönelik açıklamaları, hamleleri ve tehditleri Suudi Arabistan’a odaklandı. Rejimin sembolleri bunu dile getirdi, ABD de bunu açıkça söyledi. İster doğrudan – ki bu çok zor- ister İran'ın nüfuz ettiği, topraklarını ve milislerini kullandığı Arap ülkeleri aracılığıyla dolaylı olsun, Suudi Arabistan'a yönelik herhangi bir askeri plana karşı onun yanında olacağını net bir şekilde belirtti. İran rejimi aptallıklar yapabilir, ancak Suudi Arabistan'a bu türden herhangi bir saldırı, rejimin bu aşamada kaldıramayacağı korkunç sonuçlara yol açacaktır.
Protestoların boyutu, genişliği ve şiddeti, İran rejiminin ABD ve Avrupa ülkelerindeki vahim “nükleer anlaşma”daki ortaklarını da açıklamalarını ve tutumlarını değiştirmeye zorladı. Bunun üzerine ABD Başkanı Biden ilk kez açık bir şekilde "Merak etmeyin İran'ı özgürleştireceğiz" dedi. Tam olarak "İran'ı özgürleştireceğiz" dedi. Bu Amerikan yönetiminin ne yönelimleri ne de politikalarına uymayan siyasi çağrışımlara sahip bir ifade. Bu, Beyaz Saray'ı - bu yönetimin adeti olduğu üzere - Başkanın sözlerini netleştirmeye ve ne kastettiğini açıklamaya zorladı. Herhangi bir devlet başkanı her zaman sözlerini netleştirecek ve açıklamalarını açıklayacak birine ihtiyaç duyuyorsa, bunun haklı bir tartışmaya neden olacağını söylemeye gerek yok. Düşünün ki bu başkan bir de tarihin en güçlü imparatorluğunun başı.
ABD İran Özel Temsilcisi, nükleer anlaşmanın mimarlarından, ne pahasına olursa olsun onu canlandırmaya hevesli ve kötü nükleer anlaşmayı yeniden hayata döndürmek için her türlü tavizi vermeye hazır Robert Malley bile, İran rejimine karşı olmasa da, İran'ın Ukrayna ile savaşında Rusya'ya insansız hava araçları sağlamasına karşı tavır almaya başladı. Evet, dağ doğura doğura bir fare doğurdu denilebilir, ama Malley'in İran rejimine karşı tavır alması zor ve Kongre için ara seçimlerin yaklaşmasıyla ABD'deki siyasi durum sıkışık olmasaydı, düşüncesine ve siyasi yönelimine yabancı olan bu pozisyonu almak zorunda kalmayabilirdi.
Diğer Avrupa ülkeleri de, özgürlük, insan hakları ve kadın hakları gibi önemli fikirlerle ilgili siyasi sistemlerinden utanarak, kendilerini İran rejimi ile aralarına mesafe koymak zorunda buldular. Ancak bu pozisyonlar çekingendi ​​ve Rusya, Ukrayna ve İran rejiminin buradaki rolüne bağlandı. Birkaç gün önce Almanya'da bir araya gelen G7 bakanlarının yaptığı açıklamalar da bu bağlantıyı açıkça gösteriyor. Bu bağlantı, bir tür sorunun özü, yani dinmek istemeyen İran halkının protestoları konusunda dikkatleri dağıtmaya yönelikti.
Sadece karşılaştırmak ve analiz etmek için, Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'de yüz binlerce insan ölürken, milyonlarca insan yerinden edilirken ne ABD ne de Avrupa ülkelerinin gözlerini bile kırpmadıklarını hatırlatalım. Bugünkü tepki, İran'ın iç protestolarının baskısıyla verildi, ancak odak noktası, rejimin tüm baskı ve diktatörlük araçlarıyla kendi halkını bastırması değil, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşına desteğiydi. Siyasette şaşırtıcı şeyler bitmez.
Son olarak, Suudi Arabistan ve Körfez ile Arap ülkelerindeki müttefikleri, bölgesel ve küresel düzeyde, Suudi Arabistan'ı herhangi bir saldırganlıktan veya sonu hesaplanmamış maceradan korumaya hazır. İran rejiminin Rusya ve Çin'deki ortaklarının, Suudi Arabistan ve müttefikleriyle herhangi bir İran macerasını savunmalarını engelleyen büyük çıkarları bulunuyor. Bu nedenle İran rejimi, korkunç sonuçları olacak herhangi bir eylemde bulunmadan önce tekrar tekrar düşünmek zorunda.