Fayez Sara
Suriyeli gazeteci-yazar
TT

El-Kaide’nin Suriye'nin kuzeyindeki acelesi!

Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) Emiri Ebu Muhammed el-Colani'nin yayılma ve Suriye'nin kuzeybatı bölgesini kontrol etme arzusu ve çabaları, örgütün 11 yıl önce başlayan uzun sürecinden ayrılamaz. 11 yıl önce el-Kaide’nin Suriye kolu olarak el-Nusra Cephesi’nin doğuşu ve amacı Esed rejimine karşı mücadele olarak duyurulmuştu. Örgüt mücadele yolunu, unsurlarının Şam'da rejimin iki güvenlik şubesinin kapısında gerçekleştirdikleri sınırlı sonuçlu bombalı saldırılarla başlattı.
2012’de Şam’da düzenlenen bombalı saldırılardan bu yana, Nusra Cephesi örgütsel ve siyasi bir genişleme yoluna girdi. Aleni gruplar veya uyuyan hücreler ve terör eylemlerinin türü aracılığıyla Suriye genelindeki varlığının ve yaygınlığının çerçevesini genişletti. Eylemleri, bombalı saldırılar, suikastlar ve kontrol noktalarına saldırılara ek olarak, Esed rejiminin kontrolü dışındaki bölgelerin çeşitli yerlerinde diğer örgütlerle doğrudan çatışmaları kapsadı. Başlangıçta duyurduğu ve Esed rejimi ile sınırlı olan amaçlarının kapsamını genişletti ve bu amacın ötesine geçerek silahlı muhalif gruplardan örgütlere yönelik eylemlerde bulunmaya başladı. Esas olarak da "Özgür Suriye Ordusu"na bağlı oluşumlara odaklandı. Ardından eylemlerinin hedefleri, kuzeybatıda kontrolü altındaki ya da bazılarının sınırı aşarak “kurtarılmış” diye adlandırdığı bölgelerde örgütün politikalarına karşı çıkan askeri ve siyasi kadroları, medya çalışanlarını ve sivil toplum aktivistlerini içerecek şekilde genişletti.
Bu süreç, Nusra örgütü ve Emiri el-Colani'nin çabaları olmasaydı, bugün olduğu şekliyle tamamlanmazdı. Bu süreçte örgüt, bazıları biçimsel bir kısmı da gerekli değişikliklerde bulunma yoluna gitti. İlk değişiklik sonunda Heyet Tahrir eş-Şam isminde karar kılana kadar yaptığı isim değişiklikleri ve bazı liderlerinin değiştirilmesiydi. El-Kaide örgütünden ayrıldığını duyurdu ama ideolojik çizgisinden, çalışma kurallarından ve temel yolundan vazgeçmedi. İkinci değişiklik,  kendisine bağlı grupların boyutu, örgütlenmesi ve silahlanmasındaki değişikliklerdi. Emirinin davranışları da değişti, kameraya sırtını dönen isimsiz bir kişiden, adı, soyu ve tarihi etrafında anlatıların döndüğü bir başka kişiye dönüştü. Sırtını dönmek yerine kamera onu yakından ve uzaktan çekmeye, hâlâ Tora Bora'da ikamet eden bir savaşçı veya Amerikan film endüstrisinin başkenti Hollywood'dan gelmiş reklamlarda oynayan bir oyuncu gibi kendisini çeşitli biçimlerde sunmaya başladı.
Colani'nin kuzeybatı Suriye üzerinde tek taraflı kontrol sağlama çabalarını kendi tarihinden ve örgütünün gidişatından ayırmak mümkün olmadığı gibi, yaşananları son 10 yılda Suriye meselesini çevreleyen yerel, bölgesel ve uluslararası ortamın etkilerinden ayırmak da mümkün değil. Keza Suriye'de el-Kaide'yi temsil etme konusunda açıkça rekabet edecek boyutta birbirine benzeyen DEAŞ ve Nusra gibi Suriye’nin şahit olduğu silahlı gruplar arasında yer alıyor. O zamanlar ana örgüt, ikisi arasındaki rekabeti, DEAŞ’da görülen ve el-Kaide'nin derin ve hesaplı radikalliğiyle çelişen kanlı bir galeyan gibi görünen şey nedeniyle, bilindiği gibi Nusra lehine bitirdi.
Nusra’nın hayatta kalmasına ve yayılmasına yardımcı olan yerel çevre koşullarındaki en önemli husus, bu koşulların Suriye'deki çatışmanın militarizasyonu, İslamlaştırılması ve Sünnileştirilmesi bağlamında ortaya çıkması. Bütün bunlar Nusra’nın kabullenilmesini mümkün kıldı ve belki de kendisine seçtiği isim sayesinde bu konuda diğer İslami oluşumlara üstün geldi. Suriyeliler, Esed rejiminin kendilerine karşı işlediği zulüm ve suçlar karşısında ismen de olsa onlara yardım edecek birine muhtaçlardı. İşte bu konuda en yalancı taraflardan biri olsa da Nusra Cephesi’nin halkta karşılık bulmasının nedeni de bu; adının yardım anlamına gelmesi.
Halkın bir kesimi buna inandığı için, Suriye Ulusal Konseyi başkanı ve Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu ilk başkanı dahil olmak üzere, muhalefetin önde gelen liderlerinin halk desteğinden etkilenip Nusra'yı desteklemeleri doğaldı. Hatta muhalif silahlı gruplara teslim edilen silahlar, yolsuzluk operasyonları kapsamında destek veya satış ile Nusra Cephesi'ne yönlendirildi. Nusra Cephesi’nin "Özgür Ordu" genelkurmaylığının depolarına el koymasına, silahlarını yağmalamasına ve subaylarını tutuklamasına sessiz kalındı. Bunlar, teröristliğini ve radikalliğini silahının, İslamcılığın ve Sünniliğin arkasına gizleyen Nusra Cephesi'ne karşı tutum konusunda muhalif güçler içinde var olan çekişmenin göstergelerinden bazıları. Esed rejimine düşmanlık ise onu İslamcı siyasi ve silahlı örgütlere yaklaştırdı ve çoğu daha sonra Nusra'nın hedefleri arasına girdi.
Nusra Cephesi ve daha sonra aldığı diğer isimler, Arap-İslam çevreden güçlü ve aktif bir destek kazandı. Destek, medyayla, özellikle de kendisini Suriye devrimine destek çemberi içinde konumlandıran en etkili ve nüfuzlu ağlarla sınırlı kalmadı, siyasi ve maddi alanlara doğru genişledi. Ülkelerden, siyasi gruplardan ve sivil derneklerden mali ve maddi yardımlar aktı. Açıkça veya iş birliği ve göz yumma yoluyla kişilere, fon ve yardımlara geçiş kolaylıkları sağlandı. Nusra Cephesi bir terör örgütü olarak tanımlandığında, destekçileri, daha sonra aldığı adlarla Nusra'ya yardım ve desteğe getirilen kısıtlamaların etrafından dolaşmanın yollarını buldular. Bunların hepsi, Avrupalı, Amerikalı ve Rus dost uluslararası istihbarat servislerinin Esed rejimi, İran ve Kuzey Kore’nin aralarında olduğu ve terörist olarak tanımlanan ülkeler ve gruplarla ilişkilerinde nasıl etraftan dolandıklarını bilen ve takip eden ülkelerin istihbarat servisleri aracılığıyla gerçekleşti.
Destek ve yardıma ek olarak suç ortaklığı ve sessiz kalma arasında, sonra aldığı adlarla Nusra, şu anda fiilen olduğu duruma, hırslarında ise Türkiye’nin himayesi ya da onsuz kuzeybatı Suriye kartını ele geçirme noktasına vardı. Ancak böyle bir şey, çeşitli nedenlerden ötürü neredeyse imkansız. İlk neden, işlevsel bir doğasının olması ve bu doğanın “İslamcı” bir terör ve aşırılık eğilimini ifade etmekle ilgili taktik görevleri yerine getirmek için yoğunlaştırılabilmesi. Suriye ve çevresindeki çatışmanın olası çözümüne ve etki güçlerine uygun bir model üretmek için yerel güç dengelerinde değişiklikler meydana getirebilmesine ek olarak, mevcut bir siyasi boşluğu doldurma işlevine sahip olması.
İkinci sebep ise, dünyanın kendisini adlandırdığı gibi “terörist ve radikal” olarak tanımlanan ideolojik bir grup olduğundan, işlevsel bir grubun benimsenmesine, Suriye topraklarında bağımsız ya da yarı bağımsız bir varlığa sahip olmasına müsaade edilemeyecek olması. Bunun birçok örneği var ve en belirgin ve yakın olanı DEAŞ devleti örneği.
Bu durumun ortasında, HTŞ, ana grubu el-Kaide, kardeşi DEAŞ, rakibi SDG (Suriye Demokratik Güçleri) ve düşmanı Lübnanlı Hizbullah örneğinde olduğu gibi benzer bir grubun ulaşabileceği maksimum seviyeye ulaştı. Genişlemesi maksimuma seviyeye ulaştı ve bu da Suriye'yi HTŞ’nin haritasında olmayacağı bir çözüme götürecek derin bir dönüşümü beklerken yerinde saymak zorunda olduğu anlamına geliyor. O zamana kadar HTŞ’nin kuzeydeki varlığı, diğer dostlarının başarısızlığından sonra Türkiye bölgeyi kontrol etmek ve yönetmek için kendisini kullanmak istediği sürece devam edecek. HTŞ’nin bölgedeki rolü, Türkiye'nin “terör örgütü” olarak tanımladığı (HTŞ’yi de böyle tanımlıyor) ana düşmanı SDG’ye karşı bir savaşa katılmaya kadar uzanabilir.