Velid Haduri
Enerji konusunda uzman, Iraklı yazar
TT

COP27: Üçüncü dünyanın finansmanı ve gerektirdiği sorumluluklar

COP27 Konferansı başarılı olmak için aşması gereken çeşitli zorluklarla yüzleşiyor. Bu konferansta öne çıkan konulardan biri de zengin ülkelerin üçüncü dünya ülkelerine sağlamayı taahhüt ettikleri finansman konusu. Zira özellikle COP27 tartışmalarında, taahhüt edilen miktarın yeterli olmaktan çok uzak olduğu giderek netleşiyor. İklim değişikliğiyle mücadelenin maliyet rakamları, önceden tahmin edilenden çok daha fazla arttı. Bu miktarlar, “stagflasyon”, “Kovid-19” harcamaları ve Ukrayna savaşı zamanında, şu an mevcut olan miktarları aşıyor.
Maliyetlerdeki bu yükseliş neden? Üçüncü dünya ülkeleri kasırgalardan sellere, kuraklıklara ve orman yangınlarına kadar doğal afetlerden kaynaklanan zararları karşılamak için kredi değil, yardım istiyorlar. Bazı zengin ülkeler bu felaketlerin zararlarını karşılamak için üçüncü dünya ülkelerine krediler sağlamaya çalıştılar. Ama bunlar yerine yardımlar yapılması talep edilerek reddedildi.
Ayrıca önümüzdeki yıllarda yavaş yavaş hidrokarbon enerjilerinin yerini alması beklenen sürdürülebilir enerji projelerinin hayata geçirilmesi için yapılması gereken çok yüksek harcamalar var. Yüksek enflasyon döneminde bu yeni enerjilerin maliyetleri büyük ölçüde arttı. Maliyetler ayrıca kömür veya doğal gaz ile çalışan bir elektrik santralinin sürdürülebilir enerji kullanan bir elektrik santraliyle değiştirilmesi gibi hükümetlerin inşa etmesi gereken büyük projeleri de kapsıyor. Aynı şekilde vatandaşın evi ve iş yerinde kullandığı enerji kaynağını değiştirmek için katlanacağı ek yüksek maliyetler de bulunuyor. Bu durumda sorular şunlar: Bu fahiş özel harcamaları kim karşılayacak ve hangi yolla? Devlet desteği ve vergi indirimi yoluyla mı karşılanacak yoksa yeni enerjiye geçişin tüm masraflarını vatandaşın kendisi mi karşılayacak?
İklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik "yol planı" şimdiye kadar zengin sanayileşmiş ülkelerin karşı karşıya olduğu zorluklara odaklandı. Bu enerji geçiş sürecinde petrol üreticisi ülkeler de dahil olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin rolü ve sorumluluğu açık bir şekilde marjinalleştirildi. Sanki iklim kriziyle mücadele, gelişmekte olan ülkeler pahasına sanayileşmiş ülkeler için daha fazla ilerleme sağlamanın yeni bir yolu haline gelmiş gibi "rahatsız edici" bir tablo ortaya çıkmaya başladı.
Ancak sanayileşmiş ülkelerin tarihsel olarak sebep oldukları büyük karbon dioksit emisyonları miktarı göz önüne alındığında, sadece bu krizin birinci derecede sorumlusu olan aynı ülkelerin sorunlarına odaklanılarak küresel iklim krizinin ele alınamayacağı açık ve net. Dolayısıyla artık petrol üreticisi ülkeler dahil üçüncü dünya ülkelerinde atılması gereken adımlara dikkat etme zamanı geldi. Zira nüfus çoğunluğu yüksek olan bu ülkeler grubunun aktif katılımı olmadan, küresel düzeyde sıfır emisyon hedefine varmak için küresel çözümlere ulaşmak mümkün değil.
Gelişmekte olan ülkelerin rolüne yönelik arayışlar arttıkça enerji geçişi için gereken devasa fonlar ve bunları elde etmenin zorluğu da netleşiyor.
ABD Başkanı Joe Biden, geçen hafta Şarm El-Şeyh'te,  COP27 Konferansı’nın neredeyse ilk haftasının sonunda, ABD adına bir konuşma yaptı ve üç noktaya odaklandı: Enerji geçiş sürecini ilerletmek için ABD'ye güvenme olasılığı, ABD'nin üçüncü dünyaya yönelik mali taahhütlerinin yerine getirilmesi ve özel sektörün enerji geçişini aktifleştirmekte önemli bir rol oynamasının gerekliliği.
Başkan Biden'ın ABD'nin enerji geçişine yönelik taahhütlerine dair sözleri, ABD'nin eski başkan Donald Trump döneminde iklim değişikliğiyle mücadele anlaşmasını ihlal etmesine bir yanıttı. Cumhuriyetçi Parti'nin beklendiği gibi ezici bir başarı elde edememesi nedeniyle ABD yasama seçimlerinin ön sonuçlarının yarattığı iyimserlikti. Son zamanlarda Kongre tarafından onaylanan devasa çevre projelerine bir örnekti. Konuşması aynı zamanda ABD'nin iklim değişikliğiyle mücadelede üçüncü dünya ülkelerine verdiği mali taahhütlerin yerine getirilmesi konusunda güvence veriyor ki bu, geri kalan sanayileşmiş ülkeler için taahhütlerini yerine getirmeleri konusunda dikkate değer bir imadır.
İklim değişikliğiyle mücadelede özel sektöre daha fazla rol verilmesi çağrısına gelince; bu Amerikan söyleminde yeni bir çağrı ve hızlı bir enerji geçişinin sonuçları konusunda uyarıda bulunan petrol ve petrol dışı Amerikan şirketleriyle aleni münakaşalardan sonra geldi. Münakaşalar, ABD yönetiminin mevcut fiyat artışından şirketlerin elde ettiği kârlara yeni vergiler getirilmesine karşı uyarıda bulunmasını gerektirdi.
Ancak er ya da geç sorulması gereken ve sorulacak olan sorular var: Enerji geçişinde üçüncü dünya ülkelerinin sorumluluğu nedir? Asya, Afrika ve Latin Amerika'daki yaygın yolsuzluk kanseri gölgesinde nasıl her yıl milyarlarca dolarlık yardım yapılması beklenebilir?
Bu bölgelerde yolsuzluk seviyeleri bazen milyarlarca dolara ulaşıyor ve buzdağının görünmeyen kısmı çok daha büyük. Burada, mahkemeler ve adalet, bu hırsızlıklara koruma ve kalkan sağlayan cumhurbaşkanlarını, yetkilileri ve en nüfuzlu kişileri cezalandırmıyorlar. Sorumluluk aynı zamanda Ukrayna'da olduğu gibi büyük savaşlara dönüşen jeopolitik çatışmalarda veya Doğu Asya ve Tayvan anlaşmazlığında olduğu gibi genişleme olasılığında da gizli. Bu çatışmalar, uluslararası iş birliği imkanı için karanlık ve elektrikli bir ortam yaratıyor. Bu da üçüncü dünya ülkelerindeki azgelişmişlik sorunlarına çözüm bulma olasılıkları üzerinde olumsuz izlerini bırakıyor.