Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

İhtiyacımız olan Dünya Kupası!

Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını ve bunun sağlık ve ekonomik yansımalarından tutun, Rusya-Ukrayna savaşına, küresel bir savaşa dönüşmesine ilişkin korkulara ve küresel düzeyde ekonomik durgunluk hayaletinin çökmesine kadar dünyanın peş peşe yaşadığı karamsar haberler ışığında, Dünya Kupası insanlar için siyasetin sebep olduğu baş ağrıları, ekonomik krizlerin baskıları ve felaket haberleri arasında adeta bir mola oldu.
Geçtiğimiz Pazar günü turnuvanın açılışıyla birlikte futbol haberleri her şeyi gölgede bıraktı ve ‘çılgın top’ taraftarlarını heyecan havası sardı. Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği’nin (FIFA) beklentilerine göre turnuvayı 5 milyar kişi takip edecek. Katar'daki açılışın arifesinde yayınlanan bu tahminler, futbolu dünya çapındaki takipçi sayısı açısından diğer spor dallarının en tepe noktasına koyuyor. İki gün önce yapılan Suudi Arabistan-Arjantin maçından sonra bu atmosfer çok net görüldü. Yeşiller aldıkları sonucu hak ettiler ve maçı kazanarak Dünya Kupası'nın en büyük ve belki de en heyecan verici sürprizlerinden birine imza attılar. Medyada Suudi Arabistan’ın galibiyetine geniş bir yer ayrılmasına ek olarak, sosyal medya da bununla ilgili haberler, tebrikler, yorumlar ve videolarla dolup taştı. Turnuva öncesindeki kötü haberler ve yaygın eleştirilerin ardından birdenbire bu sonucun, dünyanın bir Arap başarısına hayranlık duymasını sağladığını ve heyecan atmosferini tırmandırdığını hissediyorsunuz. Özellikle Suudi Arabistan'ın izinden giden Japon milli takımı da güçlü takımlardan biri olan ve her zaman favori olan Almanya'yı mağlup ettikten sonra daha fazla sürprizin yaşanması bekleniyor.
Katar'daki turnuvanın başlamasından önceki geniş çaplı olumsuz haberler, Batı medyasının Arap ve gelişmekte olan ülkelere karşı kibirli bir şekilde yaklaşmasını sorgulamamıza neden oluyor. İçerik analizlerine göre, turnuvanın açılışından önceki süreçte İngiliz medyasındaki haberlerin neredeyse üçte ikisi olumsuzdu. İşçi hakları konusundan tutun, eşcinsel hakları konusuna ve stadyumda alkolün yasaklanmasına kadar eleştirilen yönlere odaklanıldı. FIFA Başkanı Gianni Infantino’nun basın toplantısı bile, bu eleştiri kampanyalarına uzun açıklamalarla karşı çıkıp Batı'yı ikiyüzlülükle suçlamasının ardından eleştiri ve kınamayla karşılandı. Infantino söz konusu açıklamasında “İnsanlara ahlak dersi vermeden önce Avrupalılar olarak dünyanın dört bir yanında 3 bin yıldır yaptıklarımız için biz özür dilemeliyiz” ifadelerini kullanarak, Avrupa'nın şu anda sınırları kapatmaktan tutun sevgi ve insancıl muameleden yoksun uygunsuz kamplarda tutmaya kadar mültecilere yaklaşma biçimine atıfta bulundu. Buna İngiliz hükümetinin mültecileri topraklarından Ruanda'ya sürmek için milyonlarca sterlin ayırma planını da ekleyebiliriz.
Aslında, Katar'daki turnuvadan önce ortaya çıkan gürültü ve eleştirilere kıyasla, Batı'nın 2018'de Rusya'nın ev sahipliğinde gerçekleştirilen bir önceki Dünya Kupası'na yaklaşım şekline bakılabilir. O zamanlar Batı, insan hakları, eşitlik ve demokrasi konusunda benzer bir yaygara koparmamıştı. Nitekim o dönemde Batılı ülkelerin topraklarında Rus muhaliflere yönelik suikastlar yapılıyordu. Bugün, önde gelen İngiliz spor yorumcusu Gary Lineker gibi bazıları çekine çekine temize çıkmaya çalışıyor. Bu hafta bir radyo röportajında ​​Lineker, kendisinin ve BBC'nin Rusya’nın Dünya Kupası'na ev sahipliği yaptığı sırada Rusya’daki insan hakları konusunda daha fazla ses çıkarması gerektiğini söyledi.
Ancak çifte standart yaklaşımı Rusya'daki Dünya Kupası'yla bitse iyi. İş, Batı'nın siyaset ve insan hakları konularında sessiz kaldığı diğer birçok turnuvaya kadar uzanıyor. Örneğin 1978'de Arjantin'de düzenlenen turnuva, birçok kişinin insan hakları alanındaki en kötü dönem olarak sınıflandırdığı bir dönemde yapılmıştı. Zira ülke generallerin elindeydi ve muhaliflere yönelik işkence ve kayıplar dosyası en öne çıkan dosyaydı. Tartışmaların, siyasi kaosların ve gündemlerin öne çıktığı dönemlerde örneğin Şili veya Meksika'daki Dünya Kupası turnuvalarıyla karşılaştırmalar da yapılabilir.
FIFA, ‘Futbolda siyasete yer yoktur’ sloganını benimser. Politika gündeminin ve entrikalarının bu müthiş oyunu bozmaması için bu sloganı ne çok uygulamak isterdik. Dört yılda bir yapılan ve milyarlarca insanın merakla beklediği Dünya Kupası'nın ne kadar çok köprü kurduğunu, insanlara başka kültürlerle tanışma fırsatı sağladığını ve taraftarlara bir arada yaşama ve hoşgörü ortamı sağladığını görebilirsiniz.
Bu turnuvaları organize etmek kolay değil. Organize maliyetlerindeki büyük artışla birlikte bunları düzenleme zorlukları artmakta ve ev sahipliği yapmak isteyen ülke sayısı azalmaktadır. Ev sahibi ülke, turnuvaya katılan takımların ve taraftarların karşılanması ve konaklama gereksinimlerini karşılamak için stadyumların inşasından tutun altyapının iyileştirilmesine kadar başlıca masrafların çoğunu üstleniyor. FIFA ise sadece işletme giderlerini karşılıyor ve gelirinin büyük bölümünü bilet satışı, sponsorluk ve yayın haklarından elde ediyor. Paylaşılan verilere göre FIFA, Rusya'da düzenlenen önceki Dünya Kupası'ndan yaklaşık 5,4 milyar dolar hasılat elde etti. Bu ve diğer gelirlerin futbolu küresel olarak daha iyi bir noktaya taşımak için kullanılması ve bir kısmının milli takımlara ödenmesi bekleniyor.
Dünya Kupası'nı organize etmekten sorumlu FIFA Yüksek Komitesi'ne göre Katar, bu turnuvaya 200 milyar dolardan fazla para harcadı. Halife Uluslararası Stadyumu'nun ciddi derecede yenilenmesinin yanı sıra turnuvaya özel yedi yeni stadyum inşa etti. Hazırlıklar ayrıca dünyanın her yerinden hayranlara hizmet veren yeni bir metro hattının inşasını da içeriyordu.
Katar, bu zor zamanlarda dünyanın en çok ihtiyacı olan Dünya Kupası'nı sunuyor. Bölücü siyasete nazaran spor, siyasi ve ekonomik kaygıların geçici de olsa azaldığı şenlikli ve rekabet gücünün yüksek olduğu karşılaşmalarda milyarlarca insanı bir araya getirerek tam tersi bir rol oynamaktadır. Umarız, Arap ülkelerinin ev sahipliğinde başka Dünya Kupası turnuvalarına da tanık oluruz ve bu turnuvada güçlü bir şekilde ortaya çıkan kibirli tavırlar ve çifte standart politikaları bizi bundan mahrum etmez.