İstemi Yılmaz
TT

‘Katargate’ ve Eva Kaili skandalı: Avrupa sosyal demokrasisinin röntgeni

Katar bu hafta Avrupa’da Dünya Kupası’yla değil bir skandalla gündemin üst sıralarını işgal etti.
Avrupa Parlamentosu (AP) üyeleri arasında gizli bir rüşvet operasyonu başlatan Belçika Federal Savcılığı, geçen hafta 1,5 milyon avrodan fazla nakit paraya el koyduğunu duyurdu. Operasyonu bir siyasi skandala dönüştürense parada Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı, Yunan siyasetçi Eva Kaili ve yakınlarının izine rastlanmasıydı.
Le Soir gazetesine göre, Yunan siyasetçinin evinden lüks bir çanta içinde 150 bin avro çıkarken, babası da 600 bin avro nakit parayla Brüksel’deki bir otelden çıkarken yakalandı.
Belçika Savcılığı’na göre paranın kaynağı “bir Körfez ülkesi”, yani Katar. Doha yönetiminin adının duyulması üzerine Batı medyası skandala “Katargate” ismini taktı bile. Yunan vekil evinde çıkan paradan haber olmadığını öne sürerek iddiaları yalanlıyor. Katar Dışişleri Bakanlığı da suçlamaları “temelsiz” olarak nitelendiriyor. Doha’ya göre “Katarlı diplomatlar uluslararası hukukun dışına çıkacak hiçbir adım atmadı”.
Peki Kaili aldığı para karşılığında Katar için ne yaptı?
Kaili, üyesi bulunduğu AP’deki sosyal demokrat partiler grubunun (Sosyalistler ve Demokratlar Grubu) Katar yanlısı yüzlerinden biriydi. Kasım ayında AP’de düzenlenen “Dünya Kupası sırasında Katar’da yaşanan işçi ölümlerine yönelik Doha’yı kınama oylamasında” sosyal demokratlar sessiz kalmıştı. Oylama öncesi söz alan Kaili, Doha’nın büyük bir dönüşüm yaşadığını ve işçi hakları konusunda ilerleme kaydettiğini öne sürmüştü. Hatta Körfez ülkesinin Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerilimde dahi arabuluculuk yaptığını ifade etmişti. Kaili’nin hitabı o kadar dikkat çekiciydi ki Yunanistan’da, partisi, sosyal demokrat PASOK, kendi vekilinin duruşuyla arasına mesafe koymak durumunda kalmıştı.
Aslında Katar’ın Dünya Kupası öncesi stat inşaatlarında yaşanan “işçi ölümleri” nedeniyle kaybettiği itibarını yeniden kazanmaya çalıştığı biliniyor. Bu uğurda milyonlarca dolarlık sponsorluk anlaşmaları, reklam ve hakla ilişkiler faaliyetleri yürütüldüğü sır değil. Yine de Avrupa’nın göbeğinde Brüksel kriterlerini bu kadar delinmesi Batı’yı ürkütmeye yetti. Önce PASOK, merkez sağcı Yeni Demokrasi’nin parti içerisindeki “Truva atı” olmakla suçlayarak Kaili’yi ihraç etti, ardından da AP Başkan Yardımcılığı görevinden alındı.
Kaili esasında Batılı yeni sosyal demokrasinin bütün özelliklerinin barındıran bir örnek. 14 yaşında sosyal demokrat PASOK’un gençlik kollarında siyasete başladı. 2002’de Selanik Belediye Meclisi’nin en genç üyesi olarak tarihe geçti. Mimarlık lisansı üzerine Avrupa Birliği alanında yüksek lisans yapan Yunan siyasetçi, 2004’teki genel seçimlerde başarısızlıkla sonuçlanan bir adaylık süreci yaşadı. Ancak bu serüveninin sonunda ulusal televizyon kanalı Mega’ya sunucu olarak transfer olarak şöhret kapılarını araladı. TV’den gelen popülaritesiyle bu sefer 2007’de Yunan Parlamentosu’na adım attı. 2014’te ise bu sefer AP vekili seçildi.
Fakat tüm bu siyasi yolcuğu sırasında ününü artıracak açıklamalar yapmaktan veya insan ilişkilerini geliştirmekten geri durmadı. Örneğin Kaili’yi partisinin tepki çeken bir tasarısını reddedeceğini söylerken görmek mümkündü. Son dakikada bu tavrından vazgeçse de kamuoyunda “popülist” çizgiye yerleşmişti bir kere. Keza sosyalist solla arasına mesafe koymak adına büyükbabasının Yunanistan İç Savaşı sırasında komünistler tarafından öldürüldüğü yalanını ortaya atmak Kaili açısından sorun değildi. Yanlışlığı kanıtlanan sözleri nedeniyle hiç özür dilemedi. Sonuçta Yunan siyasetçi “popülist” imajını komünistlerden uzaklaşarak “düzeltti”. 2019’da Syriza hükümetinin getirdiği “dar gelirliler için yardı aylığını” eleştirerek “Para yardımı tembeller içindir” diyen Kaili, bu sefer de ne kadar “sosyal” bir demokrat olduğunu gösteriyordu. Aynı vekil Yunan-Rus milyarder Ivan Savvidis’le gece eğlencesinde fotoğraf vererek sermayeyle ilişkilerini genişletmeye çalışıyordu. 2018’deyse partisinin kararına uymayarak Kuzey Makedonya ile imzalanan anlaşmayı “ihanet” olarak nitelendirip milliyetçi kanata göz kırpıyordu.
Sosyal politikaları aşağılayan, popülist milliyetçilik soslu girişimci bir zihniyet… Çağdaş Avrupa sosyal demokrasisinin özeti. Bugün Avrupa solu artık kendi elleriyle inşa ettikleri refah devleti mirasını reddediyor. Milliyetçi tavırlarını “halkın sesi” olma bahanesiyle aklayarak sağcı söyleme boyun eğiyor. Tüm bunları yaparken de sermayeyle dans ederek sponsorlara açık olduklarını beyan ediyor.
Eva Kaili skandalından en çok mutlu olan Avrupalı aşırı sağcılar. Fransız göçmen karşıtı lider Marine Le Pen, bir Rus ortaklı bankadan 9 milyon avro kredi aldığı için neden eleştirildiğini sorguluyor. Otoriter Macaristan Başbakanı Viktor Orban ve aşırı muhafazakâr Polonya hükümeti neden yolsuzluk kelimesiyle yönetimlerinin yan yana getirildiğini sorarak AP’deki sosyal demokratları işaret ediyor.
Avrupa ve Batı’da uzun süredir büyük şirketler halihazırda lobicilik faaliyetleriyle siyaset yapıcıları etkiliyor. Kampanya süreçlerinde yapılan yüklü bağışlar başkanlık veya hükümet dönemlerinde alınan kararlara doğrudan etki ediyor. Kaili skandalı buz dağının sadece görünen kısmı.