Sam Mensa
TT

2022 yılı yeni yıla nüfuz eden kritik bir yıl

2022 yılı, Berlin Duvarı'nın yıkılışına tanık olunan 1989 yılı, Sovyetler Birliği'nin çöktüğü ve dağıldığı 1991 yılı, New York'taki İkiz Kulelere terör saldırısının düzenlendiği 2001 yılı, finans piyasaların çöküşüne sahne olan ve Büyük Buhran’ın yaşandığı 1929 yılından sonraki en kötü yıl kabul edilen 2008 yılı gibi, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki belki de en kritik yıllardan biri. Tüm bu yıllar siyaset, ekonomi ve uluslararası ilişkilerde köklü ve kapsamlı küresel değişimlere yol açtılar.
2022 yılı bu tarihi duraklardan daha az önemli değil ve geçmişe dönmeden, geleceğin ne getireceğini beklemeden kendisini değerlendirmek zor. Ancak kritikliğinin işaretleri uluslararası ilişkilerin özünde meydana gelen ve dünya meselelerini kontrol etme saplantısını pekiştiren ciddi hasarla açıkça görülebilir. Tüm dünyada sağlıksız, barışsız ve huzursuz bir atmosfer yaratmaya devam eden Ukrayna savaşı, bu hasarın doruk noktasını oluşturdu.
2022'nin bir oluşumdan diğerine bıraktığı izler farklılık gösteriyor. Bu izlere bizi ilgilendiren ve bölgemizi etkileyen uluslararası ve bölgesel ülkeleri ve büyük blokları ele alarak yaklaşacağız. Bu ülkeler ve cepheler; Rusya, Çin, İran, ABD,  Avrupa ve Ortadoğu bölgesidir.
Geçtiğimiz yıl, Rusya, Çin ve İran için tüm ölçütlerde olumsuz geçti. Rusya, geçen Şubat ayından bu yana kendisini şiddetli Ukrayna savaşının içine soktu ve sahadaki sınırlı ilerlemesine rağmen, savaş Moskova'ya tökezlemeler ve yaptırımlardan başka bir şey getirmedi. Ordunun performansının kötülüğünü, kullanılan silahların Batı ülkelerindeki muadillerine göre etkisiz kaldığını, hazırlıktan ekipman, mühimmat, yiyecek ve yakıta kadar operasyonel yöndeki sıkıntıları ve kusurları ortaya çıkardı.
Bu da gerçekte Rusya'nın kabiliyetlerinin zayıf olduğunu ortaya koydu. Bu durum Moskova'nın petrol ve doğalgaz ile birlikte ihracat kalemlerinden biri olan silah satışının geleceğini etkileyecek. Rusya ekonomisine yönelik yaptırımların peş peşe ortaya çıkmaya başlayan etkilerinin yanı sıra, bir diğer olumsuzluk, Ukrayna savaşının Rusya’nın artık karmaşık ve saflarının sıkılığını kaybetmiş gibi görünen iç durumuna yansımalarında görülüyor. Savaşın, argümanlarıyla karşıt sesleri çevrelediği doğru, ancak yönetici seçkinler içinde hâlâ etki gücüne sahip olan ve birbiri ile rekabet eden bazı taraflar var.
Çin şüphesiz Rusya'dan daha iyi durumda, ancak o da krizler yaşıyor ve bu krizlerin en önemlisi Pekin'in politikalarının "korona" salgınıyla mücadele edemediğini, kullanılan aşının etkisinin zayıflığını, kapanma politikasının etkinsizliğini ve imalat üzerindeki yansımalarını, bir protesto hareketi ortaya çıkardığını, vaka sayılarının ve hatta ölümlerin arttığını ifşa etmesi.  Çin, ayrıca gençler arasındaki işsizliğe ek olarak yüksek borçlardan, çok sayıda iflastan, emlak krizinden, emtia ve gıda fiyatlarındaki artıştan muzdarip.
İran'a gelince, nükleer emelleri ve Ortadoğu'da hegemonya kurma çabası nedeniyle yaşadığı uluslararası izolasyona ek olarak, 3 ayı aşkın süredir dizginlenemeyen bir protesto hareketi, kadın ve gençlik başkaldırısı ile benzeri görülmemiş bir iç kriz yaşıyor. Son iç krizin tehlikesi öncekileri aştı ve kadınlara bedenlerini kontrol etme, düşünce özgürlüğü ve hayattan zevk alma hakkının geri verilmesi çağrısıyla rejimin sabitelerini hedef aldı. Dahası rejimin devrilmesinin ve kimliğinin değiştirilmesi için bir halk referandumu düzenlenmesinin yanı sıra “Dini Lider'e ölüm” çağrısı yapma kertesine vardı.
Diğer tarafta yani ABD ve Avrupa'da da durum pembe değil. Ukrayna savaşının etkileri bilhassa Avrupa’da yüksek fiyatlar, enflasyon, gaz ve petrol krizi şeklinde herkesi etkiledi. Bununla birlikte, olumlu olarak nitelendiremesek de olumsuz da olmayan birkaç gerçek dikkat çekiyor.
ABD'de 2022 yılı, ara seçimlerin sonuçlarından sonra, Amerikalıların Donald Trump dönemindeki birçok rahatsız edici göstergenin ardından, Demokrat Parti içindeki aşırı sol ile Cumhuriyetçi Parti içindeki aşırı sağın üstesinden geldiklerini gösterdi. Trump döneminde ortaya çıkan bu göstergeler, güvenlik kurumları başta olmak üzere devlet kurumlarını ve seçimlerin dürüstlüğünü ve tarafsızlığını şüphe altında bırakmıştı. Capitol binasına yapılan saldırıda olduğu gibi silahlı şiddete başvurmuştu. Amerikalıların çok değer verdiği demokrasiye, kamusal ve bireysel özgürlüklere yönelik tehdit, siyasi hayata dengeyi geri getiren ve meydana gelen dengesizliği düzeltmenin başlangıcını işaret eden bir duruş ile her iki tarafta bu tehdide karşı çıkanları harekete geçirdi.
Demokrasiye yönelik bu tehdit, popülist ve aşırı sağ hareketlerin kayda değer yükselişiyle birlikte Avrupa'nın kendisine de ulaştı. İsveç, İtalya ve Macaristan'da aşırı sağ iktidara geldi, Fransa ve Almanya yabancılara yönelik şiddet eylemlerine, açık sınır ve ırkların karıştırılması politikasına son verilmesi çağrılarına tanık oldu. Devlet Başkanı Rusya Devlet Başkanı ile özdeşleşen Macaristan gibi bazı ülkelerin liderleri arasında Sovyet diktatörlüğüne özlem görüldü
Ancak bu, Avrupa Birliği ve NATO'nun birlik bağlarını koparmadı.
Avrupa, Rusya'nın Ukrayna'daki savaşını, var olan bir oluşumu değiştirmeyi ve topraklarını silahlı kuvvetle ilhak etmeyi içerdiği için demokrasi ve diktatörlük arasındaki varoluşsal bir çatışma olarak değerlendirdi. Bu Avrupalıları, üyeleri arasındaki soğukluktan ve görüş ayrılıklarından muzdarip olan NATO aracılığıyla ittifaklarını güçlendirmeye, kenetlenmeye, birlik olmaya, refahtan feragat etmeye, demokrasiyi savunmak anlamına geldiği için Washington ile ittifak içinde Ukrayna’yı doğrudan askeri müdahale dışında her yolla savunmaya motive etti. Avrupalılar, kıtalarını Amerikalılardan soyut olarak savunabilecek bir Avrupa kuvveti inşa etmeyi ciddi şekilde düşünmeye başladılar. Ne var ki Avrupa ekonomilerinin durumu ve yüksek borçlarına ek olarak, Avrupa havasındaki olumlu değişikliğe rağmen irade zayıflığı nedeniyle ABD korumasına duyulan ihtiyaç kaçınılmaz olmaya devam ediyor. Japon müttefikinin bu silahlanma ve hazırlık durumunu tahkim etmeye katılımı da göz ardı edilmemeli.
Genel olarak Ortadoğu ve özellikle de Arap dünyası ve Körfez ülkelerine gelince, bilindiği üzere yukarıdakilerin tümünün etkisi altında yaşamalarına rağmen nispeten en az etkilenen ülkeler olmaya devam ediyorlar. Ülkelerinin Batı-Rusya-Çin çatışmasının ağırlığı altında olmalarına karşın Ukrayna savaşında taraflardan birine karşı net bir pozisyon benimsemedikleri, Çin Devlet Başkanı’nın Suudi Arabistan'a yaptığı ziyarette açıkça görüldüğü gibi, Washington'dan bağımsız olarak bölgesel ve uluslararası alanda kendilerine yollar çizdikleri görülüyor. Arap dünyasında bazı ülkeleri bir sosyal, ekonomik ve siyasi açılım dalgasının kapladığı bir dönemde, İsrail'in aşırı sağın kontrolü altına girerek ters yönde hareket ettiğini görüyoruz. Bu, İsrail “demokrasisini” ve bölgenin güvenliğini tehdit eden, müttefiki Washington ile arasında sürtüşmeler yaratan çok önemli bir hadise. Ancak Şarm el-Şeyh'teki iklim zirvesi, seçkin Katar Dünya Kupası, Beyrut ile Tel Aviv arasındaki deniz sınırlarını çizme anlaşması gibi parlak kıvılcımlara da tanık olduk.
Sonuç olarak, kaydettiği değişkenlerin derinliği nedeniyle 2022'nin izleri 2023 ve sonrasına uzanacak gibi görünüyor. Politikaların ve rejimlerin yıkılışına, ulusların gerilemesine ve diğerlerinin yükselişine tanık olabiliriz. Buna karşılık, ne savaş ne barışın olmadığı bir statüko, yalnızca yaratıcı inisiyatifler, bir serap olarak kalan yeni bir düşünce yaklaşımıyla sona erecek bir siyasi donukluk içinde Arap Maşrık ülkelerinde bazıları, bir nesne olmayı sürdürüyorlar. İran'ın bazı ülkelerimiz üzerindeki hegemonyasını sürdürme ve diğerlerinin de güvenliğini istikrarsızlaştırma çabalarında bir obje olmayı sürdürüyorlar.