İstemi Yılmaz
TT

Türkiye’nin Suriye politikasının iflası

Geride bıraktığımız 2022 senesinde Türk dış politikasını tek bir kelimeyle özetlemek gerekseydi mutlaka “normalleşme” tercih edilirdi. Ankara, Ermenistan’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Suudi Arabistan’dan Mısır’a değin bir dizi “hasım” ülkeyle arasındaki buzları eritti. Öyle ki düne kadar Türk mallarını boykot eden Körfez ülkeleri, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’na milyarlarca dolar yatırma kararı aldı. Elbette Türkiye’nin diplomatik “normalleşme” dalgasının 2023’e sarkan ayakları da mevcut. Bahse konu yönetim Şam rejimi.
Yeni yıla girmeye günler kala Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) Başkanı Hakan Fidan Rusya’nın başkenti Moskova’ya giderek tarihi bir ziyaret gerçekleştirdi. Akar ve Fidan, Suriye Savunma Bakanı Ali Mahmud Abbas ile bir araya gelerek iç savaşın başından bu yana iki ülke arasında en üst düzey temasa imza attı. Esasında bir süredir Fidan, Suriyeli mevkidaşı Ali Memluk’le kalıcı bir diyalog kanalı kurmayı başarmıştı. Ancak Savunma Bakanları düzeyindeki iş birliği Şam-Ankara hattındaki normalleşmenin hangi temeller üzerine inşa edileceğinin göstergesi.
Arap Baharı sonrası Mısır ve Tunus gibi ülkelerde Müslüman Kardeşler ile (İhvan) bağlantılı siyasi partilerin iktidara gelmesiyle Ortadoğu’da borusunu öttürebileceğini düşünen Türkiye, komşusunda gerçekleşecek olası bir rejim değişikliğinin en ateşli savunucusuna dönüşmüştü. Neredeyse 12 yılını dolduracak iç savaş boyunca Ankara, Suriye İhvanının siyasi-askeri karargâhı konumuna geldi. Gölge hükümetler İstanbul’da kuruldu, savaşçılara gerekli kaynakların aktarımında Türkiye transit ülke olarak kullanıldı. 2016’da DEAŞ’a karşı Fırat Kalkanı, 2018’de YPG/PKK’ya karşı Zeytin Dalı ve 2019’da yine aynı terör örgütüne karşı Barış Pınarı harekatlarıyla Türk askeri komşu topraklarda mevzilendi. Bugün Suriye’nin kuzeyinde önemli aktörlerden biri, Türkiye ve desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO).
Yukarıdaki satırlarda kabaca çizilen Türkiye’nin Suriye politikasında esas rol ise her zaman söylem üstünlüğündeydi. Ankara, Suriye İhvanı’yla iltisaklı gruplara arka çıkarken Beşar Esed’i “kendi halkını katleden zalim bir diktatör” olarak resmediyor, Şam rejimini İran ve Hizbullah milisleriyle “Sünni nüfusa karşı” ittifak yapmakla suçluyordu. Ahlaki saikler gözetilerek oluşturulan yeni dil, Türkiye medyasının yayınlarıyla renklendiriliyordu.
Ne gariptir ki Şam’la normalleşme sürecinde da yine Türk medyası büyük bir rol üstleniyor. İktidara yakınlığıyla bilinen bir gazete, manşetinde “Ankara ile normalleşmeye karşı çıkan Batı ve İran’la iş birliği içerisindeki Suriyeli askerlerin Esed’i devirmeye çalıştığını” yazıyor. Bir zamanlar Suriyeli muhaliflerin safında yer alan medya aktörleri bir günde Esed’i “darbeci” Suriye ordusundan sakınan bir konuma düşebiliyor.
Aslında Şam-Ankara normalleşmesi, Kremlin’in zorlamasının neticesi. Ukrayna’da Batı destekli direnişe toslayan Rusya en azından Suriye cephesini kapatmak adına her iki tarafı da aynı masada buluşturuyor. Şam rejimi Moskova olmadan ayakta kalamaz. Türkiye içinse seçimin yaklaştığı ve ekonomik daralmanın şiddetini artırdığı bir dönemde enerji harcamalarını stabil hale getirmek kritik öneme haiz. Bunlara bir de 3 milyondan fazla mültecinin Hatay’a yığılmasına neden olabilecek kaynayan kazan İdlib belirsizliğini eklediğimizde normalleşmenin neden Ankara adına da bir zorunluluk olduğu anlaşılıyor.
Bugün karşı karşıya olduğumuz durum, Türkiye’nin on yıllardır Ortadoğu’da takip ettiği İhvanperest siyasal hattın çöküşü. Tunus’ta, Mısır’da, Suriye’de, Libya’da ulusal hükümetleri yönetmeye kalkışan veya iktidar olmaya öykünen Müslüman Kardeşler ağı sayesinde Ankara bölgenin hâkimi olacaktı. Fakat Körfez’in çabaları ve İhvancılığın sınırları bu projenin gerçekleşmesini önledi. Dahası Sünni dünyayı tek bir bayrak altında birleştirme idealine yaslanan Müslüman Kardeşler ideolojisi büyük bir geri çekilme yaşıyor. Projenin hamisi sıfatını taşıyan Ankara dahi milliyetçi-ulusalcı bir çizgiye evrilen siyasetiyle bu zorlu coğrafyada ayakta kalmaya çabalıyor.