Bekir Uveyda
TT

Netanyahu’nun yargı savaşı

Dünyanın herhangi yerindeki bir ülkenin hükümdarı, yönettiği ülkenin yargı kurumlarına karşı savaş açmaya karar verdiğinde, o ülkenin istikrarını uzun süreliğine ortadan kaldıracak bir kıvılcımı ateşler. Bu yöneticiyi iktidara getiren durum aynı kaldığı ve ufukta hiçbir değişim emaresi görünmediği sürece, belki de sonsuza dek bozulma devam eder. Böyle bir bağlamda şu söylenebilir ki, farklı yüzyıllarda pek çok toplumda, düştükleri ve insanların niyetleri ve kafalarından geçen düşünceler yüzünden yargılanma korkusu ve ancak kefenle çıkabilecekleri zindanlarda çürüme endişesi olmadan rahat bir nefes alma hakkı bulduğu bir zaman gelinceye dek; ülkelerindeki yargı kurumlarına savaş açan, ülkeyi ele geçiren ve vatandaşın yıllarca boynuna çöken diktatörlük koltuğundaki pek çok yetkili arasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bir istisna değil, bu yetkililerin oluşturduğu listeye adını yazdıran yeni bir örnektir.
Pratik gerçeklik gösteriyor ki, İsrail'de yönetim sorumluluklarının merdivenlerini tırmanma yolculuğuna başladığından beri Netanyahu, Gazze Şeridi ve Batı Şeria'da Filistinlilere karşı yukarıda geçen zalimce uygulamaları şu ya da bu şekilde uygulamıştır. Bu, gerektiğinde başvurulabilecek kayıtlarda belgelenmiştir. Tabi nesnel bir şekilde konuşmak gerekirse, İsrail'in kurulmasından önce başlayıp 1967 savaşındaki Arap yenilgisi sonrası işgalden beri tırmanan ve devam eden çatışma dönemi; tutuklama, taciz, kuşatma, esir alma, işkence ve katletme Filistin halkının maruz kaldığı sistematik zulümdür. Bu durum ve işgalci İsrail’in sistematik zulmü mevzu bahis olunca, Netanyahu bir İsrailli olarak çağının bundan sorumlu olan tek adamı değildir.
Ancak Netanyahu’nun mevcut İsrail hükümetinde kendisini destekleyen ekibinin genel olarak İsrail yargı kurumlarına ve özel olarak Yüksek Mahkeme’nin yetkilerini azaltmaya yönelik açtığı savaş, amaçları bakımından, dünyanın diğer yerlerinde daha önce yaşanan benzer durumlardan farklıdır. Bazıları, Netanyahu’nun Adalet Bakanı Yariv Levin’in desteğiyle -ironiye bakın- özellikle rolünü nihai olarak baltalamak ve gelecekte birkaç yıldır hakkında kovuşturma geçirdiği yolsuzluk suçlamalarını içeren herhangi bir iddianame yüzünden yargı karşısına çıkması halinde kendisiyle uğraşmasının önünü tıkamak amacıyla Yüksek Mahkeme ile bir kemik kıran savaşına girmeyi planladığını söylemeye kadar gidiyor. İsrail’i takip eden her kişinin bildiği üzere Netanyahu’nun yolsuzluk soruşturması meselesi eskiye dayanan bir savaş. Dolayısıyla Netanyahu'nun kalbinin İsrail yargısına karşı nefretle dolu olduğunu söylesek abartmış olmayız. İşte o savaş silsilesinden bir örnek: 21 Kasım 2019’da dönemin Başsavcısı Avichai Mandelblit, Netanyahu hakkında rüşvet, dolandırıcılık ve görevi kötüye kullanma suçlamalarıyla dava açılacağını söylemişti. Mandelblit yaptığı açıklamada, “Bu, İsrail halkı için üzücü ve zor bir gün. Şahsen benim için de üzücü bir gün” demişti. Bunun üzerine, görev süresi sona eren başbakan hiç vakit kaybetmeden başsavcıyı suçlayarak “Şahsıma yöneltilen suçlamalar siyasi saiklidir” demiş ve daha da ileri giderek başsavcının sözleri için “Bu, uydurma suçlamalar ve şaibeli ve taraflı soruşturmalarla başbakana yapılan siyasi bir darbedir” demişti. Daha sonra öfkeyle parlayarak “Soruşturma yetkililerini ve savcılığı incelemeye alma vakti geldi” demişti.
Şu anda Netanyahu’nun koalisyon hükümetinde hem siyasi hem de dini radikal İsrailli yetkililer yer alıyor. Itamar Ben-Gvir ve Dini Siyonizm Partisi lideri Bezalel Smotrich gibi dini açıdan radikallerin bulunması işin en tehlikeli yanı. Hükümette aynı zamanda Şas Partisi ve Birleşik Tevrat Yahudiliği bulunuyor. Böyle bir hükümete başkanlık etmesiyle Netanyahu, gelecekte karşılaşabileceği herhangi bir kovuşturmanın önünü kesmek için bunun oldukça iyi bir fırsat olabileceğini düşünüyor. Geçtiğimiz Cumartesi günü Tel Aviv'de tanık olunan ve İsrail yargı kurumlarının çeşitli temsilcilerinin katıldığı protestolar, seküler hareketlere karşı yasama fikirlerini kabul ettirmek için durumu kendileri için de bir fırsat olarak gören dindar radikallerin desteğine rağmen Netanyahu için bu savaşın kolay geçmeyeceğini gösteren açık işaretler taşıyor. Netanyahu ve destekçilerinin karşısında Yüksek Mahkeme’nin eski Başkanı Aharon Barak da dahil olmak üzere birçok hukuk insanı duruyor. Barak İsrail'in yok olmasıyla ilgili Tevrat’taki bir ifadeye başvurarak, Netanyahu hükümetinin Yüksek Mahkeme'yi zayıflatmayı başarmasının ‘Üçüncü Tapınak’ın sonunun başlangıcı’ olacağını söyledi.
Netanyahu'nun İsrail yargısına karşı savaşının İsrail devlet kurumlarının yıkımına yol açmasına izin verilecek mi? Zor bir soru, cevabı ise gayb aleminde gizli.