İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın görevinden istifa etmesi Araplığı eksik, hatta parçalanmış olanları saymazsak, biz Arapları hiç ilgilendirmiyor. Ama Tahran’daki Irak Büyükelçisi’nin, Iraklıların “Arap Körfezi” adlandırmasına bir tepki olarak resmi olarak bilgilendirilmek üzere çağırılması bizi çok ilgilendiriyor. İşte İranlıların, yani İran rejiminin sorunu bu: Ne Arapları ne de Araplığı kabullenebiliyor ve tüm Basra Körfezi bölgesinin İran’a ve Şehinşahlığa bağlılığı düşüncesine tutunmayı sürdürüyor.
Bizzat İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan da Tahran’da sorguya çekilmek üzere çağırılmıştı. Birkaç hafta önce Ürdün Lut Gölü kıyısında düzenlenen Bağdat 2 konferansına katıldığı için, “resmi olarak yönlendirilen” İran basını ve internet sitelerinde de ciddi eleştirilere maruz kaldı. Bazı analistler bunu, İran’ı bölgesel denklemin dışında tutma çabası olarak yorumladı.
İran diplomasisi, eski onlarca İranlı büyükelçi tarafından da Rusya-Ukrayna savaşı ve diğer konulardaki tutumu konusunda eleştirildi ve eleştiri okları doğrudan Dışişleri Bakanını hedef aldı.
Bu bağlamda İran’ın eski Birleşik Krallık Büyükelçisi Celal Sadityan, mevcut İran Hükümeti’nin dış politikadaki tavrını oldukça zayıf olarak niteledi ve İran’ın dış ilişkilerinde bir denge olmadığını belirtti. Bu, İran’ın bir dış politikasının olmadığı ve Tahran’ın, Çin-Rusya ilişkilerine bel bağladığına dair bir kanaat oluşturacak kadar açık ve bilinen bir mesele.
Yönetim kurulu başkanlığını Hamaney’in Uluslararası İlişkiler Danışmanı Ali Ekber Velayeti’nin yaptığı Ferhihtegan gazetesinin, Abdullahiyan’ın tutumlarını “rahatsız edici bir rota ve İran diplomasisi alanında ciddi bir zayıflık” olarak niteleyip onun yeni tutumunun İran’ın ulusal çıkarlarını sağlamak için doğru bir diplomatik yaklaşım olamayacağını” belirtmesi de önemlidir.
Abdullahiyan’ın dış politikadaki yetkinliğine dair eleştiri ve sorgulamalar bu noktada yeniden gündeme geldi. Bu, Kardeş ülke Irak’ın ev sahipliğinde 25'incisi düzenlenen Körfez futbol turnuvasında, Körfez’in “Arap Körfezi” olarak adlandırılması üzerine İran’da öfkenin tırmanmasıyla eş zamanlı olarak gerçekleşti. Abdullahiyan bunun üzerine Irak Büyükelçisini Tahran’daki İran Dışişleri Bakanlığına çağırmış ve görüşmeden sonra yaptığı açıklamada şunları söylemişti: “Iraklı yetkililerin Fars (Basra) Körfezi yerine hayal ürünü bir terim kullanmaları üzerine Irak Büyükelçisi, Dışişleri Bakanlığına çağırıldı ve büyük İran halkının Fars Körfezi için doğru ve eksiksiz bir terim kullanımı konusundaki hassasiyeti Irak tarafına iletildi.”
İran’ın Irak’a ve Arap (Basra) Körfezi’nin “Arap” olarak adlandırılmasına yönelik bu isyan ve saldırganlığı ve bunu, her ne kadar Arap körfezi olarak kalacak olsa da “Fars Körfezi” olarak adlandırmada ısrar eden İranlılar tarafından düşmanca görülen bir eylem olarak göstermesi hakikaten dikkate değer.
25. Körfez Kupası turnuvasında Arap Körfezi adlandırmasını tercih ettiği için Irak’a yönelik saldırı “korosuna” sözde İran Spor ve Gençlik Bakanı Hamid Reza Seccadi de katılarak, “Fars Körfezi adının tahrifi” olarak nitelediği adlandırmayı ve Uluslararası Futbol Federasyonu FIFA tarafından uydurma bir adın kullanılmasını kınadı.
İran Futbol Federasyonu, 8 Arap ülkesinden takımların katıldığı “Körfez 25”in, Arap Körfezi Futbol Turnuvası olarak adlandırılmasına karşı çıkmak üzere FIFA’ya şikâyet yolunda olduklarına dair tehdit ve uyarıda bulundu. Turnuvaya, Irak, Umman Krallığı, Suudi Arabistan, Yemen, Bahreyn, BAE, Kuveyt ve Katar katıldı.
Bu, Şark gazetesini, İran diplomasisini “kırılgan olmak” ile suçlayarak eleştirmeye sevk etti. Gazetenin ifadesiyle Basra’daki futbol maçları, Irak’taki İran karşıtı iddiaların ortaya atılmasına zemin hazırladı, bu da İran Dışişleri Bakanlığının, Irak Başbakanı ve Mukteda es-Sadr’a nispet edilen açıklamalara ilişkin resmi bir tavır talebinde bulunmasına yol açtı.
İş, İranlıların Arap olan her şeye karşı bu kibirli tavrıyla da sınırlı kalmadı. Nitekim İran Parlamentosu, Basra’daki futbol turnuvasından bahsederken “Arap Körfezi” adını zikretmelerinden ötürü Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ve Sadr hareketinin lideri Mukteda es-Sadr’a da saldırdı.
Sorun, tarihe ve gerçekliğe uygun olarak Arap Körfezi’ni Arap Körfezi olarak nitelediği için Irak’a yönelik bu “yoğun” ve saldırgan kampanyanın, yalnızca Araplara ve Araplığa yönelik kibirli ve üstten bir bakışı değil, aynı zamanda İran mollalarının Arap devletlere ve temelde Araplara karşı beslediği düşmanlığın boyutunu gerçekten yansıtıyor olmasıdır. Onlar yani İranlılar, fiili olarak Arap ülkelerini işgal edip halklarına rağmen bu ülkelere ve iradesine hükmederken, Arap komşularla normal ilişkiler kurulması yönündeki arzularına dair beyanlarının hiçbir doğruluğu ve geçerliliği yok.
Gerçekten Araplar olarak bizi, İran diplomasisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’a yönelik İran içinden yöneltilen eleştiriler, Bakanın istifası veya rejimden uzak tutulması ilgilendirmiyor. Ama Arap Körfezi adlandırması yüzünden Araplara yönelik bu yeni saldırı ve düşmanlık, Araplığı eksik ve parçalanmış olanlar hariç her Arap’ı ilgilendirir. Üstelik Arap Körfezi, Arap’tır ve öyle de kalacak… Tahran mollaları kabul etsin ya da etmesin, bu saldırgan rejimin sorunu Araplar, Araplık ve onun Arap olan her bir şeye karşı kibirli zihniyetidir.
TT
İran’ın Araplarla sorunu… Körfez, Arap kalacak!
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة