Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Siyaset ve erdem

Jacinda Ardern, 37 yaş gibi çok erken bir yaşta Yeni Zelanda başbakanı olmuştu. 2017 Yeni Zelanda seçimlerinde partisinin ikinci parti olarak sandıktan çıkmasına rağmen kurulan koalisyon ile göreve geldi. Ardern, başbakanlık yaparken, terör saldırıları, küresel ekonomik kriz, iklim krizi, virüs salgını, yanardağ faciası gibi birçok olağanüstü durumla mücadele etmeye çalıştı. Bir başbakan olarak kendisi dikkat çekici yapan, “bizim” için önemli olan yönü ise Yeni Zelanda terör saldırıları sırasında teröre karşı samimiyetle “Yaralarımızı birlikte saracağız. Bu ülkenin Müslüman toplumu destekleme görevi var” demesiydi.
Avustralyalı Brenton Tarrant, 2019’da Yeni Zelanda’da Nur ve Linwood camilerine Cuma namazı sırasında otomatik silahla saldırmış, saldırılarda kadın ve çocuklar dahil olmak üzere 51 kişi hayatını kaybetmiş, 49 kişi de yaralanmıştı. Tarrant’ın, terör saldırısını gerçekleştirmek için saldırıdan önce Dunedin kentinde bir ev kiraladığı, bölgedeki poligonlarda atış talimi yaptığı ortaya çıkmıştı. Bu terör saldırısı, Yeni Zelanda’daki en kanlı terör saldırısı olarak tarihe geçmişti. Bir başbakan olarak Ardern, olması gerektiği gibi davranmıştı.
Başbakanlığı döneminde anne olan Ardern’in sempatik bulunmasındaki diğer önemli detay da oldukça mütevazı bir hayat sürüyor olmasıydı. Kapitalizme yönelik eleştirileriyle çokça konuşulan Ardern’in bebeğinin daha önce kullanıldığı belli olan el örgüsü battaniyesi de açıkçası gözümden kaçmamıştı.
Ardern’in dünyanın en genç başbakanı olarak izlediği idealist siyaset olumlu değerlendirilse de görevi sırasında şanssızlıklar peşini bırakmadı. 2019’da Yeni Zelanda’da yanardağ faciası yaşandı. Facia öncesinde deprem olması ve alarm verilmesine rağmen turizm şirketleri hizmet vermeye devam ettiği için yanardağ faciası sonrası tüm kusuru bulunanların hesap vermesi için titizlikle çaba sarf etti.
Çok fazla tepki almasına, aşı karşıtlarının hışmına uğramasına rağmen COVİD-19 önlemleri konusunda da cesurca davrandı, ülkenin sınırlarını kapattı ve salgınla mücadeleyle ilgili olarak övgüler aldı.
Çok fazla eleştiri de aldı, aldığı eleştirilere rağmen 2020 seçimlerinde oylarını arttırdı.
Kadınlara siyaset konusunda cesaret verdi.
Selefleri tarafından dahi övgüyle anıldı.
Çok fazla sayıda tehdit aldı.
İklim kriziyle mücadele konusunda verdiği sözleri tutamadı.
Tüm dünya milliyetçi, popülist siyasetin rüzgarıyla savrulurken, ayrımcılıktan beslenirken “farklılığımız zenginliğimizdir” nevinden söylemleriyle yabancı düşmanlığının önüne geçmeye çalıştı, popülizm yapmadı.
Açık mikrofondan küfrettiği duyuldu, özür diledi.
Virüs salgını Yeni Zelanda’yı etkilediğinde düğününü erteledi.
Ve sonunda istifa edeceğini açıkladı.
Belki de en etkileyici tutumu istifa edeceğini duyurduğu konuşmasının içerisinde saklıydı.
Mesleğinin sorumluluğunun oldukça farkında olan Ardern, "Artık bu işin hakkını verecek kadar yeterli olmadığımı biliyorum. Devam edersem, Yeni Zelanda'ya zarar vermiş olurum." dedi.
Siyasetin doğası için oldukça beklenmedik ama siyasetçide bulunması gereken erdemler açısından olması gereken ifadelerdi. Siyaset yapmak, ülke yönetmek, binlerce kişinin sorumluluğunu almak size lütfedilmiş bir şey değildir, tam aksine sürekli çaba harcamanız, bu çabayı sağlayacak enerjiye sahip olmanız gerekir. Dahası eğer gerçekten çaba sarf ediyorsanız oldukça yorucu süreçtir ki yıpranırsınız, ömür boyu devam ettiremezsiniz, bir yerde bırakmanız gerekir çünkü kişisel hırslarınız için devam etmeniz, hizmet etmek için söz verdiğiniz halkınıza haksızlık etmek anlamına gelir. Bu nedenle, Jacinda Ardern’in göreve gelişi, hizmet sürecinde yaptıkları iyi ya da kötü bir biçimde ele alınabilir, birçok şey söylenebilir ancak görevden ayrılışı için söylenecek tek şey, çok genç yaşta olmasına rağmen hizmet vermek için geldiği konumdan, hizmet veremeyeceğini anladığında çekilmesinin bir siyasetçide olmazsa olmaz erdemlerden biri olduğudur.