Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

Erdoğan ve Aliyev, Türkiye ve Azerbaycan'ı birliğe doğru götürüyor!

Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bağımsız olan ülkelerde elitler, iktidarlarını korumak için mücadele ettiler. Belarus liderleri bildiklerine bağlı kalarak bir nevi neo-Sovyetizmi benimsediler ve Rusya'ya bağlı bir şekilde ülkeyi yönettiler. Ukrayna ve Ermenistan'daki siyasi elitler ise Rus nüfuz alanından uzaklaşmaya çalıştılar ve sonları savaşla cezalandırılmak oldu. Uzun bir Sovyet yönetimi tarihi ve onlarca yıl boyunca Doğu Bloku'nun petrol tedarikçisi olmasının ardından Azerbaycan'ın ise Sovyet sonrası dünyada önde gelen bir bölgesel güç olması pek olası görünmüyordu.
Ancak İlhami Aliyev'in istikrarlı ve güçlü yönetimi altında Azerbaycan artık hesaba katılması gereken bölgesel bir nüfuza sahip. Azerbaycan, onun iktidarı sırasında kesinlikle Batı'ya yöneldi ve NATO, Avrupa Birliği, İsrail ve Türkiye ile bağlarını güçlendirdi.
Rus muhalefeti veya Batı'nın soğukluğu karşısında kolayca başarısız olabilirdi, ancak Aliyev kurnaz bir diplomat olduğunu gösterdi. Azerbaycan'ın dış politikasını tamamen yeniden yönlendirirken, aynı zamanda babası Haydar Aliyev'den devraldığı Sovyet kabuğunu da kırdı. Onun yerine, Sovyetli seleflerinden çok daha büyük ulusal umutları ve beklentileri olan, Batı’da eğitim almış yeni sadık bir neslin yükselişini destekledi. Ancak programı tüm cephelerde ulusal bir başarıya ulaşamadı. Aliyev'i eleştirenler, yolsuzluğa, petrole bağımlılığa ve daha geniş ölçekte Azerbaycan'ın nüfusunun çoğu için durgun bir büyümeye dikkat çekmekten çekinmiyorlar. Aliyev rejiminin bunlar yerine oluşturduğu şey; iktidarını pekiştirmek için kazanan bir siyasi strateji benimsemek. Sonuç, Azerbaycan’ın Orta Asya'da gücünün genişlemesi ve dünyanın dört bir yanındaki hükümetler nezdinde nüfuz kazanması.
1997'de o zamanlar 36 yaşında ve Azerbaycan devlet petrol şirketi SOCAR'ın başkan yardımcısı olan İlham Aliyev, Harvard Kennedy Okulu'ndaki öğrencilere, öğretim üyelerine ve petrol yöneticilerine yaptığı konuşmasına şöyle başladı:"Bu üniversitede konuşma yapmak büyük bir onur. Ben de öğrenciliğimden beri yıllar boyunca üniversite hakkında çok şey duydum."
İlham, özel akademik kariyerine Sovyetler Birliği'nin seçkin okullarında başladı. Henüz 16 yaşındayken Rusya'nın en prestijli üniversitesi olan Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'ne (MGIMO) kabul edildi.1982'de lisans derecesini ve 1985'te de tarih alanında doktorasını tamamlayarak başarılı bir öğrenci olduğunu kanıtladı. Daha sonra 1985'ten 1990 yılına kadar üniversitede öğretim görevlisi olarak çalıştı. Harvard’da yaptığı konuşmada, "O zamanlar dünyanın zıt taraflarındaydık. Benim için o zamanlar bir gün burada olacağımı ve sizinle konuşacağımı hayal etmek çok zordu" demişti.
“İlham: Bir Cumhurbaşkanının Portresi” adlı biyografisinin yazarı Graeme H. Wilson’a göre, "İlham ciddi bir gençti, çok okurdu ve akranları yerine büyüklerle vakit geçirmeyi tercih ederdi."
İlham üniversitede bir Anglofon olarak öne çıktı. Akıcı bir şekilde konuşacak kadar İngilizce öğrendi ve çalışmalarını İngiliz kültürü, tarihi ve siyasi düşüncesi üzerine yoğunlaştırdı. Doktora tezi, 1970'ler ve 1980'lerin İngiliz savaş karşıtı hareketi üzerineydi.
1987'de babası Haydar’ın şansı döndü ve Siyasi Büro’daki görevinden alındı. Ardından, 1990'da Haydar, Mihail Gorbaçov hükümetini Bakü'deki kanlı baskında Azerbaycanlı sivilleri öldürdüğü için eleştirdi. Bu, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri’ni karşısına almasına yol açtı. Sadece günler sonra İlham, üniversiteden atıldığını bildiren bir mektup aldı.
İlham, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla yeni girişimciler dalgasına katılmaya karar verdi. Moskova'nın eteklerinde bir fabrika satın alarak tekstil işine girdi. Hatta kısa bir süreliğine İstanbul'a taşındı. Daha sonra 1993 yılında babası tekrar Azerbaycan'ın siyasi sahnesinde yer aldı. Haydar, milliyetçi lider Ebulfez Elçibey ile arasındaki güç mücadelesini kazanarak cumhurbaşkanı oldu. Bu hem baba hem de oğul için dönüm noktası oldu. Nisan 1994'te İlham bir telefon aldı; Azerbaycan'da Sovyet sonrası ilk sondaj ortaklığı müzakere ediliyordu ve Haydar'ın güvenebileceği adamlara ihtiyacı vardı. İlham'a hemen Bakü'ye dönmesini ve Azerbaycan devlet petrol şirketi SOCAR'ın başkan yardımcılığını üstlenmesini söyledi.
İlham'ın birinci görevi anlaşmada aracılık etmekti. Hazar Denizi'ndeki sondaj hakları konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle müzakereler çökmeye başlamıştı. Azerbaycan, Moskova'nın belirlediği şartları talep ediyordu, İran gibi diğer Hazar denizine kıyısı olan ülkeler ise alanların eşit bir şekilde yeniden gözden geçirilmesi talebinde bulunuyordu. Batılı şirketler Aliyev'e, anlaşmayı ancak Hazar devletleri uzlaştıktan sonra imzalayacaklarını söylediler ve bu anlaşmanın fiilen süresiz olarak askıya alınmasına yol açtı. Söz konusu olan, 30 milyar dolarlık bir taahhüt ve yüz milyonlarca dolarlık acil bir avanstı. Kendisi ile temasa geçilen Houston'daki müzakere ekibine, İlham'ın kendisinin ve ülkesinin bir anlaşma için ısrarını ilettiği belirtildi: "Hazar Denizi ile ilgili sonunda topraklarımız açısından hiçbir fark yaratmayacak uzun müzakereleri bekleyemeyiz."
Azerbaycan petrolünün devam eden akışının muazzam baskısı altında, baba ve oğul B planına geçtiler. Azerbaycan'ın Sovyet döneminde bağımsız bir dış politikası yoktu ve bunu değiştirmenin zamanı gelmişti. Haydar, Washington'u arayarak, görevde yalnızca 7 aydır bulunan ve Azerbaycan büyükelçisi Hafız Paşayev ile birkaç kez görüşmüş olan Başkan Bill Clinton ile görüşmek ister. Clinton, Hazar bölgesindeki ve hem İran hem de Rusya ile sınırı olan tek ülke olduğu için özellikle Azerbaycan'daki ana meseleler hakkında sağlam bir anlayışa sahipti. Bu nedenle Azerbaycan'ı müttefik olarak kabul etmek ABD dış politikasının önceliğiydi. 20 Eylül 1994'te Bakü'de anlaşma imzalandı; SOCAR, BP (British Petroleum), Aramco, Rus Lukoil ve diğerlerinin de yer aldığı yeni konsorsiyumda yüzde 20 hisseye sahip oldu.
Anlaşma, Batılı hükümetlerle diplomatik ilişkilere yatırım yapmaya dönük daha geniş bir Azerbaycan stratejisinin başlangıcı oldu. O zamandan beri bu strateji Azerbaycan'ın neredeyse yalnızca Batı'ya petrol ve gaz ihraç etmesine olanak tanıdı. Böylece Azerbaycan, bölgede bu tür ayrıcalıklardan yararlanan tek ülke olurken hem OPEC'i hem de Rus petrol şirketlerini atlattı ve ülkenin egemenliğini korudu. Bu strateji, Azerbaycan'ın komşu Rusya ile olan ilişkisini ve Batı ile olan yakın ilişkilerini dengeledi.
On yıllar geçti ve Hazar’a kıyısı olan devletler henüz nihai bir anlaşmaya varamadılar. İlham’ın oynadığı kumar cömertçe meyve vermişti.
Tıpkı tüm Sovyet sonrası cumhuriyetler gibi Azerbaycan da yozlaşmış Sovyet kurumlarını ve onları yöneten yozlaşmış yetkilileri miras aldı.
2015 itibariyle Azerbaycan'da, Belarus ve Rusya'nın toplamından iki kat daha fazla siyasi mahkûm vardı.
Aliyev, tasfiye ettiği kişilerin yerine İngilizce konuşan, Batı eğitimi almış teknokratlardan oluşan bir ekip getirdi ve "dış politikayı çoğunlukla bu iç daire belirliyor." Hepsi Türkiye, İngiltere ya da ABD'de eğitim almış şahinler. Aliyev önce onları milletvekili yaptı, sonra liderlerini tasfiye etti ve onların yerlerini bu milletvekilleri aldı.
Aliyev, Azerbaycan'ı Sovyet yandaşlarından kurtararak, etkili tek siyasi liderlik hiyerarşisi ile çok daha verimli bir devlet inşa etti. Aliyev'in Batı eğitimi tercihi yalnızca yetenek ve liyakat arzusunu yansıtmakla kalmıyor, aynı zamanda Rusya'nın bir zamanlar eski muhafızlar üzerindeki etkisini de koruyor. Aliyev'in tüm bunlardan ziyade en çok tercih ettiği şey, kişisel olarak ona sadakat. İktidar yapıları ile ilgili olarak ve özellikle dış politikada her şey onun merkeziliği etrafında toplanmış.
Aliyev, Sovyet döneminde olduğu gibi modern Azerbaycan'da standart hükümet prosedürü olan bir tür kayırmacılık nedeniyle içeride çok az bir direnişle karşılaşıyor.
Ancak bu skandallar, Azerbaycan'ın Batılı başkentlerle ilişkilerine zarar vermiyor. Azerbaycan ve özellikle İngiltere arasında sıcak bir ilişki var. Bakü'de Azerbaycan Türkçesi öğrenmek için çaba sarf edenler sadece İngiliz diplomatlar ve Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının işletme ihalesini kazanan da İngiliz BP şirketi oldu.
İngiliz madencilik devi Anglo American PLC'nin Azerbaycan'da önemli yatırımları bulunuyor. Şirket, maden sahalarının Ermenilerden alındığı Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ'daki zaferinden büyük fayda sağladı. 2021 yılında Aliyev ve ailesinin Londra'da 694 milyon dolar değerinde bir gayrimenkul portföyüne sahip olduğu öğrenildi.
Azerbaycan'ın geçen 10 yılda başlayan en yakın diplomatik ilişkilerinden bir diğeri de diplomasideki sert gerçekçiliğiyle tanınan İsrail ile. İran ile gelecekteki herhangi bir çatışmada, Azerbaycan hava sahası İsrailliler için çok önemli olacak. 2012'de yayınlanan bir WikiLeaks raporu, İsrail'in güney Azerbaycan'da İran sınırına yakın gizli üsleri olduğunu açığa çıkardı.
1990'larda ABD, İsrail ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesini teşvik etti ve yetkilileri “ABD'nin desteğiyle İsrail, Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan ekseninin Suriye, İran, Ermenistan ve Rusya eksenine karşı bir ağırlık oluşturacağını” varsaydılar. İsrail, Azerbaycan’ın silah ithalatının yüzde 69’unu temin ediyor ve karşılığında da Azerbaycan İsrail'in enerji ihtiyacının yüzde 40'ını temin ediyor. Şimdi, İsrail’de modern hafızanın tanıdığı en şahin hükümetin zaferiyle birlikte ve İran ile gerilim tırmanmaya devam ederken, İsrail-Azerbaycan ilişkileri güçlenmeye devam ediyor.
Aliyev çok taraflı bir denge kurmaya çalışmasına rağmen, Azerbaycan'ı yabancı nüfuzdan tam olarak koruyamadı. Aliyev kendisini Erdoğan ve Türkiye ile ilişkilendirdi.
Türkiye'nin doğrudan etkisinin boyutu, Aliyev'in Karabağ'ı geri almaya başladığı 2020'de daha belirgin hale geldi. 2020 yılında Azerbaycan niteliksel bir askeri avantaj elde etti. Ön cephede savaşmaları için Suriyeli paralı askerlerle sözleşme imzalandı. Ancak daha da önemlisi, çatışmaya giden süreç öncesinde Türkiye ve İsrail’den temin edilen silahlardı.
Rusya'nın arabuluculuğu ile 10 Kasım'da varılan ateşkesten sonra, Ermenistan, Azerbaycan ordusunun savaşta kazandıklarına ek olarak geniş topraklardan vazgeçmek zorunda kaldı. Karabağ’ın Ermenistan'ın elinde kalan kısmını ise kısa süre sonra Rus barış güçleri tarafından istila edildi.
Aliyev, Türk müttefiklerini açık bir birlik teklifiyle ödüllendirdi. Azerbaycan'ın Kasım ayındaki zaferinden sonra Erdoğan ve ordusu Bakü'deki kutlamalarda Aliyev'e katıldı. İki lider ortak bir konuşma yaptılar, askeri bandolar Osmanlı marşları çaldılar ve Türk bayrağı Azerbaycan bayrağı gibi her yerde dalgalandı. Erdoğan konuşmasında Osmanlı generali Enver Paşa'yı övdü. Aliyev, yakında ata topraklarına döneceklerini deklare etti. Rus barış güçleri halen Karabağ'da bulunuyor ve Ukrayna'daki savaş Aliyev'in Azerbaycan için en büyük enerji anlaşmasını garanti etmesine olanak tanıdı. Temmuz ayında Avrupa Birliği ile Azerbaycan'ın Avrupa’ya gaz ihracatını 2027 yılına kadar ikiye katlayacak ve ülkesinin ekonomik gücünü daha da artıracak bir anlaşma imzaladı.
Onu tanıyanlar, "Her zaman dört ayağı üzerine düşen bir kedi gibidir" diyorlar. Stratejik hedeflerinde ilerlemek için her fırsatı kullanır. Bu strateji şimdiye kadar meyve vermeye devam etti. Şimdi Azerbaycan ve İlham Aliyev her zamankinden daha güçlü.