Yukarıdaki soru eskidir ve geçmiş çağların en önde gelen düşünürlerinden bazılarını meşgul etmiştir. Örneğin Platon, bazı şeyleri bilerek doğduğumuzu söylerken, radikal ampiristler sahip olduğumuz tüm bilgileri deneyime bağlamışlardır. Modern çağda, muhafazakar ya da sağın bir akımına bağlı olanların çoğu, "Evet, şiddet ve kontrol içgüdüsü ya da sahip olma içgüdüsü ya da her iki içgüdüyle cisimleşen bir insan doğası var" yanıtını vermişlerdir. Değişimden yana olanların çoğu ya da solun bir türüne mensup kimseler ise bu soruya, "Hayır, hayatın, özellikle de ekonomik durumunun yazdığı bir beyaz sayfa olarak doğarız" karşılığını vermişlerdir. Amerikalı Noam Chomsky, kendi adına, "hayır-evet" yanıtını vermiştir.
Bunun nedeni, Marksizmin karıştığı kaotik bir arka plandan gelen Chomsky'deki kamusal entelektüelin, olayları belirli nedenlere ve kaynaklara göre yorumlamayı bırakmasıdır. Bunun yerine, birçok durumda, sebepleri, ister haklı ister haksız olsun, nefret ettiği tek bir tarafa, ABD’nin kurduğu komplolara indirgemiştir. Öte yandan dilbilimci Chomsky, insanların doğduklarında olayların doğurması gerekmeyen veri ve yeteneklere sahip olduklarını savunur. Bunlar nihayetinde, insan doğasının bir eylemidir.
1957'de yayınlanan "Syntactic Structures" (Sözdizimsel Yapılar) adlı küçük kitabıyla birlikte Chomsky, dili, "vücudun bilinen fiziksel sistemlerinin gelişiminin aksine beyinde gelişen" bir şey olarak sunmuştur. Bu nedenle, dil edinimini biyoloji ile ilişkilendirmiştir, çünkü içgüdüsel bir öğrenme yeteneği ile doğarız ve bu "birincil durum" ya da bizimle birlikte doğan ve beynimizde ikamet eden enerji, yeni doğan çocuğun bir " Language acquisition device” (Dil edinim aygıtına) sahip olmasıyla ifade bulur. Bu “LAD” diye kısaltılır.
Çocuk dünyaya mutlaka bilinçsizce bildiği ve uyguladığı bir dil becerisi ve gramer kuralları eşliğinde gelir. Doğrudan ortam ve çevreye gelince, ona sadece o hazır kurallara, yani LAD sistemine boşalttığı kelime dağarcığını verirler. Bu, doğumdan itibaren kafasının içinde hazır olan gramer kurallarının sonradan edinilmiş kullanımlarından bağımsız olması demektir.
Gerçek şu ki, çocukların dili olağanüstü kolaylık ve hızla öğrenme özelikleri, bu temel bilginin var olduğunu gösterir, böylece öğrenmek için özel bir çaba göstermeleri gerekmez. Çocuklar ilk kelimelerini 10 ile 12 aylıkken edinirler, 18’inci ayda ise yaklaşık 50 kelime biriktirmiş olurlar. İlerleyen aylarda, kelime dağarcıkları patlayıcı bir hızla gelişir, öyle ki 2 yaşına geldiklerinde kelime dağarcıkları yaklaşık 500 kelimeye yükselir. Bundan sonra hız düşmeye başlarken dağarcıkları zamanla genişler. Bu, çocukların 2 artı 2'yi toplama, tuvaleti kendi başlarına kullanma veya ayakkabılarının bağcıklarını bağlayabilme gibi çok basit beceri ve uygulamalarda ustalaşmadan önce geçirdikleri bir süreçtir.
Çocuklar doğal olarak çok fazla "hata yapsalar" da, "dil edinim aygıtlarının" işleyişiyle çelişen hatalar yapmazlar. Örneğin çocuk “Ben yolda yürüyorum” yerine “Yürümek ben yolda” ya da “Kemil Mahir gibi giyinmiş” yerine “Giyinmiş gibi Kemil Mahir” demezler. Ama dil söz konusu olduğunda, onun gramerini karakterize eden bir evrensellik de vardır. Bu durumda, tüm insanların aynı şekilde yaptıkları dinleme, bakma, yemeği çiğneme, seks yapma eylemlerinde ortak oldukları gibi pek çok gerçek için geçerli olan dilin grameri için de geçerlidir.
Chomsky ve öğrencileri, dünya çocuklarının doğdukları farklı ortamların ve dillerin, insan aklının birliğinden kaynaklanan hemen hemen aynı ses formatlarına sahip olmalarına engel olmadığına dair onlarca örnek sunmuşlardır. Bu, elbette, belirli bir dille veya herhangi bir dilin grameri ve söz dağarcığıyla doğdukları anlamına gelmez.
Hepsi aynı dilsel gelişim aşamalarından geçerler. Seslere verdikleri tepkide, derin derin düşünerek dinledikleri anlam taşıyan sesler ile onları mutlu eden ya da güldüren o anlamsız ya da ritmik gevezelikleri birbirinden ayırırlar.
Yeryüzünün tüm dilleri, bir dizi isim, fiil ve sıfat yani “evrensel kurallar” içerme açısından aynı temel yapıya sahip olduklarından, tüm çocuklar “be” harfi (veya diğer dillerdeki karşılığı) gibi dudak harfi olan ünsüzleri daha rahat telaffuz ederler. Ayrıca “a” ve “u” gibi ünlülerin telaffuzu onlar için “e” ve “o” gibi ünlülerin telaffuzuna göre daha kolaydır. Elbette bu, söz konusu seslerin ulusal dillerde nasıl var olduklarına göre değişir. Chomsky (ve onunla birlikte hayata erken veda eden Alman-Amerikalı dilbilimci ve sinirbilimci Eric Lennenberg), 20’inci yüzyılda dilde ve onun anlaşılmasında bir paradigma değişikliği meydana getirme açısından önemli bir rol oynadı. Bu, dilin başkalarını taklit ederek ve gözlemleyerek öğrenilen ve aşılanan bir şey olduğu şeklindeki yaygın inanışa karşı bir darbeydi. Bu darbe elbette keskin ve sürekli tartışmalara yol açtı. Dilsel, psikolojik ve tıbbi argümanlar ve karşıt argümanlarla karşılaştı. Bu argümanların başında da Chomsky’nin öne sürdüğü şeylerin dilbilimsel çalışmalarla elde edilmiş yeterli kanıtlara sahip olmaması, keza Chomsky’nin zamanla eserlerini onları zayıflatan düzeltmelere ve revizyonlara tabi tutması geliyor. Onu özcülükle ve borçlu olduğu akılcılığı biyolojik işleyiş düzeyine indirgemekle suçlayanlar oldu. Öte yandan, ırkçılığın altını oymaya katkıda bulunan teorisinin evrenselliğini veya ampirizmle mücadele ederek teleolojik bilinçle ilişkisini pekiştirdiğini vurgulayarak onu savunanlar da var. Bunlar, Chomsky'nin katkısı sonucunda gündeme gelen meselelerin tamamını özetlemeyen birkaç başlıktan ibaret. Bugün bile, tahmin ve öngörülerde bulunmaya devam edenler var . Ama insan doğası ister var olsun ister olmasın, "üretici" (generative) ve "dönüştürücü" (transformational) olarak da bilinen bu kuramların, psikolojiden felsefeye, matematikten bilgisayar bilimlerine ve ötesine uzanan bilgi ve alanlar üzerindeki etkisinin ne ölçüde olduğu kesindir.
TT
Bir İnsan doğası var mı?
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة