Mısır’da tıpkı böyle bir ayda, Ocak 2011'de, merhum Cumhurbaşkanı Muhammed Hüsnü Mübarek'in görevini bırakmasına yol açan büyük olaylar patlak vermişti. Ancak bu olayları nasıl hatırlıyoruz? Hangi perspektiften? Kim hatırlıyor? Peki, hatırlamayı reddedenler, yaşayan tanıkların olduğu yakın bir tarihe ihanet mi etmiş oluyorlar yoksa insanın biyolojik beyninin doğası mı bu? Akıl demiyorum çünkü burada sadece biyolojiyi kastediyorum. Bu, beynin doğası gereği olan bir seçim ve unutma mı? Beyin kasıtlı olarak değil de bazen küçük olayları hatırlamakta ve bunlara meydana geldikleri anda olmayan anlamlar yüklemekte abartılı davranıyor mu?!
Yoksa Ocak Devrimi'nin birbiriyle yarışan anlatılarından mı bahsediyoruz? Bazıları bu olayları değişim için bir devrim olarak görürken kimileri de bunu kötülüğün ve yıkımın habercisi olarak gördü. Bu bir duygusal hatırlamadır ve ancak hatırlayanların içinde bulundukları konumları ve durumlarıyla ilgilidir. Bunlar, Mısır sosyal ve politik alanında yüzen çeşitli anlatılardan sadece ikisi. Ülke dışından gelen iyi niyetli ve sevgi dolu kardeşlerimiz de halkı için oldukça karmaşık olan bir sahnenin ayrıntılarını bilmemelerine rağmen bu meselenin içine girebiliyorlar.
Birbiriyle yarışan başka anlatılar da var. Örneğin, ocak olayları Mısır'ı ve rolünü zayıflatmayı amaçlayan bir dış komplo muydu yoksa gerçek bir vatanseverlik hareketi miydi? Ocak, ister bir sömürgecinin isterse yerel bir hükümdarın eliyle yapılmış olsun sosyal adaletsizlik had safhaya ulaştığında esmeye başlayan ulusal rüzgarların bir parçası mıydı?
Bu soruların cevapları, her gün duyduğumuz anlatıları oluşturuyor. Ancak bu anlatıların çoğunun içinde birçok boşluk vardır ve bilimsel incelemeye gelmezler. Çünkü bunlar, sadece bu fikirleri benimseyenlerin kafalarına, toplumsal olayların sonuçları değil de bir inançmış gibi yuvalanmıştır.
Bunun vatana yapılmış bir komplo olduğunu söyleyen biri bayrağını kapıp bizi hor gören ve bizim iyiliğimizi istemeyen sömürgecilere ya da dış mihraklara karşı vatanı savunduğunu söyler. Halbuki bu bayrak taşıyan ve vatan namusunun bekçiliğini yapan kişi, aslında bu eylemleri ve sözlerinin derinlerinde vatanının evlatlarını daha sert biçimde hor görenin kendisi olduğunu fark etmez. Bu arkadaşımız bir komplo iddiasında bulunduğunda, ülkesinin insanlarının toplumsal olarak hareket edebileceklerini reddetmiş ve onların sadece dış parmaklarla hareket ettirilen cansız kuklalar olduğunu kabul etmiş olur. Ya da bunu Mısır’a uyguladığımızda, Mısırlılar ayakta uyuyan, akılları olmayan, iyiyi kötüden ya da adaleti zulümden ayırt etme becerisinden yoksun olup sadece dış güçlerin araçları değerinde olurlar. Peki, sorarım size; yurttaşınızın insanlıklarını, beşeriyetlerini ve toplumsal değişim yaratma yetilerini inkar ederken nasıl bir vatansever olabilirsiniz?
Bu onlarca gözlemden yalnızca biri ve ortaya atılan anlatıların çoğu için geçerlidir. Ancak kimse bu anlatılarda bolca bulunan mantıksal boşluklardan ve hudutsuzluklardan bahsetmiyor. Coşku anlarında akıl ve mantık gider.
Mısır'daki Ocak Devrimi'nin üzerinden 10 yıldan fazla zaman geçti ancak insan bugüne kadar olan bitenlere dair dingin ve sakin bir zihinle yapılmış bir analiz ne görüyor ne de duyuyor. Anlatılarda El-Ehli ve Ez-Zamalek arasındaki bir final maçında taraftarların tezahüratlarına benzer destek ve tezahüratlar dışında bir şey yok. Bununla birlikte bunu toplumda ve siyasette olumlu bir yönde kullanmaya karar verirsek, bunda bir sıkıntı bulunmuyor. Örneğin, kayıtlı 100 hayali parti yerine hakiki ve güçlü duyguları ifade eden iki gerçek parti olabilir: El-Ehli ve Ez-Zamalek gibi bir yanda Ocak Partisi, diğer yanda Karşı Devrim Partisi.
Bunlar, ABD’de Cumhuriyetçi Parti'ye karşı Demokrat Parti veya İngiltere'de Muhafazakar Parti'ye karşı İşçi Partisi'ne daha yakın bir şeye dönüşerek kurumsallaştırılabilecek gerçek bağlılıklar ve hakiki duygulardır. Bireylerin mülkünde olup üzerinde harcamalar yaptıkları ve onların çıkarlarını ya da kişisel narsistliklerini tatmin etmekten başka bir şeyi yansıtmayan kağıt üzerindeki partiler yerine, farklı bir bakış açısıyla gerçek vatansever duyguları yansıtan kurumlar oluşturmaya çalışmanın Mısır'ı doğru yola götürebileceğini düşünüyorum. Burada önemli olan nokta, yüzeysel olarak bakıldığında kötü görünen bazı şeylerin üzerinde biraz düşünülüp kurumsallaştırılarak ciddi bir şeye dönüştürülebilecek olmasıdır. Ancak bu, her hizbin hatırlanmasının meşruiyeti için karşılıklı kabul ve saygıyı gerektirir.
Ocak ayını hatırlamak, modern tarih, genel olarak geçmiş ve onu ne kadar iyi bildiğimiz hakkında birçok soruyu gündeme getiriyor. Peki, yaşadığımız bir tarihi tartışırken, tarafı olmadığımız bir tarihi nasıl hatırlarız? Futbol taraftarlarının coşkusuna da benzeyen aynı duygu ve coşkuyu bunun etrafında nasıl geliştirebiliriz? Hatırlayamamamız, tarihi anlatıları biraz da olsa sorgulamamıza neden olmuyor mu? Bu durum bizi uzak tarihi okurken eleştirel bir bakış açısı benimsemeye itmiyor mu? Bu bizi tarihi farklı şekillerde yeniden yazmaya yöneltmiyor mu? Bu, İsrail'deki yeni tarihçilerden ve onların 1967'den 2006 Lübnan savaşına kadar İsrail'in Araplarla olan savaşlarını hatırlamalarından da gördüğümüz üzere, bizim için yeni tarihçiler üretmiyor mu?
Ocak ayının anısı, genelde olayların ele alınmasında avam veya popüler görünen ve neredeyse ilim inzivasındaki bir zahidin ya da başka bir deyişle az veya çok az bir eğitim görmüş sıradan vatandaşın bakış açısına yakın olan kültürümüz üzerinde yeniden düşünmemizi sağlıyor. Ülkelerimizdeki yüksek kültür nereye kayboldu? Avam kültürü ve sanatsal, toplumsal ve politik anlamlarıyla festival kültürü onu nasıl ezip geçti?
Ocak ayı hakkında şu ana kadar Arapça yazılanlara şöyle bir göz attığımda çok utanıyorum. Çünkü bunların içinde farklı anlatıların ne bir araştırması ne bir eleştirisi ne de Fransız filozof Lyotard'ın bilginin meşruiyeti konusunda ortaya koyduklarına yönelik bir inceleme var. Peki, nedir bu her yıl 25 Ocak'ı hatırladığımızda aklımıza gelen bilgi?!
Diğer sorular sadece bir sorun olarak bilginin meşruiyetini değil, aynı zamanda mülkiyet meselesini de ilgilendirir. Ocak Devrimi’nin sahibi kim? Hiç kimse. Ancak medya, bazı yüzleri Ocak Devrimi’nin sahipleri olarak gösterdi. Halbuki Mübarek’in istifa ettiği 1 Şubat'ta milyonlarca yüz vardı ve aralarında ayrım yoktu. Ne var kifotoğrafı çeken kişi aslında tüm sahneye hakimken bir yüze odaklanır. Kameranın bu taraflı yönünün farkında mıyız?
Tarihten ders almak istiyorsak, olayları nasıl hatırladığımız üzerine ciddi bir şekilde tartışılmalı ve birbirimizi ciddiye almalıyız.
TT
Ocak ayını hatırlama sorunu
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة