Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Kaçan konular

Bazen önemli konular gazetecinin elinden kaçıp gider ve bunu telafi etmesi zor olur. Konular birçok nedenden dolayı kaçıp gider; konuşması gereken kişinin şartları. Ofiste uzun süre bulunma gereklilikleri. Siyasi iklim. Gazetecinin utangaçlığı veya takip ve ısrar yeteneğinin olmaması.
1990'da Şarkul Avsat adına Tunus'a gitmiştim. Görevimi tamamladım ve dönmemden bir gün önce, Fetih Hareketinin Merkez Komite üyesi olan ve Yaser Arafat’tan sonra hareketin ikinci adamı olarak tanımlanan Filistinli lider Salah Halaf ile temasa geçmek aklıma geldi. Onunla güçlü bir ilişkim yoktu ama bana akşam için bir randevu verdi. Akşam saat altıda gittim. Bunun kısa bir nezaket ziyareti olması gerekiyordu ama uzun bir gece ziyaretine dönüştü. Ebu İyad'ın ruh hali iyiydi ve hepimiz ona karşı suçluyuz dediği Beyrut dönemiyle ilgili anılarına yelken açtı. Ayrıca, Münih'te İsrailli sporculara yönelik saldırı ve İsrail'in karşılık olarak gerçekleştirdiği bir dizi suikast dahil olmak üzere yaşadıkları güvenlik aşamalarına da değindi. Fetih Hareketi Devrim Konseyi’nin lideri Sabri el-Benna, Ebu Nidal ile kendisi arasındaki kanlı takipten bahsetti. Ebu Nidal'ın kendisini hedef alma girişimlerini engellediğinden emin görünüyordu. Yapacağımız uzun bir sohbetle bu anıları kaydetmek istedim o da “Ben hazırım” dedi. Bir randevu ayarlamak için birkaç hafta içinde aramayı önerdim ve o da kabul etti.
Şarkul Avsat'ın Londra'daki merkezine döndüm ve Irak'ın Kuveyt'i işgali fırtınası koptu. Kendime fırtınanın dinmesi ve tansiyonun yatışması için biraz bekleyeyim dedim. 14 Ocak 1991'de Ebu Nidal, Ebu İyad'a suikast düzenlemeyi başardı. Sırlarla yüklü adam gitti ve onunla birlikte röportaj konusu da kaçıp gitti.
Albay Muammer Kaddafi'nin öldürülmesinden sonra, Libya’nın büyük servetinin Avrupa kasalarında olduğu ve hikayeyi sadece Seyfulislam Kaddafi'ye de yakın olan eski Libya başbakanı ve petrol bakanı Şükri Ganem’in bildiği sık sık dillendiriliyordu. Ganem’in numarasını aradım ve buldum, kendisi Viyana’da yaşıyordu. Onunla röportaj yapmak istedim, "Yarına kadar düşünmem için bana zaman ver" dedi. Tekrar aradım görüşmeyi kabul etti ve belgelerimi hazırlayacağım haftaya görüşelim dedi. Ama randevumuzdan önce kaderin müdahalesi geldi. 30 Nisan 2012'de haber ajansları, Ganem'in Tuna Nehri'nde boğulduğunu bildirdi. O kaybolup gitti ve konu da kaybolup gitti.
Bir keresinde merhum Lübnan başbakanı Refik Hariri ile dost olmayan bir siyasetçinin anılarını yayınlamıştım. Daha sonra Hariri ile karşılaştığımda şöyle demişti: "Bazen bildiklerimin yüzde 10’u kadar bilgiye sahip olanların anılarını yayınlıyorsun.”  Onu kasten kışkırtmak istedim ve dedim ki: “Ama Sayın Başkanım, siz anılarınızı yayınlayamazsınız. Bu konudaki tutumunuz muhafazakar ve emekli olmayı da düşünmüyorsunuz.” Bana şu yanıtı verdi: “Not al. Sana tüm anılarımı anlatacağım. Örneğin, Cumhurbaşkanı Hafız Esed ile elliden fazla kez görüştüğümü ve bunların bazılarında Kral Fahd bin Abdulaziz tarafından bölgesel misyonlarla görevlendirildiğimi biliyor musunuz? Velid Canbolat ile birlikte Suudi Arabistan’ı ziyaret ettiğimi ve Esed'in oğlu Beşşar'ın cumhurbaşkanı olmasını istediğini ve tercihine karşı çıkmamamızın menfaatimize olacağını söylediğimizi biliyor musunuz? Işıklardan uzakta Paris'teki evimde yemek yerken Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'tan birkaç kez ne duydum biliyor musunuz? Bir başka görüşmede Hariri bana sözünde durduğunu söyledi. Ama o zaman ısrar ve acele etme yeteneğinden yoksundum. 14 Şubat 2005'te Şam'da bir görüşmedeyken suikast haberini aldım. Hariri bu dünyadan gitti ve konu da onunla yitip gitti.
ABD'nin Irak'ı işgalinden önce, Tarık Aziz ortak bir arkadaşla bana meslektaşça bir sitem göndermişti. Kendisinin eski bir gazeteci olduğunu ve Iraklıların tek bir tarafı ile konuştuğumu düşündüğünü söylüyor ve “Bizim de kendi anlatımız var ve onu anlatmaya hazırız, neden Bağdat'a gelmiyorsunuz?” diyordu. O günlerde Bağdat'a gitmek zordu ve sonra da işgal gerçekleşti. Daha sonra aklıma safça bir fikir geldi. Irak başbakanı Nuri el-Maliki ile yaptığım görüşmeden yararlanarak Aziz'i kısa süreliğine de olsa cezaevinde ziyaret etmek için izin almayı düşündüm. Ancak Maliki'nin tutuklu Aziz hakkındaki görüşünü duyunca talepte bulunmaktan vazgeçtim.
Bir gün bir arkadaşım beni ziyarete geldi, o zamanlar el-Hayat gazetesinin yazı işleri müdürüydüm. Arkadaşım "Madem heyecan verici konuları seviyorsun, neden Imad Muğniye (Hacı Rıdvan) ile röportaj yapmıyorsun?" dedi. Ona “Kabul edeceğini sanmıyorum” dedim, o da “O benim arkadaşım” diye karşılık verdi. Daha sonra aradı ve Muğniye’nin röportaj yapmayı kabul ettiğini söyledi. İki gün sonra tekrar aradı ve İsrail peşinde olduğu için Muğniye'nin röportajın görüntülü olmamasını şart koştuğunu söyledi. Kabul ettim ve sesini kaydetmekle yetineceğimi söyledim. Daha sonra yeniden aradı ve kişinin artık sesinden de tanınabileceğini, bu nedenle çözümün cevapları yazmam olduğunu söyledi. Röportajı yaptığıma dair kanıtımın olması gerektiğini söyledim. Arkadaşın adı Mustafa Nasır'dı. Sonra ilgili kişi ortadan kaldırıldı ve onunla birlikte konu da ortadan kalktı.
Komünist Hareket Örgütü Genel Sekreteri Muhsin İbrahim, Lübnan ve Arap düzeyinde tecrübeli bir isimdi. Gençliğinde Cemal Abdunnasır ile güçlü bir ilişkisi vardı. "Arap Milliyetçi Hareketi"nin kurucularıyla yakın bir bağı vardı ve Yaser Arafat ile Kemal Canbolat'a en yakın isimlerdendi. Uzun bir uğraştan sonra konuşmayı kabul etti ve anılarını anlattı. Arafat ile Canbolat’ın Hafız Esed ile neden dost olamadıklarını anlatırken açık sözlü ve samimiydi. Anılarını yayınlamak için hazırlanıyorduk ki ısrarla beni görmek istedi. Ona gittim ve rolüyle ilgili kendisine yöneltilen suçlamalar nedeniyle kasetleri kendisine iade etmemde ısrar etti. "Onları senden daha iyi tanıyorum. Bazen bir insan geçmişi yüzünden öldürülür” dedi. İsteğine saygı duydum ve yayınlamadım. Lübnan Komünist Partisi Genel Sekreteri George Havi'nin öldürülmesinden sonra yanına gittiğimde, bana "İnsanın geçmişinden dolayı da öldürülebileceğini söylememiş miydim?" dedi.
Liste uzun. Bu acılı coğrafyada gazeteci olmak ne kadar zor! Görüştüğünüz kişilerin bir kısmı daha sonra öldürülür, bir kısmı da röportaj tarihinden önce öldürülür. Gazeteci, bir konuyu kaçırdığı için üzülmekten ziyade kaybedilen insanlara üzülür.