Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

Petrol ve gaz kaynaklarını kontrol eden, Avrupa'nın krizini çözer!

İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana dünya, uluslararası ilişkilerde bu kadar büyük bir kaosa, olayların gelişmesini ve felaketlerin meydana gelmesini engelleyen uzlaşmaya dayalı çerçevelerin asgari sınırlarda bile yokluğuna tanık olmadı.
İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya, iki büyük kutbun, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği’nin dünyasıydı. Bazılarının uzun yaşamayan Bağlantısızlar Grubu oluşturma girişimleri dışında, geri kalan ülkeler bu iki kutbun yörüngesinde dönüyorlardı. Küba füze krizinde zirveye ulaşan Soğuk Savaş'ın gerilimlerine rağmen, o dönemin dünyası iki kutbun geçilemeyecek kırmızı çizgiler ve geçilmesi halinde de minumum düzeyde bir süre içinde ihlallerin sonlandırılması üzerindeki uzlaşılarıyla düzenli ve dengeliydi. Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birlikte dünya tek kutuplu bir dünyaya dönüştü. Çin'in ABD karşısında ikinci bir kutup olarak Sovyetler Birliği'nin yerini almaya çalıştığı açıkça görüldü. Ancak bu, Tayvan'daki güç gösterilerine ve ABD toprakları üzerine casus balonlarının gönderilmesine rağmen bugüne kadar gerçekleşmedi.
34 yıl önce tek kutuplu dünyanın ortaya çıkışından bu yana, yaşanan olaylara dair fikir ve kararlar almak için tüm gözler gizli ve açık bir şekilde Washington'a çevrildi. Otuz yılı aşkın bir süredir Amerikan başkenti, direktifler almaya ve onun hoşnutluğunu kazanmaya çalışan liderlerin ve lider olmak isteyenlerin istikameti oldu. Birbirini takip eden ABD yönetimleri, bazıları doğru ve çoğu durumda yanlış olan uluslararası kararlar aldılar ve icraatlarda bulundular. Başka bir rakip ve caydırıcı kutbun yokluğu belki de ABD'yi, kimsenin doğru ya da yanlış kararlarından dolayı sorumlu tutmadığı nihai karar mercii haline getirdi. Amerikan siyaseti pek çok yerde tökezledi ve Condoleezza Rice'ın ABD dışişleri bakanı iken bize bahşettiği yaratıcı kaos politikası kapsamında bu tökezlemeler sıkça görüldü. ABD tökezlemelerin birikmesiyle, ister istemez çözülmesi zor birçok sorunun olduğu ve askeri güç fazlasının bunları çözmekte yararlı olmadığı, varoluşsal bir tehdit oluşturan yıkıcı kaos dünyasına liderlik eder oldu. Örnek olarak Ukrayna'da devam eden savaş, Rusya'yı zayıflattığı, İsveç ve Finlandiya'nın katılımıyla NATO'yu genişlettiği, Rus ayısıyla mücadelede ABD'yi desteklemek elzem hale geldiği için ABD lehine olduğuna inanılabilecek bir kaos yarattı. Buna yaratıcı kaos politikası denilebilir. Ancak bu savaşın özelde Avrupa'yı ve genel olarak dünyayı etkileyen sonuçları da bulunuyor. Küresel enflasyon büyük ölçüde, dünyanın birçok yeri için önemli bir hammadde ve enerji kaynağı oluşturan Rusya-Ukrayna arasındaki bu savaştan kaynaklanıyor. Arzın kesilmesiyle birlikte fiyatlar yükseldi, küresel ekonominin büyümesi yavaşladı ve milyonlarca insanın yaşam standardı düştü. ABD'ye herhangi bir faydası olduğuna dair bir işaret de yok, aksine tam tersi geçerli olabilir. ABD Temsilciler Meclisi'ndeki Cumhuriyetçi çoğunluğun başkanı Kevin McCarthy'nin geçen pazartesi gecesi uyardığı gibi: “Şu anda 31 trilyon dolar borcumuz var. Bu, tüm ABD ekonomisinin büyüklüğünden daha fazla... Borçlarımız artık İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana hiç olmadığı kadar ağır bir yük.”  Gözlemcilerin söylediği gibi sorun, Amerikan kararlarının dolaşan söylentilere kapılması.
Satranç oyuncusu Garry Kasparov ve Yukos petrol şirketinin eski başkanı Mihail Hodorkovski şunu söylediler: "Ukrayna'nın savaş alanındaki ilerlemesinden Batı'nın birliğine ve Vladimir Putin'in saldırganlığına karşı koymaktaki kararlılığına kadar her şey, 2023'ün belirleyici bir yıl olduğunu gösteriyor (…) Batı direnip ayakta kalırsa Putin rejimi yakın gelecekte muhtemelen çökecek.”
Washington, yaratıcı kaosun istikrar veya kendi üstünlüğüyle sonuçlanacağına olan inancını kaybetmedi. Geçen pazartesi eski İsrail başbakanı Naftali Bennett, herhangi mantıklı bir gözlemcinin varacağı şu sonucu teyit etti: Rusya ve Ukrayna savaşın ilk aşamasında bir ön anlaşmaya vardılar. Her iki taraf da ciddi şekilde ateşkes istiyordu ancak ABD ateşkesi engelledi.
Ortadoğu, tam tersine dönüşen sözde yaratıcı kaosun bir örneğinden başka bir şey değil. Başkan Barack Obama yönetimindeki ABD, İran ile nükleer programını durdurma sözü karşılığında, İslam Cumhuriyeti'nin Batı bankalarındaki dondurulmuş fonları üzerindeki ambargoyu kaldıran bir anlaşmaya vardı. Bu, ABD için kelimenin tam anlamıyla bir tökezlemeydi, çünkü oyalama ve hile olduğu anlaşılan vaatler karşılığında İran'ın bölgede istediği gibi at koşturmasına izin vermişti. Obama’dan sonra gelen başkan Donald Trump bunu fark ederek anlaşmayı geçersiz kıldı. Mevcut Başkan Joe Biden, İran ile yapılan anlaşma konusunda katılığını sürdürüyor. Ancak ABD'nin Obama dönemindeki tökezlemesi, ABD'nin halk ve liderleri nezdindeki güvenilirliğini kaybetmesine neden oldu. Daha sonra nükleer anlaşmanın iptal edilmesi de Çin'in bölgeye girmesi için geniş bir kapı açtı. Aynı zamanda İran'ı vahşi bir canavara dönüştürdü ve bu canavar, ABD'nin Ortadoğu'da istikrar isteğinin kendisine bağlı olduğunu kanıtlamak için komşu toprakları kasıp kavuran mafyavari kollarıyla bölge toplumlarının güvenliğini tehdit ediyor. Tüm Lübnanlılara, Araplara, başta ABD ve Fransa olmak üzere Batılılara, geçen pazar gecesi Fransız TV5 kanalı tarafından yayınlanan Fransız belgeseli “Hizbullah, Yasak Hikaye”yi izlemelerini tavsiye ediyoruz. Belgeseli izleyenler, İran'ın isteği üzerine faaliyetlerini uyuşturucu, silah ve insanların gruplar halinde ölümüne neden olan her türlü kaçakçılık yoluyla finanse eden bir mafya ahtapotuyla nasıl başa çıkmaları gerektiğini bileceklerdir. Lübnan'ın özgür, egemen ve bağımsız bir ülke olduğuna inanan Lübnanlı siyasetçilerin yapması gereken ilk şey, Hizbullah ile tüm bağlarını kesmek. Yanlış gerekçelerle dünyaya yayılmış bir mafyayı temsil eden bakanlarla Lübnanlı hiçbir partinin aynı masaya oturması mümkün değil. Bu kaçakçılık faaliyetlerinde ve İran ile Batı arasında ticaret anlaşmaları yapmak için güvenilen ve kullanılan tüm ölüm tüccarları Lübnan'a sürülüyor. Birden çok tutumu, ilkesi ve yüzü olan Batı işte budur; yakın zamanda ABD'nin, Rosatom‘un öncülüğünde yürütülen ve çok gecikmiş bir proje olan Buşehr tesisinde Rusya'nın çalışmalarına ve projenin "yeni reaktör ünitelerinin inşasıyla ilgili faaliyetlerine" ilişkin kısıtlamalara getirdiği muafiyetleri daha da hafiflettiği sızdırılmıştı.
Sivil nükleer iş birliğiyle ilgili diğer muafiyetler de yenilendi. Kongre'ye gönderilen kamuya açık olmayan bir tebliğe göre Joe Biden yönetimi, İran ve Rusya'nın nükleer çalışmaya devam etmesine izin veren bir dizi yaptırım muafiyetini yeniledi.
Ukrayna savaşının süresiz devam etmesi ve Avrupa'nın üretim çarklarını döndürmek için alternatif enerji kaynaklarına ihtiyaç duyması ile dikkatler bölgedeki petrol ve gaz kaynaklarına çevrildi. Kaynakları kontrol eden, Avrupa'da nihai karar sahibi olur. Böylece Ortadoğu bir kez daha uzun ve yıkıcı bir çatışmanın arenasına dönüştü ve bu çatışmada kimin galip geleceği belli değil.