Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Çoklu kriz zamanı

Evet, bölgemiz daima krizlerle boğuşan bir toprak parçası, halkları da istikrar, barış ve ortak sürdürebilir kalkınmandan hep mahrum. Bu yeni bir şey değil, yeni olan bu durumun ikiye katlamış olması.
Hepimizi mutlu eden son haberi ne zaman aldık? Sanırım Arap ülkelerinin bağımsızlıkları ilan edildiğinde. Aşırı iyimserlik seksen yıl önce yeni bir çağı muştuluyordu. Ürdün, Suriye ve Lübnan, II. Dünya Savaşı bittikten bir yıl sonra bağımsız oldu. Sonraki on yılda, 50’lilerde de buna Libya, Cezayir, Fas, Sudan ve Tunus’un bağımsızlıkları eklendi. Britanyalılar ve Fransızlar, kriz iğnelerini boyunlarına asarak gitti ve bağımsız devletler, artık kararlarının sorumluluğunu kendi almaya başladı. İş birliği ve barışı gerçekleştirme vazifesini yerine getirmek üzere Arap Birliği doğdu.
Bölge ülkeleri sorunlarla boğuşmaya devam etti ve aynı anda iki krizle birden meşgul oldu. Müzmin hale gelen Filistin meselesine hep başka bir sorun eşlik ediyordu. Bu sorun kâh Lübnan iç savaşı oldu, kâh Güney Yemen’de solcuların kavgası, kâh Irak-İran savaşı, sonra Irak’ın Kuveyt’i işgali ve nihayet Irak’ın işgali. Bununla beraber coğrafi bakımdan geniş olan bölgenin büyük bir kısmı, bir kriz dışında neredeyse sakin olurdu. Ama bugün mevcut krizleri, dünün savaşları ve milisleri ile kıyasladığımızda yangınların nasıl da bölgenin dört bir yanına yayıldığını ve dünyanın en kaotik ve sıkıntılı bölgesine dönüştüğünü görürüz. Bölge güvenliğine ne oldu da bölge ülkelerinin neredeyse yarısı sürekli bir kargaşaya gebe hale geldi? Çoğu, topluca başarısız olan 2011 devrimlerinin yadigârı.
Ben burada olanları özetleyeyim. Bu devrimlerin başlangıç noktası Tunus’tu, Cumhurbaşkanı Bin Ali alelacele ayrıldı ama onun hızlı bir şekilde toparlanıp gidişi, ülkeyi kan gölünden esirgediyse de Tunus, bugüne dek darboğazdan çıkamadı.
Muammer Kaddafi, istifayı reddetti ve kendisine yönelik geniş bir isyanın yayılmasıyla yüzleşti. NATO güçlerinin müdahalesi ile krallığı düştü, ancak geride Libyalılar arasında kanlı bir iktidar çekişmesi bıraktı.  
Mısır’da en uzun süre iktidarda kalan Hüsnü Mübarek istifa etti ve ordu teşkilâtı, önce devrim daha sonra da karşı devrimle sokağa iki kez destek verdi. Suriye’de yönetim, ülkenin büyük bir kısmında egemenliğini kaybetti ve iktidar, başkentle sınırlı kaldı. Yemen’de Ali Abdullah Salih istifa etti ve bazı devrimciler kendi aralarında devrik cumhurbaşkanına dokunulmazlık verilsin mi verilmesin mi gibi küçük detaylar üzerinde anlaşmazlıklar yaşarken Husi milisler, San’a’yı ele geçirdi. Bahreyn, çoğunluğu İran’a bağlı aşırılık taraftarları tarafından yönetilen, İnci Kavşağı’ndaki değişim teşebbüsünden kurtuldu. Keza Kuveyt’teki İrade Meydanı gösterileri de sonuç vermedi.
Devrim kuşağının dışında kalan Lübnan, Irak ve Somali gibi ülkeler, başarısızlık veya kargaşadan muzdarip olmaya devam ettiler.
Geri kalan ülkeler, bu korkunç çöküşlerden sonra siper aldılar ve değişimin daha fazla felaketten başka bir şey getirmediğini öğrendiler. Olan biten hakkında hüküm vermek için on iki yıl yeterli.
Bazı Batılı analistler iyimserlikte erken davrandı. Nitekim Ortadoğu devrimlerini 1989’da başlayan ve bir domino etkisi ile sona eren Doğu Avrupa devrimleriyle kıyasladılar. Kıyasa konu olan bu devrimler, üç yıl sürmüş ve Romanya dışında yedi rejimi barışçıl bir şekilde değiştirmişti.
Bu kıyaslama yanlış zira Doğu Avrupa'da yaşananlar Moskova'daki komünist rejimin ve ona bağlı rejimlerin devrilmesinin doğrudan bir sonucuydu. Batı genel olarak bu rejimleri himaye, destekleme ve düzene sokma sorumluluğunu üstlendi, bu yüzden başarısızlık veya kargaşaya maruz kalmadılar.
Arap dünyasında 50’li yıllardan bu yana sokağa İslamcılar ve solcular hâkim. Burada solculardan kastedilen Baasçılar, milliyetçiler, Nasırcılar ve sosyalistlerden oluşan bir tayftır; bunlar daha önce yönetme fırsatına kavuşmuş ancak Mısır, Sudan, Irak, Suriye, Güney Yemen ve başka yerlerde sefil bir şekilde başarısız olmuştur. 2011 yılında yeniden göstericilerin sırtına binerek Tunus, Libya ve Suriye’de iktidar çekişmesine girdiler ve feci sonların tekrar etmesine sebep oldular.
Bölgesel olarak, bir veya iki krizi kontrol altına almak ya da bunlarla yaşamak mümkün ama savaşların ve çoklu askeri çatışmaların sürmesi herkes için bir tehlikedir.
İşin gerçeği şu ki, bu kargaşayı bitirmek üzere ciddi ve toplu bir Arap çabası da görmedik. Kim bilir belki de zamanla sönümleneceğine, sınırlarını aşabilecek kötü siyasi koşullarda sonucun başka türlü olabileceğine inanıyorlardır.