İstemi Yılmaz
TT

Deprem felaketi ve nasıl sınıfta kaldık?

Türkiye kelimenin tam anlamıyla kan ağlıyor. Kahramanmaraş merkezli olarak bölgedeki 10 ili kapsayan 7,7 ve 7,6 şiddetindeki iki deprem ülkenin yedide birini yerle bir etti. On binlerce kişi enkaz altında can verirken daha fazlası da göçük altında yaşam mücadelesi veriyor.
Açıkça söyleyelim, sınıfta kaldık. Sınıfta kaldık çünkü iki büyük fay hattı acı hatıralarla aklına kazınmış olan bir toplum, yüksek ölçekli bir depremle karşılaşınca donup kaldı. Devlet refleks gösteremedi. Ülkenin en tepesindeki isimler dahi bu sorunu kabul ederek ilk günlerde harekete geçilemediğini itiraf etti.
Nereden başlamak lazım? Hangi enkaza müdahale edilecek? Ordu göreve çağrılacak mı? Yurt dışından gelen arama kurtarma ekipleri hangi noktalara sevk edilecek?
Soruların hepsi yanıtsız kaldı bir an. Ve o kısa sürede kim bilir kaç can yitip gitti.
Sınıfta kaldık çünkü ekonomik politik bütün düzenin betona gömülmesine ses çıkarmadık. Rezidansların yükselen her katında karına kar katan ve o artı değerle toplumsal bir peşkeş sistemi inşa edilmesine göz yumduk.
Devletten ihale alan müteahhit cebini doldurdu. Kazancını artırmak adına hukuku hiçe saydı. Yeri geldi hukuk, hukuksuzluğu kapatmak adına kullanıldı. Betondan gelen karının bir kısmını medyaya yatırdı. Gazeteciler patronlarından gelen paraların kesilmemesi adına üç maymunu oynamayı kabul etti.
Peki halk? Onlar da bu çarpık düzende oyunun kurallarını kendi yararına kullanarak yeri geldi imar affı istedi yeri geldi kolon kesti. Daha fazla para uğruna…
Sınıfta kaldık çünkü yaşanan onca acının kaderci bir retorikle kabullenilmesini kanıksadık. Fıtrat, kader gibi bahanelerin arkasına sığınan yöneticilerin altından koltuklarını çekip almadık, sandıkta hesap sormadık. Diyanet’e tahsis edilen milyarlarca liranın neden binaların deprem kuvvetlendirme işlemlerine harcanmadığını sorgulamadık. Kaderci üslubu, şovmen siyasetçileri, kâğıttan kaplan muhalefeti düzenin devamı uğruna sineye çektik.
Sınıfta kaldık çünkü medya dizayn edilirken, gazeteler el değiştirirken haber alma hakkına sahip çıkıp bağımsız araçlara destek olmadık. Haber merkezsiz eğlence kanallarına reyting olduk, taraflı tartışma programları arasında zap yaptık.
Neticede yaptığı yayının İstanbul’dan kesilmesini göze alamayan, depremzedelere mikrofon uzatmaktan imtina eden korkak gazeteciler peyda oldu.
Sınıfta kaldık çünkü komşu ülkelere yönelik “Bir gece ansızın geliriz” tehditlerini alkışladık. Yarın dara düşmeyecek gibi ağzımız köpürerek düşmanlık diplomasisinin devamına çanak tuttuk. Gelin görün ki bugün Kahramanmaraş’ta, Gaziantep’te, Hatay’da, Adıyaman’da “hasım” saydığımız Yunan, İsrailli, Fransız arama kurtarma ekipleri canlarımızı kurtarıyor.
Evet, sınıfta kaldık çünkü yukarıda saydığımız bütün tipler Türkiye toplumunun bağrından çıktı. Bugün sahada veya televizyon başında öfkeyle izlediğimiz her olayın başrolünde biz varız. Aynaya bakar gibi kendi kötülüğümüzü, art niyetimizi, kindarlığımızı, insani değerlerimizin (ister ahlak diyelim ister etik) lime lime edilişini seyrediyoruz.