Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Deprem gözetimindeki günler

Bir deprem hakkında yazmak ne kadar zor! Dilin trajedinin boyutuna ulaşması imkansız. Söylenen her şey eksik. Tüm sözler az. Akan cenaze seline, bu ihanete uğrayanlar seline kimse çiçek yetiştiremez...
İhanetin kokusu yayıldığında ne kadar keskindir! Bireylerin ihaneti acı veriyorsa, bu ihanet bizzat topraktan geldiğinde nasıl bir acı verir? O toprağın ki annemiz, etimiz, köklerimiz, mirasımız olduğunu iddia ederiz. Şairler onun hakkında şiirler söylemeyi asla bırakmazlar. Askerler onu savunmak için ölmekten asla bıkmazlar. Gurbetin rüzgarlarından korkarak üzerindeki yaşamımızın adaletsizliklerini kabul ederiz.
İhanetin kokusu... Çatıların koruduğunu sananlar perişan oldular. Koruyucu oldukları bahanesiyle duvarlara sıkı sıkı tutunanları korku sardı. Dünyanın bu acı dolu bölgesinde sertliğin ve şiddetin bilinmeyen bir ziyaretçi olmadığı doğru. Ölümün bazen veya her zaman uğradığı ve uçak, İHA ya da bir top mermisi ile avlayacaklarını avladığı doğru. Ancak bu seferki katliamın daha büyük ölçekte olduğu, enkazların altında ve üstünde bir cesetler ordusu bıraktığı da doğru.
Şafakta gelen ziyaretçi, şehir ve kasabalarda şöyle hızla bir göründü. Katilin acımasızlığını bildiği için sanki toprağın nefesi kesilmişti. Dünya dengesini kaybedip kaydı. Tavanlar duvarlarla bir olup komplolar kurdular. Sanki dev bir bıçak saniyeler içinde şehirlerin ve köylerin, evlerin ve sakinlerinin damarlarını kesti.
Enkaz, enkaz ve enkaz...
Taşlardan bir enkaz... Hayatlardan bir enkaz... Ziyareti aceleci ve korkunçtu. Ama gittikten sonra, yaptığı şeyin dehşetiyle övünen eski bir suçlu gibi artçı sarsıntılarla mesajlarını göndermeye başladı. İlk saatin şokunu kayıpların mütevazı veya makul olacağını umarak atlattık. Sonra peş peşe gelen sahnelerin saldırıları altında kaldık. Ölüm borsası çalışmaya başladı. Mevcut sayıya inanmayın. Yakında yükselecek. Kervan uzun ve çok geçmeden pek çokları ona katılacak. Akşam editörlük toplantısı yapılıyor. İlk sayfayı kaplayacak konu hakkında hiçbir soru yok. Fotoğrafların aktaracağı olay hakkında herhangi bir tartışma bulunmuyor. Depremin kendisi ön sayfayı belirledi. Varlığını empoze etti, suçunu ekranlara ve sayfalara dayattı. Ancak sayının başlıkta yer almamasına dikkat edilmeli. Zira ölüm borsası tutuşmuş, geceleri tam kapasite çalışıyor ve rakamlar durmadan artıyor ve öncekileri aşıyor.
Deprem zamana egemen oldu. Çevredeki insanlar onun girdabına kapılmış olduklarını hissettiler. Oturdukları evlerin enkazları altında kalanların bitmek bilmeyen iniltilerini dinlediklerini zannediyorlar. Kırık bir inilti sesi havada dolaşıyor. Taşların altından çıkan bir el sahnesini izlemeye başlıyoruz, iş işten geçmeden onu tutup çıkaracak birini arıyoruz. Uyanamayacağı bir uykuya daldığı için ailesinin onu takip etmeyeceğini unutmaya çalışarak küçük bir kızın cehennemin derinliklerinden çıkarılmasının sevincini yaşıyoruz. Enkaz altından yaşlı bir adam ve eşinin çıkarılmasına seviniyoruz, sonra bir anda torunlarının oradan çıkamayacak olmalarından duydukları acı ve üzüntünün farkına varıyoruz.
Türkiye ve Suriye'nin bazı bölgelerini vuran deprem, sınırsız bir felakete dönüştü. Hayatta kalanları ya da ölenleri arayıp çıkarmak için gelenlerin cesaretini hayranlıkla izliyoruz. İnsanları yaklaşan ölümün pençesinden kurtarmak için en zor şartlarda atılanların cesaretiydi bu. Felaket zamanlarında, dünya, felaketten önceki zamanlarda geçerli olan çekinceleri ve eleştirileri bir yana bırakmalı. Gerçekten de dünya şok oldu ve şaşkına döndü, ardından hemen yardım ve kurtarma ekipleri göndermek için harekete geçti. Ölüm sahnelerinin ortasında, insan dayanışmasının ifade bulması için keşke bir depreme gerek olmasa diye temenni ediyor insan. Ölü ve yaralı sayısının artma ihtimalinin yüksek olduğu ifadesi ne kadar zordur! Yakında veya uzakta, enkaz altındaki sevdiklerinin kaderini bekleyenlerin duygularını hayal edebiliyorum. İnleme seslerinin azaldığını ve kurtarılabilecek olanların kurtarıldığını yazmak ne kadar zor! Hayatta kalanları bulma umudunun azaldığı ifadesinin etkisini hayal edebiliyorum. Yakınlarının, akrabalarının gözlerinden akacak yaşların kokusunu alabiliyorum.
Deprem ne kadar zor! Sokaklar tamamen yıkılıp öldü. Yapılar ve balkonlar dağıldı. Dedelerden sonra torunların yaşadığı evler buharlaştı. Köyler ve onlara dair izler yok oldu. Ölüm bayrağı diğer bayrakların yerini aldı. Deprem geldi ve gitti. Arkasında sahiplerine ihanet eden topraklar üzerinde bir ceset ordusu bıraktı. Yaralı, travma geçirmiş, parçalanmış ailelerin çocuklarından oluşan büyük bir kervan bıraktı. Milyonlarca depremzede bıraktı. Suriye ve Türkiye'deki yaraların hikayeleriyle çok yaşayacağız. Hüzünlü hikayelerle uzun bir zaman geçireceğiz.
Kalıcı istikrara ve verimliliği dürüstlükle eşleştiren hükümetlere olan ihtiyaçtan bahsetmek için zaman uygun değil. Ülkelerimizin İHA’lara, toplara ve silahlılara ihtiyaç duyduklarından çok daha fazla hastanelere, doktorlara ve sağlık görevlilerine ihtiyaç duyduklarını hatırlatmak da… Hükümetler, yoksulların kardan, soğuktan ve rüzgardan kaçarak yaşadıkları kenar mahallelerin kırılganlığının farkında. Hükümetler, daha fazla para kazanmak için yapıları yönetmeliklere göre inşa etmeyen yolsuzların işledikleri suçun büyüklüğünün farkında. Adına layık kurumlar olmadan yaşamak ne kadar zor!
Deprem yaşandığında Bağdat'taydım. Bu şehrin tarihte ve kalbimde bir tınısı var. Amerikan ordusunun eliyle Saddam Hüseyin rejimini deviren depremin artçı şokları altında halen yaşayıp yaşamadığını sorgulayarak onu ziyaret ettim. Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani ile iki saat süren bir röportaj yaptım. Yolsuzluğun "korona salgınından ve DEAŞ’tan daha tehlikeli" olduğunu söyledi. Mustafa el-Kazimi hükümeti tarafından başlatılan ve temel olarak pusulası Irak'ın çıkarları olan bölgesel istikrar yaratma rolüne bağlı kalacağını belirtti. Reformu, kurumlar inşa etmeyi, bilimsel ve teknolojik gelişmeyi yakalamayı vurguladı.
Küçük bir Bağdat turu yapmam kaçınılmazdı. Dicle'yi selamlamalıydım. Dicle, siyasi ve güvenlik depremleri gelip giderken ihtişamını korumaya devam ediyor. Uyumadan önce aklıma şu sorular gelmişti: Saddam'ın devrilmesinden sonra oluşan siyasi yapı iflas mı etti? Sudani’nin müttefikleri programını uygulamasına izin verecekler mi? Sonra uykuya daldım ve uyandığımda gece ziyaretçisi Türkiye ve Suriye'yi vurmuştu. Deprem hattında yaşama konusunda tecrübeli, iki depremin komşusu olan Kürdistan Bölgesi'ne yöneldim.