Mustafa Fahs
TT

Boşluk ile boşaltma arasında Lübnan

Kuruluşundan bu yana Lübnan tarihinde hiçbir siyasi sınıf, ulusal kamu meseleleriyle; özellikle de vatandaşların geçim meselelerinde veya devlet idarelerini ilgilendiren ilişkilerinde bu denli pervasızlığa ulaşmamıştı. Askıya alınan Lübnan’daki iktidar sistemi, geçtiğimiz Ekim ayından bu yana cumhurbaşkanlığı seçimlerini geciktiren yarattığı anayasal boşlukla yetinmeyerek, kazanım ve nüfuz mücadelesi nedeniyle devlet kurumlarını boşaltma politikası uygulamaya başladı. Ancak en tehlikeli olanı, Başbakan’ın Lübnan'daki Hıristiyan sayısındaki düşüşe ilişkin sözleri oldu. Başbakan, 4 Ağustos patlamasından sonra demografik boşluk ve amaçlanan boşaltma hakkında kasıtlı olarak hassas bir tartışma başlatmış gibi görünüyor.
Bir cumhurbaşkanının seçilmesi ulusal bir mesele olsa da Lübnan yapısının doğasına göre, (1943 bağımsızlık döneminde yani Taif Anlaşması'ndan sonra formülü olarak bilinen ve şimdi parite olarak bilinen formüle göre) özel bir Hıristiyan karakter bu koltuğu oturmalıdır. Taif Anlaşması'nın anayasal değişiklikleri sonrasında yürütme yetkilerinin Bakanlar Kurulu'na devredilmesinden sonra anayasal yetkisi sınırlı olmakla birlikte, anayasal geleneğe göre Lübnan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nı seçme hakkı Hristiyanlara aittir. Lübnan'da ve bölgede kalan Hıristiyanlar için en yüksek mevki olduğu için cumhurbaşkanının konumu özel bir sembolizme sahiptir. Dolayısıyla, Taif'in gönülsüzlükten uzak denklik ilkesini tesis etmesinden sonra, bu gergin atmosferde Hıristiyan tarafına göz kırpmak ve yeniden demografiden bahsetmek, anayasal boşluğu istismar eden siyasi güçlerin var olduğu konusunda şüphe uyandırıyor. Bu güçler bir düzen krizi yaratmak amacıyla cumhurbaşkanının seçilmesini engellemeye çalışıyor, bu da demografi hakkındaki konuşmayı bir kez daha ön plana çıkarmaya ve Hıristiyan pozisyonundaki boşluk ile Hıristiyan pozisyonundaki boşaltmayı birbirine bağlamaya yardımcı oluyor. Krizin bir iktidar krizi değil, daha çok bir düzen krizi olduğu fikrini yerleştirmek için, bunun çözümü artık formül ve denklik hakkında bir tartışma gerektiriyor.
Anayasal boşluk nedeniyle iktidar mensupları arasındaki ilişkilerdeki siyasi art niyetlilik düzeyi, diğer kurumların aksamasına yol açarken, devlet kurumlarının üst düzey çalışanlarını boşaltma düzeyine de ulaşmıştır. Daha önce mezhepsel denge içinde üzerinde anlaşmaya varılanlar, artık kanatları arasında ‘siyasi koç sahipleri’ yaratıyor. Güvenlik, askeri ve parasal pozisyonlarda bir takım genel müdürlük mücadelesi ortaya çıktı. Bu güçler, Cumhurbaşkanlığındaki büyük boşluğu doldurmadan yönetimlerdeki boşluğu doldurmak için tüm anayasal ve yasal çerçeveleri baypas etme niyetindeler. Dar çıkarları gereği yargıda olduğu gibi kazanımlarını korumak için güvenlikte, orduda, parada bölünmelere yol açmaktan çekinmeyecekler. En tehlikelisi, bir yandan boşaltma politikasını tamamlamak, diğer yandan da birbirini düzeltmek ve taraflardan her biri, diğerini sahip olduğu anayasal ve idari yetki araçlarından yoksun bırakmaya çalmasıdır.
Hiçbir normal ülkede güvenlik, ordu, yargı veya para, Lübnan denkleminde olduğu gibi bir partiye veya mezhebin tarafında olamaz. Yandaşların ya da muhalefetin yanında olamaz. Bir mezhep ya da partinin tekelinde olamaz. İktidar sisteminin yaptığı bu rezalet başka hiçbir ülkede olmuyor.
Binaenaleyh, sistemin kurumdan geriye kalanları yıkma kaygısı, bir boşluktan diğerine, anayasayı, hukuku, yönetimleri baltalayarak, kurumlardan geriye kalanları da gasp ederek genişliyor. Ta ki çözüm olgunlaştığında, iç savaşın sona ermesinin daha da kötü bir tekrarıyla sistem kendini bir oldu bitti olarak dayatana kadar. Yetki sahipleri kendilerini çözümün önemli bir parçası olarak dayatmalarının ardından, boşluk ve boşaltma hakkında bir soru ortaya çıktı. Bunu bilerek yapıyorlarsa Lübnan'ı yeni bir maceraya sürükleyecekler mi?